Dünyayı etkisi altına alan koronavirüs geçtiğimiz günlerde Türkiye sınırlarına da geçiş yaparak, ülkemiz içinde tedbir konularının gündeme gelmesine neden oldu. Dünya sağlığına tehdit oluşturan virüs; ulusal etkinliklerin iptal edilmesine, toplu alanlarda gerçekleşen faaliyetlerin ertelenmesine ve bireysel hayatlarda kısıtlanmayla birlikte adeta bir panik havası oluşturdu. Televizyon programlarında ve medya haberlerinde, ülke içinde ve dünyada salgın hastalık Covid-19 ile ilgili yapılan yayınlar durumun ciddiyetini net bir şekilde gösterirken, panik havasına sürüklenen toplumun psikolojisini de etkilemeye başladı. Duruma genel olarak bakmak gerekirse geçmişte yaşanan salgınlardan farklı olarak koronavirüsün bulaşma hızı ve bu kadar hızla dünya geneline yayılışı, akla sorulması gereken soruları da beraberinde getirdi.

 Bu salgın planlanan bir biyolojik savaş ajanı mı?

Komplo teorisi ürettiği düşünülen grup ile kanıtlanmış bilimsel bulgular sonucu neticeye varan gruplar arasında eleştiri münazaaları gerçekleşmeye başladı. Bu salgının planlanmış bir salgın haricinde geçmiş zamanlarda yaşanan Sars, Mers , İspanyol  Nezlesi ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi  hastalığı gibi etken sebeple ortaya çıktığını düşünen bilimcilerimiz mevcut. Araştırmacıları bu noktada ikiye bölen ve farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden olan, dünyayı etkisi altına alan, süper güç ülkelerin ekonomisini çöküşe sürükleyen, senelerdir emekle oluşturulan projelerin ertelenmesine neden olan, ticareti, eğitimi ,turizmi, olimpiyatları, uluslararası kültürel faaliyetleri ertelen ve iptal eden, yaşlı nüfusu hedef alan, insanları evine hapseden, korku, gerilim ve paniğe ulusal çapta neden olan koronavirüsü basit bir salgın olarak mı değerlendirmeliyiz?

Bu zamana kadar Çin’de başlayıp dünyayı saran ve ölümlere sebep olan bir çok hastalıkla karşılaştık.Bunlardan biri Kara Ölüm, Kara Veba ya da Büyük Veba Salgını,olarak bilinen 1347-1351 yılları arasında Avrupa'da büyük yıkıma yol açan veba hastalığıydı. Çin ve Orta Asya'dan başlayan veba, 1347'de Kırım'da bir Ceneviz ticaret merkezini kuşatan Moğol ordusunun vebalı cesetleri mancınıkla kentin içine atmasıyla Avrupa'ya taşındı.Ticaretin günümüzde olduğu kadar iyi olmadığı bir dönemde bile bu kadar hızla yayılmış olması,  Çin nüfusunun fazla olması da en büyük etkenlerden biriydi.Veba olduğu zamanlarda dünya nüfusu bu kadar kalabalık değildi ancak buna rağmen 75 milyon insan öldü. Bu seferki virüs veba gibi bir duruma gelirse beklenilen ölüm sayısı 700 milyon civarında. 

Peki koronavirüs planlanmış bir biyolojik savaş ajanı mı ?

Biyolojik savaş aktörlerinden ve ülkelerin gerçekleştirmiş olduğu çalışmalardan biraz örnek verecek olursak ; 

