İBRAHİM GÜRAY AYTEKİN – Özel Haber Araştırma

Dünyada ilk şeker ne zaman ve kimin tarafından keşfedildiği kesin olarak bilinmemektedir. Fakat yapılan araştırmalar şekerin M.Ö. Hindistan'ın kuzeyinde Bengal'de şeker kamışından elde edilmekte olduğunu ortaya çıkarmıştır. Yine Hindu dininin mukaddes yazısı "Sahastras" a göre şeker ebediyytaı yaşama hassasını veren ilâhların 5 mukaddes tatlısından "Amrikas" biridir. Kuzey Hindistan'dan Orta Asya, Cava ve Filipin adalarına yayılan şeker imâli bilhassa Cava ve Filipin'lerde gelişmiştir. Daha sonra Çinli'lerin sanayiin ilerlemesinde büyük hizmetleri dokunmuştur.

 Avrupa'lılar şekerin varlığından M.Ö. 327'de İskender ordularının Hindistan'e kadar uzanan seferi esnasında iran'daki şeker imalâthanelerini gördükten sonra haberdar olmuşlardı. Ancak Şarktan ithal edilen şeker çok pahalı ve az olduğu için uzun yıllar ilâç imâlinde ve zenginler tarafından lüks gıda maddesi olarak kullanılmıştır. M.S. 640 senesinde şeker kamışı Mısır'da yetiştirilmiştir. Şeker kamışından şeker istihsâlini Orta Doğu ve Akdeniz havzasına tanıtan Araplar ve Berberi'lerdir. Orta Avrupa'da tanıtılması ise Venedikliler tarafından olmuştur. Tabiatiyle Orta Avrupa'nın şeker imâlini tanımasında Haçlı Seferlerinin de büyük rolü olmuştur. Bu ana kadar şeker kamışından basit bir ev san'atı şeklinde istihsâl edilen şeker, ilk defa fabrikasyon şekline 1515 yılında Gonzales Velasa tarafından Santa Domingo'da çevrilmiştir, ilk fabrikasyon beygirle hareket ettirilen üç dikey valsten ibaretti. 

İspanyol ve Portekizler ise sıra ile Azor ve Kanarya adalarına Afrika ve Güney Amerika sahillerine şeker kamışını götürmüşlerdir. Amerika'la ilk şeker kamışını Kristof Kolomb 1494'de (San Domingo) adası yaptığı seyahatte götürmüştür. 17 nci asırda Amerika'da geniş bir şekilde kamışdan istihsal edilen ham şeker, Avrupa limanlarındaki tasfiyehanelerde rafine edilerek Avrupa'nın şeker ihtiyacı karşılanmıştır. Misâl olarak 1750 senesinde bu cins tasfiyehanelerden Hamburg'ta 365 adet bulunduğu söylenebilir. " Şeker pancarına (Lâtince Beta Vulgarls Saccharifera) gelince, ilk olarak M.Ö. VlII'inci asırda Babil kralı Maradach-Balad'ın sebze bahçesinde yetiştirilen nebatlar arasında rastlanmaktadır. O zamanlar tatlılığı bilinmekle beraber kendisinden şeker istihsâli düşünülmemiştir. Ancak pancarın bünyesinde mevcut tatlılığın, kamış şekerinde de mevcut olan sakkarozdan ileri geldiğini 1747 yılında Berlin İlimler Akademisi Direktörü Alman Kimyager Andreas Margraf keşfetmiştir. Ancak pancardan ilk şeker 1786 yılında Margraf'ın Fransız talebesi Archard tarafından Berlin yakınındaki çiftliğinde yetiştirdiği şeker yüzdesi yüksek olan pancar cinsinden istihsâli ile mümkün olmuştur. Archard 1799 yılında istihsâl ettiği 4 Kg. lık ilk şekeri Prusya Kralı Frederick Wilhem IlI'e sunmuştur. 

