Hızlı akan gündeme ayak uydurmakta zorlandığımız ve iddiaların detaylarında boğulmaktan bitap düştüğümüz şu yorgun haziran ayını bitirmeye az kaldı. Dış politikadaki hareketliği; Erdoğan Biden görüşmesi, Afganistan görevi, Soğuk Savaşın fenomen taraflarının “sembolik buluşması", Yunanistan ile Türkiye arasında ‘ılımlı bir yaz’ mesajları doldururken, içte ise skandal iddialara ve medyacıların medya malzemesi olmalarına şahit oluyoruz.

 Algılar bozuluyor, halk şaşırıyor, terör tehdidi kol geziyor.  Havalar bile şaşkın... Yurdun çoğu kesimi yağış altında; beklenen yaz bile bir türlü gelmiyor.  Özetle haziran yorgun, beyinlerimiz yorgun…

Detaylarda boğulmaktan yorulanlar için,  baş döndürücü haziran gündemini başlıklar halinde özetlemek isterim.

ERDOĞAN-BİDEN GÖRÜŞMESİ 

ABD Başkanı Joe Biden’ın göreve başladığı andan itibaren beklenen iki liderin görüşmesi, 6 ay sonra NATO Liderler Zirvesi’nde gerçekleşti. Kritik görüşme öncesi tarafların tavır ve söylemleri görüşmenin olası senaryosu hakkında bize fikir veriyordu. Görüşmenin harlı ve dünya basınına manşet olacak haberler ile yansıyacağı algısı olmuştu. ABD ‘den yansıyan sert söylemler, üstü kapalı tehditler, S-400 çıkmazı, “Sözde Ermeni Soykırımı” nın tanınması gibi durumlara karşı diplomasi kazandı. Çözüme muhtaç konuların 45 dakika süren görüşme içinde çözülmeyeceğini bildiğimiz gibi, hasımlara karşı müttefiklik anlayışına önem veren ve yeniden canlanışı hedefleyen NATO’nun uluslararası düzeydeki önemli bir zirvesinde, iki liderin diplomasiden yoksun bir görüşme ve tavır içinde olmayacağını da bilmemiz gerekir. Her kesimin görüşü ve yorumuna olan merakım sebebiyle görüşmenin olumsuz geçmesini bekleyen ve isteyenlerin olduğunu diğer taraftan da sadece samimi çekilmiş bir fotoğraf görseline anlam yükleyip saatlerce ekranlarda konuşanların olduğunu fark ettim. Bu da aslında gerçeklikten ne kadar uzak olduğumuzun üzücü bir örneğiydi. Görüşmenin detaylarına gelirsek işbirliği ve ortak hedef mesajları haricinde elimizde tatmin edici bir bilgi yok; ama soykırımı tanıma konusunun açılmadığını öğrenmekle de görüşmenin ilk görüşme şartlarına uygun ve diplomasi nezaket çerçevesinde geçtiğini anlayabiliyoruz. Şimdi yeni doğan gündem; Afganistan görevi…

AFGANİSTAN  

ABD ve Türkiye NATO birliklerinin Afganistan’dan çekilmesi sonrasında Türkiye’nin Kabil Havalimanı’nın güvenliğini sağlaması konusunda uzlaştı. NATO Liderler Zirvesi sonrası Genel Sekreter Jens Stolstenberg’in basın açıklamasında milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yaptığı için Türkiye'ye olan takdirlerini vurguladı. Ardından Afganistan konusu için ise Türkiye’nin anahtar rol oynadığını belirtti.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan Beyaz Saray’da gazetecilere yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Kabil Havalimanı’nın güvenliğini sağlama konusunda verdiği taahhütten memnuniyet duyduklarını açıkladı.