Biyolojik savaş, zehirli maddeler kullanılarak insan, hayvan ve bitkilerin öldürülmesi ya da etkinliklerinin kısıtlanmasına yönelik bir savaş yöntemidir. Entomolojik savaş da biyolojik savaşın alt türlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bakteriler, riketsialar, virüsler, funguslar, protozoalar gibi mikroorganizmalar biyolojik savaş maddesi (ajanı) olarak kullanılır. Biyolojik savaş ajanlarının gelişmesi ile beraber dünyada bu silahların kullanım ve üretimini sınırlamak maksadı ile 1925 yılında Cenova Protokolü, 1972 yılında Biyolojik Silahlar Konvansiyonu (BWC-Biological Weapons Convention) imzalanmış, farklı tarihlerde bu konvansiyonun gözden geçirildiği toplantılar yapılmıştır.  Biyolojik silahlar konusunda uzmanlaşmış bazı ülkelerin laboratuar koşullarında geliştirdikleri biyolojik savaş ürünlerini ya da tehlikeli salgın virüsleri kendi ülkelerinde kullanmadıkları, komşu ya da uzak ülkelerde denedikleri biliniyor. ABD nin Vietnam da ve Rus ordusunun da Afganistan da buna benzer denemeler yaptığı, özellikle ABD, Rusya ve İsrail in biyolojik savaşlar için virüsler üretmek konusunda uzmanlaşmış bir ekibe sahip olduğunu gelişmiş kayıtlarda bulmanız mümkün. Geleceğin silah teknolojisinin büyük yatırımlar içeren pahalı silahlardan çok, savaşta düşmanı öldürmeden etkisiz hale getirmeye dönük kimyasal ve biyolojik silahlar üzerinde yoğunlaştığı, silahlanma konusunda uzman ve yetkili birimlerce açıklanıyor. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, savaş olgusu  özellikle soğuk savaş döneminden sonra, ülkelerin bilinçli  topyekün saldırısı dışında, yönetimsel ve bölgesel olarak pasif ülkeler üzerinde gerçekleşen diplomasi ve askeri ataklara yerini vermiştir.Bu nedenle, geleceğin savaşlarının kimyasal ve biyolojik olacağı konusunu net bir şekilde anlamamız gerekiyor. 

ABD  ve Çin’in son 1.5 yılda piyasalardaki ticaret çekişmeleriyle birlikte ABD’nin , metal, çelik ve tarım gümrük tariflerini arttırması ABD’nin olası ticari kaygılarının bir göstergesiydi. Çin birçok büyük markanın üretim ve hammadde işçiliğini eline almakla birlikte son 5 yıldır artık kendi ürünlerini ve kendi markalarını oluşturmaya başlamıştı. Bu çıkış ile birlikte diğer rakiplerin satış oranlarını yüksek oranda etkiledi. Çin malı denilince akla gelen kalitesizlik imajı yerine ucuz ama kaliteli olgusu ortaya çıktı. Dünyanın en büyük araştırma şirketlerinin Çin’in 2025 yılında dünyanın en güçlü ülkesi olacağı yönündeydi. Ancak yaşanan büyük salgınla beraber Çin ekonomisinde ağır çöküşler yaşanmaya başladı. Bu durum tabii ki ticaret savaşının tarafı olan ABD’nin işine yaradı.

Bu görüşe ek olarak dünyada kaos ortamlarının oluşturulması, mevcut dünya sisteminde değişiklik, ekonomik, sosyolojik aktörlerin başka bir seviyeye gelmesinin amaçlanması ve toplum korkusunun psikolojik sanrısıyla farklı bir boyuta taşınacağı düşüncesi de yer alıyor. Dünya gündemin de  uzun süre yer alacağı kesinleşen  ve vaka artışıyla ölümlere neden olacak Covid19 , koronavirüs salgını basit bir  virüs salgını olmamakla birlikte artık ülkemizi de yakından ilgilendiren bir konumda yerini alıyor .

İnsan sağlığının yanı sıra sosyal,siyasal ,ekonomik  sonuçlara neden olacak ve nüfus politikası ile alakalı olduğunu düşündüğüm  bu salgına karşı aşı ve antiviral ilaçların yakın zamanda bulunması ve bulan ülkenin de yine aynı konjoktürde tartışılması gerektiğini düşünüyorum .

Mutlu ,sağlıklı günler dilerim ..