Nisan 2016 itibariyle bu gazetede, bu köşede çeşitli konular özelinde birtakım öngörülerimi, usulsüzlükleri, normatif sapmaları ve çeşitli olayları yüzlerce kez sizlere aktardım. Fakat artık veda vaktim geldi. Sizleri tanımak güzeldi. Okuyan, okutan herkese teşekkürü bir borç bilirim. Dediğim gibi; ilk yazımı da bu gazetede kaleme almıştım, ilk veda yazımı da burada okuyucusuyla buluşturuyorum. Her gün yeni bir şey öğrendim, her gün yeni bir şey öğreneceğimin de farkındaydım. Gazetenin demokrat yapısı gereği burada yazmaktan her zaman mutluluk ve onur duydum. İmtiyaz sahibi Abdullah Akosman vasıtasıyla bu gazete görevime icra etmeye başlamıştım, yine ona teşekkür ederek bir şeyler aktarmak istiyorum.  

Günün ilk itirafı, burada çoğu zaman hoş şeylerden bahsetmedim. Ya bir yoksulluk ile ilgili şey oltama takılır olmuştu ya da bir kötücül söylem. Ya bir usulsüzlüğü buraya taşıdım ya da yıkıcı bir olayı. Ya vatandaşın nabzını ölçmek için yoksul semtlerine girdim ya da büyük ölçekli patron şirketlerinin haksızlıklarını buraya taşıdım. Her halükârda benim amacım dokunabildiğim her bir şeye erişmek ve dikkat çekebileceğim bazı konulara parmak basabilmekti. Fiş dahi kesmeyen büyük vergi mükellefi şirketleri de yazdım, konkordato ile ilgili ilk izlenimleri de. Bugüne dek hepsine dair düzenlemeler ve ikazlar yapıldı, kısmen de olsa sorunlar çözüldü. Değiştiremediğim tek şey İş ve İşçi Kurumu'ndaki "Beden İşçisi" ibaresinin kaldırılmasıydı, ama onun da peşini bıraktığım sanılmasın. 

Mesleğe Abdullah Akosman'ı tanıyarak başlamıştım. Onunla geçmişe ve gazeteciliğe dair anılarına, Türkiye'nin yakın geçmişine dair küçük, ama birçok kez faydalı sohbetler yapma fırsatımız olmuştu. Dinlerken gazeteciliğin sahada öğrenildiğini ve çekirdekten yükselişin ne boyuta erebileceğini idrak etmiş oldum. Geçmiş dönemde yaşanan tüm tatsız hadiselerin ve hatta şu an dahi halihazırdaki siyasi fraksiyonların, otorite kaynaklı baskıların ve siyasi atmosfer gereği oluşan gergin havanın içerisinde dahi bünyesinde var olan emekçilerine iş, aş sağlamak için didinen bir insan olduğunun farkındayım. Ne kendisi ile ne de yayın ile ilgili bir sorun asla yaşamadığımı belirtmeliyim. Tüm bunların yanı sıra bu mesleği mutfağında, elli yıllık bir gazetecinin yanında, geçmişte Rauf Denktaş ve Levon Panos Dabağyan gibi ustalar ile aynı çatı altında icra ettiğim için onurluyum. Fakat artık ayrılık vaktimin geldiğini düşünüyorum. Bu süre zarfında kişisel çalışmalarımdan olan "Nepotizm Hipotezi: Sosyal Dışlanma ve Yoksulluk" adlı gerek iktisadi gerek ise sosyoloji odaklı kitap çalışmamı tamamlamak gibi bir düşüncem var.   

Bunların dışında elbette buradan ayrılacağım diye meslekten koptuğum düşünülmesin. Nefes aldığım sürece görevimi naçizane icra edeceğim. Yakın bir zamanda bahsi geçen kitap çalışmasının yayımlanmasını tamamlayarak, sonraki süreçte ulusal bir gazetede ve ek olarak bir de televizyon kanalında programcı olarak bana denk gelmeniz olası görünüyor. Yani benden kurtulabileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz.  

Tabii bu üslubuma alışkın olan bir okuyucu kitlesi bulunuyordu. Sonrasında ise çeşitli elektronik postalar almış ve radikal bir dil kullandığım belirtilmişti. İğnelediğim ve bir gün içeri alınacağım da bekleniyordu. Bu durumdan hiçbir zaman yılmadım, yılmayı da düşünmüyorum. Bu dönemin Sonrasında daha alışılmış, daha bireysel bir dil aracılığı ile sizlerle bir aradaydık. Bu kez de beni fazla resmi biri olarak bulmuştunuz; bunları unutmayacağım. Çünkü bu farklılıklarımızı kodlayan şeyler zihnimiz ve günümüz şartları etkisiyle değişime uğrayan yazım metotlarımızdı. Benim üslubum da bundan ötürü gelişmiş ve sizler ile buluşmuştu. Kimi zaman çok eğlendiğinizi, kimi zaman ise hiçbir şey anlaşılmadığını belirtmiştiniz. Haklısınız; çünkü dünyayı yorumlamak ne kadar zor ise düşüncelerimizi de buna göre şekillendirmek kolay iş değil. Yine de yazdıklarımdan kendinize dair bir şeyler bulmanız, kimi zaman beni mutlu eden yorumlar yapmanız, kimin zaman ise yerden yere vurmanız benim için oldukça geliştiriciydi. Bu sayede, yani yapıcı eleştirileriniz dahilinde yazınsal yolculuğuma devam ediyor olmam sağlanmış oldu.  

Vedalar sıkıcı, üzücü ve de düşündürücüdür. Günün ikinci ve son itirafı ise bugüne dek böyle bir şey yaşamadığımı itiraf etmeliyim, ama bu his gerçekten garip. Veda denildiğinde aklıma Beşiktaş'ta yazdığım bir şiir gelir. O şiiri yazmak için kırk dakika beklediğim vapurun gelmesini beklemiş, pruvanın uzaklaşmasını izleyerek şiiri tamamlamıştım. "Vedaların Dili" adlı o şiir benim için bu an ile eşdeğerdir.  Bunlar güzel anılardan biriydi. Artık bu gazete ve sizler de öyle.  Hem madem bu bir veda yazısıymış bu, o zaman söylemek istediğim şey şu ki; birbirimizi çok sevmeli, farklılıklarımıza kabullenmeli ve elbette birlikte bir şeyler inşa etmenin o güzel hissine alışmalıyız. Ve ayrıca, daha çok okuyalım, daha çok eleştirelim ve elbette birbirimize saygı duyalım. Tüm bunlara ek olarak da başta sayın Abdullah Akosman'a, yayının tüm editörlerine, çayını içtiğim, yemeğini yediğim, kâğıt kokusunu ve mürekkebini soluduğum Önce Vatan Gazetesi ve Yeni Çağrı Gazetesi ailesine sevgi ve saygılarımla...