Günümüzde dışarda el işinde çalışmadıkları için ev hanımı denilen anneler... Yemek, çamaşır, bulaşık, temizlik, ütü derken aslolan ne yazık ki unutuluyor.Hergün yakasında,göğsüne yapışan ömür boyu derdi kederi, alacağı bitmeyen evlat adı altında sevimli tefeciler var yanında yöresinde.
Ben bu zamana kadar annelikten daha zor iş yapanı hiç görmedim. Canı pahasına olsa dahi.
Çocuğu ana rahmine düşer düşmez senden alacaklı olmaya başlar. Genelde tüm anneler aynıdır ve aynı hisleri taşır. Hamile anne başlar karnındaki yavrusuylar konuşmaya ve dua etmeye “kaderi güzel olsun,huyu güzel olsun, ruhu güzel olsun, vatana millete hayırlı evlat olsun” Annelik özverisi böylece manen evlada verilmeye başladıkdan sonra sömürü de başlamış bulunmakta. Ana rahmine düşer düşmez baş dönmeleri, mide bulantıları ve kusmalar başlar, ömür boyu da anne ölene kadar kusturulmaya devam eder. Kısacası şöyle anlatayım; sevgiyi, şefkati, özveriyi, en büyük suç ve hataların affını annede görüyor.
Bunu beynine yerleştirip yavaş yavaş anneyi kullanmayı öğreniyor. Düşüyor ağlıyor, yemiyor ağlıyor, oynamıyor ağlıyor artık anneyi kullanma boyutuna çoktan geçmiş oluyor minikte olsa. Çünkü anne melek gibi sabırlıdır biliyor. Büyüyor ana okuluna başlıyor orda artık ana yok öğretmen var, kural var, yabancılar var, artık bencillik orada geçmiyor başlıyor anneye ağlamaya, tatlı tefecilik oyununa, en büyük silahını yine gecikmeden kullanmaya.
Hiç zaman kaybetmeden sevgi ve şefkat borcunu alma çabasının peşine düşüyor.
Biraz daha büyüyüp ilkokula başlayınca görüyor ki burası daha da içinden çıkılması zor, hiç söz geçiremem. Yine başlıyor sevgi tefeciliğine “anne ben seni çok seviyorum,seni görmemeye dayanamıyorum, ne olur sende okula gel “diyerek yine ağlayarak, üzülerek anneyi sömürüyor. Hele de evde birkaç tane kardeş de varsa kıskançlık krizleri, kavgalar devreye giriyor kardeşler arasında.” Benim annem elleme, dokunma, sarılma, yatma ben senden daha çok seviyorum benim annem “sömürüleri ayaklarının üzerinde durana kadar devam ediyor. Herkes büyüyüp, evlenip, barklanıp, iş güç sahibi olunca insanlık tersine dönüyor ne yazık ki.” Benim annem değil zaten eskiden de senin annendi al senin olsun, ölene kadar sen de kalsın” lafı çok ağır bir itham oluyor bir anne için. Hani düşünce ağladığın da seni kaldırmasını beklediğin, elini tutmak için yarışa girdiğin, annenden ayrı kalmamak için okula gidemediğin o meleğe ne oldu birden bire? Sen büyüdün adam oldun, annen sığınmacı ve mülteci mi oldu senin bir sözünle?
Ne de çabuk unuttun sizin için kendini feda eden, ömür boyu tefecilik yaptığınız, gözünüzden akan bir damla yaş için dünyayı yakan kadını? Yerine hiç bir şeyi koyamadığın senin gözünde ki o dahi kadın, o dahi muallimdi, o dahi kurtarıcıydı. Ne oldu ona peki? Ben söyleyeyim; bakmakta zorlandın, topluma sokamadın, yakıştıramadın yanına, horladın, yaşlandığı için, sana ayak uyduramadığı için utandın. O anne yıllarca sizden, ağlamalarınızdan, düşmelerinizden, yaramazlıklarınızdan, kavga ve dövüşlerinizden hiç utanmadı. Ve sizler yani evlatlar olarak en kolayını seçtiniz. Bu senin annen seni çok seviyor al sende kalsın ya da huzur evine götür orada kalsın. Huzuru olsada olur olmasa da olur. Zaten o kısmı sizi hiç ilgilendirmiyor.
Benim kafam rahat olsun. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen evlattan ne beklenebir ki? Hani o yanından, yörenden, gözünden ayıramadığın kadına, annene ne oldu da böyle oldu? Elinsaf diyerek ve çöpe dahi düşse önemini asla yitirmeyen "Vicdan " nerede?
Bir durup düşünmek dileğiyle. Sevgiyle kalın