Yine ilk şeker fabrikası Prusya kralının da yardımı ile 1802 yılında Achard tarafından Cuneı n'de kurulmuştur. Bilahâre Fransızlar da Saint Quen ve Chekhes'de iki şeker fabrikası kurdular. O tarihlerde yetiştirilen pancardaki şeker % 7 — 10, istihsâl edilen şeker de c /t 1—5 p.g. (pancara göre) idi. Hindistanda esirler çalıştırılarak kamıştan istihsâl edilen şeker ile rekabet edemediklerinden bu fabrikalar da bir müddet sonra kapanmışlardır. Napoleon'un 1806 da İngilizlere karşı kurduğu kara ablukası, Hindistandan şeker ithalini durdurmuş ve şeker fiatlarının yükselmesine sebep olmuşlur. Bu sebeple de .pancardan şeker istihsâli yeniden önem kazanmıştır, önce Fransanın daha sonra diğer Avrupa devletlerinin, ithal edilen kamış şekerine gümrük resmî koymaları ve yeni şeker fabrikalarını kurmaları, şeker sanayisjni geliştirmiştir.

Türkiye’de tarım ve sanayi sektörünün gelişiminde önemli rol oynayan şeker, katma değeri yüksek ürünler arasında yer almaktadır. Şekerin hammaddesi yaygın olarak, şeker pancarı ve şeker kamışıdır. Şeker kamışının tropik iklime elverişli olması nedeniyle şeker, ülkemiz iklimine uygun şeker pancarından elde edilmektedir.

Şekerin, soframızda yer alması, 16. yüzyılda Osmanlı dönemine dayanmaktadır. Aynı yüzyılda şeker üretilen Suriye, Kıbrıs ve Mısır’ı sınırlarına dahil eden Osmanlı Devleti’nde, şeker üretimi devlet ve özel sektör tarafından gerçekleştirilmiştir. Osmanlı Devleti, şeker üretiminin artması ve şeker sanayisinin yaratılması için çeşitli kurumlara imtiyazlar vermiş olsa da başarılı sonuçlar elde edilememiştir. Şeker sanayinin kuruluşuna ait fikirler 1840’lı yıllarda ortaya çıkmıştır. Arnavut köylü Dimitri Efendi adında bir girişimci İstanbul yakınlarında şeker fabrikası kurmak için çeşitli çabalar harcamış ancak fabrika kurulamamıştır. 1847 yılında Afyon’lu Yusuf Bey,1867 yılında Davudoğlu Karabet, 1879 yılında Fenerler imtiyazı sahibi Michel Paşa, 1899 yılında Müşir Rauf Paşa ve 1917 yılında Alman girişimcilerle kurulan Zenith Şirketi aynı amaçla teşebbüslerde bulunsalar da uygulamaya geçememişlerdir. Üretimin yetersiz olduğu durumlarda devlet, ihtiyacı olan şekeri ithal etmek zorunda kalmıştır. Özellikle savaş dönemlerinde, üretimdeki düşüşler şeker ihtiyacının ithalatla karşılanmasına yol açmıştır. 1914 yılında başlayan 1. Dünya Savaşı uluslararası ticarette aksaklıklara neden olmuş ve şeker gibi gıda maddelerinin temininde zorluklar yaşanmıştır. Avrupa’da şeker üretiminin yapıldığı fabrika ve arazilerin zarar görmesi, şeker üretiminde büyük düşüşlerin yaşanmasına yol açmıştır.

İlk şeker fabrikasının kurulması Atatürk’ün Cumhuriyeti ilan etmesi ile başlıyor. Bu konuda da dönemin ilk ciddi teşebbüsü Uşak’lı Molla Ömeroğlu Nuri (Şeker) adında bir çiftçi tarafından yapıldı. Hemen ardından da Türkiye’de ilk şeker fabrikası olan ‘ Uşak Terakki Ziraat T.A.Ş. ‘ kuruldu. 19.04.1923 tarihinde 600.000 TL sermaye ile kurulan  Fabrika 17.12.1926 tarihinde işletmeye açıldı. Cumhuriyet döneminde bin bir zorluklarla açılan şeker fabrikalarının kurucuları arasından yer alan Uşak'lı Molla Ömeroğlu öncülük etmiştir.

İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlar doğrultusunda 25 Ocak 1925 tarihinde, Bakanlar Kurulu tarafından “601 Sayılı Şeker Fabrikalarının Tesisinin Teşvikine Dair Kanun” teklifi hazırlanarak TBMM’ne sunulmuştur. 5 Nisan 1925 tarihinde yürürlüğe giren “Şeker Fabrikalarına Bahşolunan İmtiyaz ve Muafiyet Kanunu” ile şeker fabrikası kuracak olanlara bazı kolaylıklar sağlanmıştır. Sağlanan kolaylıkların arasında; kurulacak şeker fabrikalarına komşu beş il sınırlarını geçmemek şartıyla 25 yıl süreli, fabrika tesis ve işletme imtiyazı verilmesi, yetiştirilen pancarlardan on yıl süre ile arazi vergisi alınmaması, temettü vergisinin şeker sanayinde çalışan işçilerden on yıl süre ile alınmaması, hisse senetlerinin damga vergisinden muaf tutulması, kurulacak şeker fabrikasını dış rekabete karşı korumak için üretilecek şekerin sekiz yıl istihlak vergisinden muaf tutulması, fabrika kurulması için gerekli arazinin bir hektardan beş hektara kadar olan kısmının devlet tarafından ücretsiz olarak verilmesi, şayet bu arazi şahsa ait ise istimlak kanununa göre istimlak edilmesi, fabrikanın ihtiyacı olan hammadde ve fabrika tarafından üretilen ürünün, devlet tarafından işletilen araçlarla üçte bir oranında ucuza taşınması gelmekteydi.

Uşak'ta Şeker Fabrikası kurma çalışmaları devam ederken yine aynı yıllarda İstanbul'da da özel şahısların ve bazı milli bankaların iştiraki ile 14.6.1925 'de 500.000 TL sermayeli "İstanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları T.A.Ş." kurulmuştur. 22.Aralık.1925 tarihinde Alpullu Şeker Fabrikasının temeli atılarak onbir ayda fabrikanın montajı bitirilmiş ve 26.11.1926 tarihinde fabrika işletmeye açılarak ilk Türk şekerini üretmiştir.Yine anonim şirket statüsünde halka açık bir işletme olarak kurulan Alpullu Şeker Fabrikası esasen bir devlet işletmesi niteliği taşıyordu. Fabrikaya bir talimatla yüzde 68 İş Bankası ve yüzde 10 da Ziraat Bankası ortak edilmişti. Kurucu ortakların (10 kişi) da beşi milletvekili, beşi de tüccar kişilerdi. Tüccarlardan biri de şeker kralı olarak ünlenmiş olan Hayri İpar’dı. Bu 10 kişi ile yine az sayıda Trakya köylüsü şirkette yüzde 22’lik bir paya sahipti. Alpullu Şeker Fabrikası Kazım Taşkent başkanlığındaki bir teknik heyetin Avrupa’ya giderek Çekoslavakya, Avusturya, Almanya, Fransa ve Belçika’yı dolaşarak, görüp inceleyip bilgi alarak ve bu çalışmalar sonucunda bir Alman fabrikasına Tüm makineleri sipariş edilmiştir. Türkiye’nin 2. Şeker fabrikası ALPULLU Şeker Fabrikası da bu şekilde üretime geçirilmiştir

Uşaklı halı tüccarlarından Celepzade Abdullah Bey bir Avrupa gezisinde Almanya'da Uşak'ta ekilen 'çükündür' diye anılan kırmızı pancardan başka bir çeşit pancarın bulunduğunu öğrenir. Bu tohumdan takriben 8-10 kilogram kadar Uşak'a getirerek meraklı çiftçilere dağıtır. Molla Ömer Oğlu Nuri Bey de bir miktar tohum alarak Kalfa köyündeki tarlasına eker. Nuri Bey, ürettiği pancardan pekmez ve köpük helvası yapmayı başarır. O yıllarda ülkenin hiçbir yerinde şeker bulma imkanı olmadığı için ürettiği tatlı çeşitlerini satarak kazanç elde eder.

