Zaman 1988 Körfez savaşı  yılları, mekân Güneydoğuanadolu; Gaziantep’i  her dönem de kültür ve ticaret merkezi yapan  ’İpek Yolu’ nun ordu caddesindeyim. Bu sabah da yine Milli eğitim Müdürlüğü’ndeki görevime yürüyerek gidiyorum. Tarihi binalar ve bakırcılar çarşısı ,hanlar ve bedesten, bu  şehirde ki mistik havayı  korumaya devam ediyor. Ordu Caddesi’nde yürürken, insan kendini Osmanlı dönemin de  ipek elbiseler içinde arzı endam eden bir hatun edasında hissediyor . Hatta; ‘Dülük Baba’’ denilen eski  antik şehir  ormanından  esen, şimal  rüzgarlarında saçlarınız şiirsel uçuşuyor. Fıstık bahçelerinin o kızılımsı, yeşil renkteki  tadını çitler gibi  oluyorsunuz!
Adıyaman’dan buraya tayin olduğum da’’ Sen Güneydoğu ‘nun başkentine gidiyorsun ,tarihi Ayıntab’ ımız  küçük istanbuldur’’demişlerdi haklılarmış. Yarım saatlik yürüyüşümün sonunda ‘ kavaklık -cennet aile çay bahçesi’ ne yaklaştım elbette  kahvaltımı bu cennetten bahçede  yapıyor olmak büyük şans!  süt ve yanında  katmer…
Hayallerimden ve hissettiklerimden  iki paragraf demeti sunduktan sonra,gerçeğe dönecek olursam. Kurumumuzda servisler yöneticileri taşıyor,bu yüzden yürümem gerekiyor, böyle   erken saatte işime giderken, taciz edilmek korkusunu yaşarken,simitçinin  o rüzgarda takır, takır kurumuş simidini almak da cabası, bir ara  daktilo edilecek dosyalardan başımı kaldırabilirsem, tavşan kanı çayımla yiyeceğim inşallah.        
Şefimiz hoş sohbet hatunlardan sabah- sabah  ,bana takılmaktan geri durmuyor arkadaşım bu pazar pikniğe gidiyoruz mangal yapacağız gelirsen! “Biz eşşek gibi çalışır at gibi yeriz yoğrum(Yavrum)” diyerek  sohbeti  yörelerine  özgü, veciz sözüyle tamamlıyor.
- Arkadaşlar; Şato’ya Sibel CAN geleciimiş,keşke gidip yakından görseydik, Hem şarkı söylüyor hem dans ediyormuş, biletler şimdiden kapışılmış bre anam hebarımız olmuykiii. –
- Kızlar bu hafta sonu Kilis’e gidelim antika gibi kaçak yatak takımları getirmişler, rahibe işi salon takımları, birer takım el işlemeli  Kilis atlas yorganı alalım, sende al Hülya hanım kızların var çeyizlerine  kaldırırsın, başka yerlerde olsa bir maaşınla alamazsın.
-Kaçak mı? Markası mı? (bayan memurların hepsi gülüşüyorlar)
_ “heee markası -markası  ne yapacaan arkadaşım  üzümü ye bağını sorma. Garip işte ne bilsin eksietek)
O’ anda gurbette  gariban memur, hem de Gaziantep’li bayan arkadaşlarımın deyimiyle;  eksik etek (kadın) olduğum gerçeğimi tekrar anımsadım.  Devlet babamız ,Daktilograf ünvanımızı kaldırmış yan ödentimizi kesip bizi düz büro memuru yapmış. Kırpılmış memur maaşımı  dört çocuğumun hangi ihtiyacına yetirip birde kızlarıma çeyiz hazırlayacağım  valla  arkadaşlar sözleriniz bana şaka gibi geldi,acı gülüşlerimle teşekkürler,gelemem ancak size bir şiir hediye edebilirim.

