Nasılsınız? Ben ise pek iyi değilim. Başım gövdemin üstünde, ama tükenmiş hissediyorum. Uyanır uyanmaz sigara yaktım. Haberleri açmaya, dışarı çıkmaya, gazete almaya, insanlara 'nasılsın?' diye sormaya korkar oldum. Öldüm ya da yaşıyorum, bilmiyorum. Tek bildiğim; ölmeden önce olabildiğince çok uyuyup, daha çok sevişip, daha çok yemek yemek için bu dünyaya gelmedim. Gider iken de bir şeyleri yanımda götürmeyeceğim, ama benim tek bir gurur kaynağım olacak. O da tüm yaşamım boyunca olduğu gibi onurlu ve başım dik bir şekilde kimseye tamah etmeden buradan çekip gideceğim!

Bilirsiniz; kimi burada gidişat üzerinden laflıyor, kimi zaman da gözlemlerimden bahsedip, bir çözüm arayışında bulabilir miyiz diye laflıyorum. Bazen ise yine burada kaleme aldığım, naçizane fikrimi beyan etmeye çalıştığım, hatta bazen de tabir-i caiz ise bıdı bıdı ettiğim her bir yazımda mutlaka okuyucuyu bir anlık tebessüm ettirmek, bulunduğu bu yaşamın sıkıntılarından en azından beş dakikalık süre zarfı da olsa uzak tutmak istiyor olduğumdan dolayı yazıp, çiziyorum, ama bugün pek de böylesi bir şey söz konusu değil gibi duruyor. Çünkü mutluluğun ne olduğunu unutur hâle geldik!

Bugün bu yazı yerine köşem için kapkara bir sayfa ayırmak istiyor idim, ama konuşacak ne çok şey var iken, susmak ne derece etik idi?

Birkaç gündür bir şeyler yazabilmek umudu ile hep olduğu gibi çalışma odama geçiyor, koltuğuma kuruluyorum. Konsantrasyon sağlama amaçlı kahvemi hazırlıyorum. Aslına bakılır ise tek şekerli içiyorum şu meleti, ama şimdi ne kadar şeker dahi atsam, ağzımın pek tadı yok. Fakat bazılarının ağzı kulaklarında. Aman, ne de güzel! Gerçekten kıskanıyorum onları, tadım yok ya hu, tadım! Zira, neden ve nasıl olsun?

Her bir köşede ölüyoruz. Üstelik yaşlı ve genç, Türk ve Kürt, sivil ve asker, kadın, çocuk ve erkek hiç fark etmiyor. Her birine ayrı ayrı üzülüyorum, ama bu artık bazılarına o kadar normal geliyor ki; tepkisizlik yeni bir saf daha yaratıyor. Tarafınız batsın, benim tarafım insanlık! Din deyip duranlar da, bugün din adına nice katliamlara göz yumuyorlar. Batsın sizin dininiz, benim dinim iyilik!

Böylesi bir coğrafyada nerede ise çeyrek asırdır hayattayım, hâlâ ölmediğim için kendimi şanslı da sayıyorum, fakat ömrümün böylesi bir yüzyıla denk gelmiş olmasının hâlâ bir şaka olabildiğini düşünüyor, hâlâ umut besleyip, duruyorum. Hayıflanıyorum da bir güzel! Hem söyler misiniz lütfen, nasıl hayıflanmayayım?

Bugün ülkemizdeki tüm bu üzücü hadiselerin, kediden tutun köpeğe kadar varan tecavüzlerin, kadına şiddetin, çocuk istismarlarının, yolsuzlukların, hukuksuzluğun, huzursuzluğun, güvensizliğin ve artan terör olaylarının sebebini düşünmek istemiyorum. Çünkü düşündüğümde inanın irkiliyorum!

Nasıl bir gelecek inşa ediyoruz çocuklarımıza? Ve neden gelecekten umutlu değiliz? Yirmi dört yaşındayım ya hu, yirmi dört! Sadece yirmi dört! Ömrümüzün şu baharında nasıl bir hazan çöktü böyle? Nasıl böylesi yeis bir hâle büründük? Ne yaptılar da bizi böyle düşünmeye ittiler? Biz böyle bir hayatın, ideolojik çatışmaların ortasında kalacak kadar ne yaptık? Bizi ne günahımız vardı? Neden bu olaylar silsilesi bizim yakamızdan düşmüyor? Bu dünyada bir iz bırakma amacı ile çırpınıp duruyoruz, fakat siz bıraktığınız bu izlerden memnun kalacak mısınız?

Son bir aydır ülkemden çekip, gitmek istiyorum. Neden bayrağımı, vatanımı terk edip, insanımdan ayrılmayı düşünüyorum dersiniz? Neden doğduğum şu güzelim İstanbul'da öleceğimi düşünüp, huzurla dolamıyorum? Bu benim en tabi hakkım iken, neden aksini düşünmeye yelteniyorum?

Bunlar bir yana dursun, Türkiye'deki gazetecileri ve gazeteleri eleştirdiğim için on gün kadar önce yazdığım bir yazı dolayısı ile sosyal medya hesaplarımdan altı yüz yirmi dört tane tehdit mesajı almamın ne gibi bir açıklaması olabilir? Etnik kökenlerim, ideolojilerim ve muhalif yapım sizin beni eleştirmeniz için geçerli bir sebeptir, ama bu sebepler sizin beni tehdit etmenizi gerektirmez. Çünkü özgürlük kavramının tanımı bu değildir!

Bitirmeden önce; bu yazıda hiçbir yazımda olmadığı kadar çok soru işaretleri ile baş başa bıraktım. Her birimiz adına sordum. Muhattabım kim olduğu gayet iyi biliniyor. Kimse de üstüne alınmıyor, ama biz yine de hep olduğu gibi haykırıyoruz. Ve biliyoruz ki; ne yazık ki vicdan nakli yapılmıyor. Açıklık getirmek gerekir ise; tehdit ediliyor olmam bu yazıyı yazmama sebep olmadı. Beni asıl paramparça kılan, un ufak eden şey ise şu; devletimizin hiçbirimizin yaşam hakkını savunup, teminat verememesi ve bizi iç ve dış tehlikelerden koruyamaması! Adeta patlak teker üzerinde sallana sallana, sağa sola çarpa çarpa ilerliyoruz ve artık bu yolculuk canımızı yakmaya başladı. Bunu durdurun, çünkü müsait bir yerde inecek yolcu da kalmadı!