Japonya’da saygın bir firmada yönetim işe girmek isteyenlere bir soru sormuş ve soruya en uygun yanıtı vereni de işe almışlar: Soru ilginç! Sorunun doğru yada yanlış cevabı yoktu… Soru şöyleydi: “Yağmur bulutları çok net bir biçimde çok şiddetli bir fırtınanın gelmekte olduğunu gösteriyor.” Karanlık, yağmurlu bir gece şimşek, gök gürültülü tam bir fırtına siz arabayla gece sabaha karşı 03:00’de yoldasınız. Yalnız başınasınız ve ıssız bir yolda fırtınayla ilerliyorsunuz. Arabanız spor, 2 kişilik; bir süre sonra bir durak görüyorsunuz ve doğal olarak fırtınada bekleyenleri görüp hüzünleniyorsunuz. Çünkü otobüs durakları size hep geçmişinizi hatırlatmaktadır. Durakta 3 kişinin beklediğini fark ediyorsunuz. İlki bir doktor, tanıdınız; sizi bir süre önce geçirdiğiniz kalp krizinden kurtarmıştı. İkincisi çok yaşlı neredeyse ayakta ölmek üzere olduğunu fark ettiniz bitkin mi bitkin!Üçüncüsü ise yaşamınızın en büyük rüyası, hep tanışmayı, beraber olmayı düşlediğiniz güzeller güzeli! Hava daha da kötüleşiyor, fırtına adeta azgın bir boğa gibi… Yardımcı olmak istiyorsunuz bekleyenlere. Arabanızda da malum 1 kişilik boş yer var. Böyle bir durumda ne yapardınız? Soru bu, yanıt için acele edilmesi istenir. Zira sorunun doğru yada yanlış bir yanıtı yok! Söz konusu iş görüşmesine katılanlar aşağıdaki yanıtları vermişler: 1) Öncelikle hasta adamı en yakın hastaneye götürürüm. 2) Doktor daha önce hayatımı kurtardığı için onu arabama alırdım. 3) İnsancıl olarak düşünürsem tabi ki hasta adamı alırdım ama kendi geleceğim ve gelecek yaşamım için yıllardır düşlediğim, tanışmayı arzuladığım o kadını arabama almayı tercih ederdim. Görüşmeye girenlerin %90’ı “Yaşlı bitkin adamı alırdım” yanıtı vermiş. Oysa sadece bir kişi farklı bir yanıt vermiş ve o kişiyi işe almış firma. İşte verdiği yanıt:“Arabadan inip anahtarı doktora verirdim, doktor benim hayatımı kurtardığı için yaşlı adamı da hastaneye yetiştirebilir. Ben de düşlerimi süsleyen o kişiyle otobüs durağında baş başa kalır onu tanıma fırsatını yakalardım.” Aslında bu yanıt çok ta düşünülmesi zor gibi görünmüyor, ancak pek çoğumuz o koşulda belki de çok değerli arabamızı verebilir miydik, tartışılır…Ya siz ne yapardınız? Yaşam bir ölçüde risk alma yada alabilme değil mi acaba… Risk almadan yaratıcı olmadan geniş açılı düşünmeden herhangi bir başarı öyküsü duydunuz mu? Ben duymadımda! MUTLULUK NEREDE GİZLİ? Yüzyıllardır bu soruya yanıt aranır ama şimdi aşağıda vereceğim öyküdeki açıyı acaba kaçımız yakalayabildik? “İnsanoğlu mutluluğu hep hor kullanırmış, hep şikayetçi hep bıkkın ve her şeyi yetersiz bulurmuş. Bu durumu ısrarla sürdüren İnsan’a bir ders vermek amacıyla melekler “mutluluğu” gizlemeye karar verir. “Saklayalım, çok zor bulabilsinler. Zor bulunca belki gerçek değerini bilirler” deyip gizleme yöntemini tartışmaya başlamışlar. Mutluluğu bir yerlere gizlemek kolay değilmiş çünkü. Kimi: “Everest tepesine saklayalım” demiş. Kimisi de: “Atlas Okyanusunun derinliklerine” demiş, ya da Tac Mahal’in kubbesine, Kuzey Kutbuna, Mekke Sokaklarına, mükemmel bir İtalyan Sofrasına, Şarap Şişesi, Sigara Paketi, Bir Lale Bahçesi, Bir Hastanenin Yeni Doğan Odası ve benzeri yerler… Çok yer düşünmüş Melekler ancak hiç biri yeterince zor görünmemiş mutluluğu saklamak için. Derken meleklerden biri: “İÇLERİNE SAKLAYALIM” demiş. “Kimsenin aklına gelmez içine bakmak!” İşte o gün bugündür MUTLULUK İNSANIN KENDİ İÇİNDE SAKLI KALMIŞ… Ne başkasının ekmeğinde, ne başkasın yalısında veya muhteşem otomobilinde! Mutluluk kendi içimizde, kendi dünyamızda. Ancak onu aramak gerekiyor. Uzaklara gitmeye hiç gerek yok !