Uşak’lı Molla Ömeroğlu ülkenin yunan işgalinden çıkmasından hemen sonra gelecek için bir şeker fabrikası kurma planlarını kafasında tasarlamaktadır. Gerek ekonomik sıkıntılar gerek vatandaşın çektikleri acıları düşünerek bu etkileri ortadan kaldırmak istemektedir. İlk adım olarak da Kalfa Köyündeki Çiftliklerinde, Avrupa’dan elde ettiği pancar tohumlarıyla pancarı yetiştirerek işe bir noktadan ilk konumundan başlıyor. Fabrikanın ana ham maddesi olan Şeker Pancarını önce kendisinin tanıması mutlak gereklidir, ondan sonra da pancardan şekerin nasıl elde edilebileceğini araştırmaya başlıyor. 

Böylece Pancar üreten bir çiftçi olmuştur  Ömeroğlu Aynı zamanda Türkiyedseki ilk Şeker pancarı üretimi yapan çiftçidir. Sonrada elde ettiği pancarları evde rendeleyip, rendelenmiş pancarları kaynatarak içindeki tatlı usareyi çıkartmayı başarmıştır. 

Aile meslekleri de helvacılık olduğu için elde ettiği tatlı suyu kaynatarak şerbet elde etmiştir. Köyde kendisine verilen işleri, daima daha çabuk daha verimli nasıl yapacağını düşünür ve uygulayan pratik zekaya sahip bir kişidir. 

Uşak’lı Molla Ömeroğlu gençliğinde çok zeki bir öğrencidir. Hocalarını şaşırtan bir zekaya sahiptir.  Askerliğinin Sultan Hamit devrinde 1323 yılında İstanbul’da inzibat olarak yapmıştır. Tabi bu sayede  Uşak’lı Molla Ömeroğlu’nun çevresi bir hayli genişlemiş ve ileride yapacağı fabrika kurma hayalinin alt yapısını hazırlamıştır. Yetiştirdiği pancarları mutfaktaki rendeler İle rendeleyip kaynatıyor. Kaynattığı pancarları gene mutfaktaki ilistirde bezden filitreli cenderede sıkarak şekerli sularını elde emekteydi, ancak bu şekerli sıvı hem kirli hem de ağır kokulu oluyordu. Bu olayın çözümünün de Kimya bilgisine dayandığını anlıyor ve biliyordu. Bu konuyu süratle araştırmaya başladı. Elde ettiği kirli şekerli sıvıyı kireç kaymağı ile muameleye tabi tutarakşekerin Beyaz renge bürünmesini basit ve ilkel metotlarla evde başarmıştır. Kirli kokulu şerbete kireç kaymağı uygulayıp kazanlarda dinlenmeye bırakınca sabahleyin tortuların dibe çöktüğünü ve kokusununda gittiğini geriye berrak bir tatlı sıvının kaldığını gözleri ile görüyor.

Fabrikanın adı kuruluşundan bir süre sonra "Nuri Şeker" olarak değiştirilmiştir. Kuruluş çalışmalarının izlenmesi amacıyla Ankara'ya gönderilen Nuri Şeker, sonraları fabrikanın kurucusu olarak anılmaya başlanmıştır. Uşaklıların büyük bölümünün katkılarıyla kurulmuş olan ve Türk Kurtuluş Savaşı sonrası dayanışmanın bir ürünü olarak ortaya çıkan fabrikanın en büyük ortağı ise iş insanı  Mehmet Hacım'dır. Fabrika ilerleyen yıllarda ulusal devlet politikası gereği devletleştirilmiştir. Fabrika, ilk açıldığı yıl 1.263 ton pancar işleyerek 114 ton kristal şeker üretmiştir.