KİLİS


Ay doğar gecesine, Aydınlanır Akşamlar
Kızlar Afrin Çayında, Sinnep de Yakamozlar
Halaylarda Zılgıtlar,
Sevdalar sevgi çağlar
Kilis de Üzüm Bağlar, Zahder Kokulu Dağlar
Dillerde Sevorum Yar
Günü yaşamak güzel değilmi? oysa ki biz yaşanacakları  hep yarınlara  ötelemiştik, geleceğimiz güçlü , aydın ve  mutlu yaşasın diye, ne zorlukları sıkıntıları göğüslemiştik.
-“Yeryüzü, bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık.’’ Kızılderili Atasözü
-“Vatanı korumak, çocukları korumakla başlar.” M.Kemal ATATÜRK.
Bu cümleler;
daima nefsime  sınır çizdiren, hafızamdan silinmeyen ve başucumda yer alan yeğane kitaplardı.
Bayan arkadaşlarımın  sohbetlerinden  ayrılıp , erkek arkadaşların  kendi aralarında konuştuklarına kulak misafiri olmak, bir bakıma,benim yaşayamadıklarıma, hayıflanmamı engellemişti.
_Evimizin odalarından birini  sığınma odası yapmalıymışız, penceresi az olan, caddeye bakmayan  odamıza,  aylık yiyecek, içecek, ilaç stok etmeli, pencereleri alçıyla sıvamalıymışız.
-Neden?
-Saddam Hüseyin;kimyasal silah kullanacakmış füzeyi fırlattımıydı taaa İstanbulu vurabiliyormuş.
-Yapma  yaaaa! Yine mi savaş usandım arkadaş!
Korku ve şaşkınlıkla açılan gözlerimi Kemal bey  karşılıyor; “Korkmayın Hülya hanım burası şehit  Kâmil lerin, Şahin beylerin memleketi bizim çocuklarımız  bile düşmana kafa tutar.
Mesai çıkışı beş kilo alçı aldım, dairemizin tüm pencerelerini sıvadım, öyle ya bir oda yetmezdi, tuvalete gitmeyecek miyiz? Ya mutfak, peki içeriye sızmayan kimyasal, dışarı çıktığımız da bize etki etmeyecek miymiş?  Savaş  zamanların da eski insanlar dedelerimiz, ninelerimiz ne yapıyorlarmış? Ölmenin dışında!
Hiçmi bileniniz yok gurbet de dertleşecek  dost arıyor insan, ne yapacağız diye sormak istiyor.
Onlar da askerimiz ,polisimiz şehid olurken biz ne yapacağımızımı düşüneceğiz diyorlar.Haklısınız ,ancak ben sağ kalamazsam yani millet olarak güçlü ve bilinçli olamazsak, Askerimizi,polisimizi nasıl destekleyip düşüneceğiz.Bu Milleti bir düşünen olmalı,aydınlatan savaşta nasıl yaşaması gerektiğini anlatan,öğreten  olmalı dedim kendimce.
Hatta okullarda  ders olarak okutulmalı bizim zamanımızda (Hayat Bilgisi) kitabı vardı, hayatla ilgisi olmayan.
Acaba şimdiler de hayata dair yenidenmi yazılsaydı.İç konuşmalarımı bitirdiğimde yine gurbette olduğumu hatırladım ruhumu o acımasız yalnızlık sarıverdi.
Yarınki umutlarımı  karşıma oturtup   vedalaştım, borçlarımı yazdım, eğer birileri benden sonra yaşıyorsa, bilsin istedim.
Bakarmısın? bıraktığım mirasa borç listesi. Zamanın sonuna geldiğinizi düşünmek tuhaf bir duygu, iki rekat namaz kılıp kuran okudum, tövbe ettim tüm günahlarıma.
Oysa ki  savaş çok daha günahkârdı  ve ben sevaplarımla ona karşı koyamıyordum.
Körfez savaşı başladığında İstanbul’a taşınmış,Güneydoğu’ da savaşa yakın olmaktan kurtulmuş olmanın rahatlığını yaşıyordum ki;
Şimdiler de yine savaş ve biz, üstelikte uzaklık kavramı yok olmuş, savaş her yere  ulaşabilen, sıçrayan, etkileyen korkunç bir eylem olarak yaşamda yerini almış. Dün Saddam idi, bugün Esad ve diğerleri , bahaneler, sebepler, savaşanlar hep birileri var.
Yine mi Savaş? Usandım Arkadaş!
Arkadaşlarımdan ayrılalı hayli zaman oldu gazetedeki  ilanı (İL OLDUK EL OLDUK  SAVAŞ SINIRI AŞTI, KİLİS’E ULAŞTI) görünce yine aklıma düştü o günler, Kilis’e gidip el işlemeli  atlas  yorgan almak istesem param var belki ancak şimdi de  O’ Kilis yok. Ekonomisi ve huzuru  yıkılarak hayalet şehre dönüşmüş tarihi Türk beldesi, Kilis’imizin  bu günkü  hali bende derin üzüntüler yaratıp dilime şiirler düşürüyor.

KİLİS


Yaşamlar Paramparça  Şarap Misali Kanlar
Ağlar Zeytin Karası  Gönlümün Gözü Ağlar
Sınırlarda Ağıtlar
Hasret Sarıyor Yollar
Kilis de Üzüm Bağlar,Zahder Kokulu Dağlar
Dillerde Sevorum Yar.
 Geçmişte; Fransız,İngiliz kuşatması sırasındaki Kilis, Gaziantep dayanışması tarihimizin  kahramanlık örneklerinden olup, Kilis ve Gaziantep’imize kayıtsız ve duyarsız kalmamız  mümkün değil. Kime desem ki  ne yapacağız? -Eee yani sen de bu yeni bir şey mi? hep vardı diyorlar.
‘Körle yatan şaşı kalkar’ icabı terörle yaşatılarak  savaşa alıştırılmış bir  toplum olarak savaş  normalmiş gibi tepkilerdeyiz. Umuyorum ki en kısa zamanda barışa ve aydınlığa giden yolda  koşarak yarınlara, umutlarımıza ve huzurumuza kavuşuruz.

GAZİANTEP


Desen-desen kilimlerin
Pekmez süzen güzellerin
Dört mevsim açan gülllerin
Umudusun Gaziantep

Fıstık ağaçlı yolların
Meyveye durmuş dallların
Puşin, yemenin, şalvarın
Mozaiksin Gaziantep

Şehit Gazidir erlerin
Mertçe,yiğitçe dillerin
Türkiye’mde ki   illerin
Gururusun Gaziantep

Övülür hep iş nakışın
Tarihte büyüktür yaşın
Mezarda dikili taşın
Onurusun Gaziantep

‘GÖNÜL GÖZÜ’
Hülya ASLAN