 Böylelikle daha önce de Afganistan’a asker gönderen ve Afgan halkı tarafından da oldukça sevilen Türkiye için yeni sayılmayan ancak dengeleri korumak adına zorlayıcı bir hamle oluşmuş oldu. Türkiye için kolay olmayan bu sorumluluğun zor olması sebebi ise bölgedeki karmaşık dengeler…

Her ne kadar 11 Eylül saldırılarından sonra NATO ‘un Afganistan’daki varlığıyla terör kampları yok edilmiş ve güvenli düzen şekillenmiş olsa da Afganistan’ın birçok yerindeki Taliban’ın varlığı azımsanacak gibi değil. Kabil Havaalanı’nın güvenliğini sağlama teklifini reddeden Taliban,  Türkiye için risk oluşturmayacak mı?  Dünyanın birçok ülkesi tarafından ‘terör örgütü’ olarak kabul edilen bir gruptan bahsediyoruz. Bu sebeple dile getirilen dost ülke Pakistan ‘ın da desteğinin önemi ayrıca ortaya çıkıyor.

Diğer akla gelen soru ise şahsen benim açımdan daha tehlikeli bir boyutun habercisi olabilir.  ABD’nin 2003’deki "Irak'ı Özgürleştirme Operasyonu" gerçek adıyla “Irak İşgalini” hatırlarınıza sunmak istiyorum. Mezhepsel savaşın kol gezdiği,  yüz binlerce sivilin hayatını kaybettiği işgal sonrasında Irak halkı o zamanların korkusunu ve ağır etkisini hala yaşıyor. 2011 yılında dönemin ABD Başkanı Obama’nın “savaşı bitirme sözü”  ile ABD askerleri geri çekilmiş ancak Irak’ta geriye büyük bir enkaz kalmıştı. Daha da kötüsü tüm dünyada vahşetli terör eylemleri ile gündeme gelen DEAŞ’ın ortaya çıkmasına kapsamlı bir zemin hazırlamıştı. Yani kısacası ABD’nin çekilmiş olduğu bir bölgeden yeni bir terör grubunun doğma olasılığı veya bunun alt yapısını hazırlamış olması çok da uzak bir ihtimal değil. Umarım şimdiki Başkan Biden samimi dostu Obama’nın akıllardan gitmeyen  “umut “ ve “değişim” sloganın bir benzerini yapmayı düşünmüyordur.

PUTİN-BİDEN GÖRÜŞMESİ 

Biden G7 ve NATO zirvelerinden sonra, Rus lideri Putin ile Cenevre’de görüştü. Küresel arenada bu görüşme özellikle Avrupa Birliği ve Türkiye tarafından da olumlu karşılandı. Ebedi hasımların, kısa bir süre önce birbirlerine karşı ithamlarından sonra diplomatik bir görüşme yapması kışkırtma politikasının bir süreliğine rafa kalktığının habercisi olabilirdi. Peki, görüşmede konuşulan önemli başlıklar ne ifade ediyor?

NATO yeni hedefinde Çin’i işaret etti. Çin ile Rusya ‘nın birçok bölgede ortak hareket etmesine rağmen aralarında mutlak bir dostluktan söz etmemiz mümkün değil. Çin’in her alanda yükselişi özelikle; teknoloji, ekonomik, askeri( Çin askerinin önümüzdeki yıllarda birçok bölgede aktif rol izleyeceğine şahit olacağız), demografik üstünlüğünün artması ABD’yi tedirgin ediyor. NATO Zirvesi’nde Çin’in şiddetle hedeflenmesi tesadüf değil.  Bu sebeple Cenevre Görüşmesi bir taraftan da Putin’in Çin ile olan ilişkilerini sarsmak ve Rusya’nın , ABD için ‘hasımlık’ statüsünden Çin ile dengeleyici aktör pozisyonuna geçmesini sağlayacak bir ön görüşme olduğunu hissettiriyor.

Tabi ki Rusya ve ABD arasında, geçmişten gelen ve diğer küresel aktörleri; başta Türkiye olmak üzere, etkilenmesine yol açacak zincirleme konular var. Bunlar; Karadeniz’in NATO gölüne çevrilme hedefi(Ukrayna’nın NATO’ya dahil edilmesi ile birlikte), Rusya’nın Doğu Avrupa üzerindeki ekinliğinin azaltılması, Kafkasya’daki dengeler, Doğu Akdeniz ve yeni cephe Afganistan.

