“Dede, buradan gidecek miyiz?” Evet, Sayın Başbakan evet! Yüksek şahsınız; Ermenistan’dan gelerek Türkiye’de “sözde kaçak işçi olarak çalışan” zira, Devletimiz adalet ve insanlık adına göz yummaktaydı ve hâlâ aynı asaletini devam ettirdiğinden, Devletimize minettarız. Sayın Başbakanımız, herhâlde yanlış bilgi edinmiş olacaklar ki, (100.000) gibi pek abartılı bir rakamla kaçak işçi miktarını belirterek: (İcap ederse hudut dışı ederiz!) tehditi ile ABD’yi uyarmaya çalışmışlar ve ayrıca; (70.000’de benim Ermeni vatandaşım var.) hatırlatmasında bulunmuşlardı. Sayın Başbakanıma ilk şu hususu belirtmek isterim: (Türkiye’de “100.000” kaçak Ermenistanlı işçi yoktur. Hepsini de bir araya toplarsanız en ziyade, (10-15.000) kaçak Ermeni işçi çıkar. Mezkûr rakam Zat-ı âlilerinize niçin muazzam bir abartıyla aktarılmışsa orasını gerçekten anlayabilmiş değilim?!.. Bendeniz, bu açıklamanızı TV’den dinledim ve yanımda bulunan küçük torunum (12 yaşında) bana dönerek, soğuk yüz ifadesi ile: (Dede! Biz buradan gidecek miyiz?...) dedi. Şimdi, yüksek müsaadelerinizle Zat–ı âlilerinize soruyorum: Şayet benim yerimde siz kendi torununuz tarafından böylesi bir sualle karşılaşsaydınız, acaba ne cevap verirdiniz?... Peki bir de şu durum aklıma takıldı ki, biz Türkiye-Ermenilerini yakından ilgilendiren bir husustur: Sayın Başbakanım! Bizleri niçin andınız? Bizim bu mesele ile ne âlâkamız var ki, bizleri de devreye soktunuz?!.. Meselâ Türkiye’nin zaman, zaman İsrail ile siyasî anlaşmazlıkları olmuş ve yine de olmaktadır. Lâkin, Zat-ı âlileriniz dahil hemen hiçbir Başbakanımız kalkıp da Türkiye-Musevilerini söz konusu etmez, etmemiştir de. Peki Ermeni’ye gelince, bu hususta bir farklılık mı meydana geliyor? Yânî, bizler tefrik mi ediliyoruz?.. Türkiye’de takriben (bir milyon yabancı işçi var). Ve de (eroin, kokain) gibi hayati açıdan pek tehlikeli zehirleri satan ve de yakalandıkları halde yine de bu iğrenç icraatlarına devam eden (zenci zehir satıcıları) dahi hiç mi hiç lafı edilmezken, abartılı şekilde Ermenilerin gündeme getirilmesi, tabii ki düşündürücüdür. Hem de çok, pek çok!.. Sayın Başbakanım! (1915 konusunda acaba hiç bizlere, yânî o malûm trajedinin gerçek muhatabı olmuş bulunan “Türkiye Ermenilerine” soruldu mu? Her dâim, (Demokrasi sözcüğü) dilinizden düşmez, şimdi soruyorum: (Parlamentomuzda acaba bir tek olsun Gayr-ı Müslim Milletvekili var mı?) Bendenizi bu konuda üzen bir ikinci husus da şudur: Sayın Parlamenterlerimizin mezkûr konuyu dillerine dolayıp, size yüklenerek: Ermenilerin işine yarayacak derecede pot kırmış olduğunuzu, söyleyip durmaları!... Halbuki, “Ermenistanlı işçi-Ermenilerin” yurt haricine çıkarılmasını ilk söz konusu etmiş bulunan eski Başbakanlarımızdan Sayın Tansu Çiller Hanımefendi olmuştur. Aslına bakılacak olunsa, Gazi Hazretleri’nin (1938) zamansız vefatlarından sonra sür’atli bir gelişme ile (Gayr-ı İslâm vatandaşlar) dışlanmış ve söz konusu bu dışlanış: (Üç kura askerlik, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül hadiseleri vs) ile günümüze kadar gelinmiştir: (Ermeni dölü, mademki Ermeni, istemeden ver...) nevinden aşağılamalar yetmezmiş gibi bir de: (Ermeni Gâvuru, Ermeni haini) nevinden iğrenç yakıştırmalar bir diğerini izlemiş ve böylece bizler her daim aşağılanmış ve hâlâ aynı yanlış devam edip gitmektedir!... Sayın Başbakanım! Her daim: (Bu meseleyi Tarihçilere bırakmak lâzım) ifadesini kullanmaktasınız. Gerçekten merak etmekteyim; tarihçi olarak zat-ı âlilerinize: (Prof. Dr. Bernard Lewis, Prof. Dr. Justin McCarthy vs.) gibi, tamamen hak(!) taraftarı pek büyük (!) tarih Hocalarını mı tavsiye ettiler!... Saygıdeğer Başbakanım! Yanlış anlaşılmasın. Bendeniz “bilim dünyasına hizmet verenler, kendisini bu yola adayanlara karşı son derece saygılıyım. Ancak adlarını zikrettiğim kimselerin; tarihçi olmaktan ziyade, “siyaset adamı” olarak dikkatleri çektiklerinden, kendilerine bu sahada, yani tarih sahasında; ne inancım ve ne de saygım vardır. İnancım yoktur çünkü; “Tarihe siyaseten eğilmektedirler.” Saygım yoktur, zira; “bölücü zihniyetle” hareket etmektedirler. Sayın Başbakanım! Türkiye’de zuhur etmiş bulunan ve bir siyasî fırka’nın, mesul bulunduğu bir trajik hadisenin birinci derecede muhatabı: “Türkiye-Ermenileri ve Türklerdir.” Ancak buna rağmen: (Ermenistan ve Dış-Ermenilerin ön plânda yer alması veya aldırılması pek akıl alır iş değildir?!...) Saygıdeğer Başbakanım! Takriben beş yaşımdan beridir ki (1938) kulaklarım; “Ermeni ihaneti, Ermeni Gâvuru” tabirleriyle dolmuştur. Her daim aşağılanmak, her daim korku içinde yaşamak gibi insanı yoklara sürükleyen ikinci bir faktör yoktur diyebilirim!... Biz, Türkiye-Ermenileri bu ıstırap verici ve tahammülü pek zor olan hissiyatı, “Lozan’dan beridir ki, hep yaşadık ve hâlâ yaşamaktayız!...” Efendim şöyle, efendim böyle... Bunların hemen hepsi de boş laflardan ibarettir!... Meselenin aslı işe şudur: (BİZLER SADECE SÜRGÜN EDİLMEDİK. AYNI ZAMANDA “ANA-VATANIMIZ”DAN EDİLDİK!..) İşte bu gerçek görülmeden, Ermeni problemi asla çözülemez!... Sayın Başbakanım! Bizler, yânî Türkiye-Ermenileri artık yorulduk. Olsun Türkiye’de ve olsun dış dünyada; Ermeni her daim bir “siyasî matah olarak” değerlendirilmekte ve bilhassa Türk insanına; “ezeli ve ebedi yegâne düşman olarak” gösterilmeye çalışılmaktadır ki, ülkemize gelmiş bulunan bir çok “Azerbaycanlı” bu konuda “SİYASİLERİMİZE” gönüllü yardımcı olmaktadır... Türkiye idarecileri elbette ki, kendi “Milli Menfaatleri” doğrultusunda hareket etmekle mükelleftir ve bu hususta hemen hiç kimse ahkâm kesemez. Ancak Türkiye’nin kendi tercihi olan, dış siyasetindeki görüş, inanış ve davranışlarını nasıl kendi seçiyorsa; “Milletler arası meselelerde” de, diğer milletlerin varlığını ve onların da kendi açılarından “Milli Menfaatlerine göre” hareket edeceklerini dikkate almaya mecburdur. Öz Türkçesi: “Soydaşlık” düşüncesine, “Milletlerarası münasebetlerde” asla yer yoktur. Türkiye’nin “1915-Tehciri” meselesine bu açıdan bakması elzemdir. Biz, Türkiye-Ermeni Cemaatine gelince... Bizler böyle yânî bir “sığıntı olarak” yaşamaktan artık bıktık. Bizlere “Vatan haini” gözü ile bakılmakta ve Ermeni adı adeta küfür ile eşit tutulmaktadır!... Bu doğru değildir. Nihayeti bizler de şerefli ve kadim bir kavim olarak, böylesine iğrenç yakıştırmalara ve her daim TV-haberlerinde dahi aşağılanmaya karşı sessiz kalamayız!... Saygıdeğer Başbakanım! Devletimiz, “Birleşmiş Milletlere” çağrıda bulunsun ve Türkiye Ermenileri için yeni bir ülke bulunup, oraya nakledilmelerini talep etsin. Zira: (Bizler hem vatandaş, hem aşağılanan bir cemaat olarak yaşamaktan bıktık. Nihayeti bizler de insanız ve bizim de duygularımız vardır!...) Azerbaycan halkı nasıl Türkiye için (soydaş) ise, Ermenistan halkı da (bizlerin soydaşıdır). Kaldı ki, bu meselede Türkiye’nin menfi açıdan muhatabı Ermenistan olmayıp, ABD-İngiltere-Fransa ve Rusya’dır. Aksini iddia eden veya edenler, açıkça söylüyorum, siyaset yapmaktadırlar!... Ve Sayın Başbakanım! Benim (12 yaşında) olan küçük torunumun endişeli bakışı ile sorduğu suali hep hatırlayın: (Dede, buradan gidecek miyiz?...) Önemli not: (Bu makale, 23 Mart 2010 Salı tarihinde yazılmıştır.)