Dünya ülkelerinin merak ettiği görüşmede; Amerika’ya yönelik siber saldırılar ile nükleer silahlar konusundaki anlaşma ile görüşmeler yapılacağının altı çizildi. İnsan hakları ihlalleri dile getirildi. Görüşme sonunda mart ve nisan aylarında ülkelerine çağrılan büyükelçiler görev yerlerine geri gönderildi. Genel itibariyle olumlu bir görüntü yansıtsa da ABD ile Rusya’nın sorunlarının yakın gelecekte çözüme ulaşması mümkün gözükmüyor. Olumlu mesaj veren iki liderin ilişkilerinin seyri, kriz bölgelerindeki hamleleri ile bize daha net gösterecek.

YUNANİSTAN İLE “POZİTİF DİYALOG” 

Yunanistan Başbakanı Miçotakis, NATO Zirvesi öncesi Fransız medyasına yaptığı konuşmada iki ülke arasındaki en büyük görüş ayrılığının deniz yetki sınırlarının belirlenmesi olduğunu belirterek, “Büyük görüş ayrılıklarımızın bulunduğu sır değil. Ancak Türkiye ile yan yana yaşayacağız. Görüş ayrılıklarımızı, gerginliği tırmandırma yoluna başvurmadan, medeni bir şekilde görüşmeye devam edebilmemiz için bir yol bulmalıyız” dedi.

Konuşmasından çok değil sadece bir hafta sonra ise; Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, “Türkiye'nin saldırgan tutumunu kendisine karşı bir 'silah' olarak kullanabilirdik ve nitekim kullandık da... Türkiye'nin kendi tavrı, anlaşmalar ve ittifaklar kurmamıza yardımcı oldu” sözleriyle amaçlarının pozitif gündem değil gerginlik yaratmak olduğunu tekrar ve tekrar ilan etmiş oldu.

Yunanistan ile kıta sahanlığı,  deniz yetki sınırlarının anlaşılması, adaların silahlandırılması, Batı Trakya Türkleri, Ege’deki ve Doğu Akdeniz’deki provokatif  eylemler gibi sorunlar Türkiye’nin asla taviz vermeyeceği konulardır. Yunanistan ile diplomasi yollarının tıkanık olduğunu, anladıkları dilin diplomasi haricinde bir dil olduğunu düşündüğüm için bölge ile ilgili ‘sadece mantık’ ile hareket edecek yorumlarda bulunamıyorum. En çok rahatsız olduğum konulardan biri olan;  ırkçı söylem ve düşünceleri, üzülerek bu konuda yoğun bir şekilde yaşadığımı ifade etmek zorundayım. Yunanistan ile oluşacak Türkiye’nin çıkarı ön planda olmak üzere mantıklı gelecek her diplomasi çözüm önerilerini dinleyemeye hazırım. Zira diplomatik dili bile hak etmeyen bir ülke görüyorum yanı başımızda.

**********

Bunlar dış politikanın en önemli özet başlıklarıydı. Diğer dış politika konularını (özellikle S-400 konusunun sürekli ve hala gündeme gelmesi, Kıbrıs meselesi ışığında Doğu Akdeniz konusunun defalarca tartışılması artık zorlama konular olarak önümüze çıkıyor. Çünkü bunlar artık son 1 senedir tartışılan toplumun birçok kesimine milli konularımız olarak ulaşmış, Türkiye’nin asla taviz vermeyeceği ve vermemesi gerektiği bağımsızlığımızın en temel konularıdır. Yeni bakışlara yeni konulara hatta heyecan ile tartışabileceğimiz yenilikleri görmek,  dış politika severlerin hakkı değil mi?

Yönlendirmeli medyanın veya konuşmak için konuşmayı hatta bazen gereksiz konuşmaların hiçbir zaman taraftarı olmadım. Aynı konular üzerinde sürekli aynı kişiler ile konuşmayı, zekâya ve araştırma isteğine sahip nesillere hakaret olduğunu düşünüyorum.

Baş döndüren haziranda gazetecilerin medya adını sis bulutu ile kapladıkları konusuna gelince; ne yazık ki dünya adına iki cümle kurabiliyorsam bu konuda da bir o kadar şaşkın ve sessizim.

Sessizliğin de en güzel cevaplardan biri olduğunu hatırlatmak isterim.

Sağlıklı ve Mutlu günler dilerim.