İBRAHİM GÜRAY AYTEKİN

ÖZEL HABER ARAŞTIRMA

Noterlik tarihi, yazının bulunmasından sonraki döneme kadar dayanmaktadır. Eski çağlarda okuma yazma bilmeyen kişiler arasında yapılan sözleşmelerin, devletin yetki verdiği noterler tarafından onaylanması ve bir kopyasının da saklanması geleneği noterliğin başlangıcını oluşturmuştur. Aynı kural günümüzde de devam etmekte, noterlerin düzenlemiş olduğu tüm evrakların bir sureti noter tarafından saklanmaktadır. Noter kavramının Notarius’tan geldiği kabul edilmektedir. 

Noterlerin tarihteki rolü bugünkü görevleri ile paraleldir. Amaç evrak suretini onaylatan kişileri kanunlar karşısında korumak ve haklarını yazılı olarak kayıt altına almaktır. Günümüz Türkiye’sinde Noterlik Kanunu ve Noterlik Kanunu Yönetmeliği ile noterlerin hangi işlemleri ne şekilde yapacakları detaylı bir şekilde belirlenmiştir. Ayrıca, Noterler Birliği tarafından Noterlik Etik Kuralları belirlenmiştir. Noterlerin yapmış oldukları işlemler hukuki ve şekli olarak en güçlü delil niteliğindedir. 

Noterler, hukuki güvenliği sağlamak ve anlaşmazlıkları önlemek için işlemleri belgelendirmekte ve kanunlarla verilen başkaca görevleri yapmaktadır.  Sümerlerde Noterlik Noterlik kurumunun ilk örneklerine Sümerlerde “Burgul” adı altında MÖ 7. yüzyılda rastlanmıştır. Sümerli Yargıçlar’ın ve Sümer Hukukunun ünü gözetildiğinde noterliğe ilk olarak Sümerlerde rastlanmış olması şaşırtıcı değildir. İnsanlık tarihindeki ilk yazı örneklerine de M.Ö. 3300 yıllarında Sümerlerde rastlanmaktadır. 

Bu  yazılar, ucu sivri materyallerle yazılmış olduğundan çivi yazısı olarak isimlendirilmiştir. Daha sonraki uygarlıklar çivi yazısını geliştirmişler, Akadlar, Elamlar, Hititler, Urartular ve Fenikeler de çivi yazısını kullanmışlardır. İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan ve Sümer, Akad, Hitit dillerinde yazılmış 74.000 çivi yazılı belge üzerinde 33 yıl çalışan ve araştırmalarını sürdüren Muazzez İlmiye Çığ’ın “Sümerli Ludingirra” kitabında Burgul şu şekilde tanımlanmaktadır:  

“… bizim kanun ve geleneklerimize göre her sözleşme belirli kurallar içinde yazılmalıdır. Yazılı olmayan sözleşmeler için hiçbir hak ileri sürülemez ve mahkemeye başvurulamaz. Bu yüzden ev, bahçe, tarla, köle, hayvan satmak, kiralamak, borç alıp vermek, mirasını ölmeden bölüştürmek, çocuğunu evlatlıktan çıkarmak veya evlatlık almak isteyenler, yanlarında tanıkları, boyunlarında mühürleri ile babama gelirlerdi. Evlenecekler de tanıklar önünde, evlenme koşullarını, boşanma olduğu zaman kimin ne alabileceğini belirleyen bir sözleşme zorundalar. Eğer yazılı bir sözleşme yoksa evli sayılmaz evlenenler. Kurallarımız kesindir. Kentimizde yalnız sözleşmeleri yapan kurumsal bir kuruluş olarak Burgul var.” 

“… sözleşmelere önce konusu, sıra ile koşulları, tanıkların adları, yemini, günü, ayı, yılı yazılıp iki tarafın mühürleri basılır. En önemlisi de sözleşme yazıldıktan sonra yazıların üzerine yeniden yumuşak kil kaplanması ve üzerine içindekilerin tekrar yazılmasıdır. Böylece sözleşmenin üstü kırılırsa, içi sağlam kalır, hem yazılanlar değiştirilemez…” 

Roma’da Noterlik Roma Hukuku, derinliği ve büyük bir coğrafyaya hükmetmesi nedeniyle dünya hukuk kültürüne büyük etkide bulunmuştur. Özel şahıslar arasında hukuk işlemlerine resmiyet kazandırılmasına Roma hukukunda ve bölge olarak da Kuzey İtaya’da rastlanmaktadır. Modern anlamda noterlik kurumu bir çok hukuk kurumu gibi ilk olarak Roma hukukunda ortaya çıkmıştır. Justinian döneminde “tabellion”ların (noterlerin) görev ve organizasyon olarak hukuki bir düzenlemeye kavuşmasından sonra 11. Yüzyıl sonlarında ilk noter okulları kurulmuştur. Bologna Üniversitesinde noterlik dersleri verilmesinden sonra bu alan, farklı üniversitelerde de bilim dalı olarak kabul edilmiştir. 

Osmanlı’da Noterlik Türk hukukunda da noter ve noterlik müessesi bulunmaktadır. Tanzimat Fermanından önce Osmanlı Devleti’nde İslam Hukukunun etkisi görülmektedir ve katibiadiller noterlik hizmetini yapmışlardır. Daha sonra noterlik görevi kadı ve naipler tarafından yerine getirilmiştir. Resmiyet kazandırılmak veya belgelendirilmek istenen işlemleri kadılar veya kadıların görevlendirdikleri naip denilen kişiler yapmışlardır. Bu işlemlerde İslam Hukuku uygulanmıştır.  Noterlerin mesleklerini icra ederken belirli bir yeri büro olarak kullanma mecburiyeti bulunmamaktadır. Kaynaklarda noterlerin müşterileriyle daha ziyade camilerde, cami önlerinde, evlerinde, mahkemelerde, şehrin bir kapısında buluşarak bu hizmeti icra ettikleri belirtilmektedir. Süyûtî noterlerin önceleri evlerinde noterlik hizmetini sunduklarını ve 635 (1237-38) yılında Şam’a kadı tayin edilen Şemseddin Ahmed el-Cûnî’nin şehirde noterlere “merkez” adıyla bürolar ayırdığını, Mısır’da noterlerin mesleklerini icra ettikleri yerlere “hanut” dendiğini kaydetmektedir (Târîḫu’l-ḫulefâʾ, s. 462). İbn Haldûn da noterlerin “dükkân, mastaba” diye adlandırılan bürolarda müşterilerine bu hizmeti sunduklarını belirtmektedir.

Batılılaşma hareketlerinden sonra, 1893 Gülhane Hattı Hümayunu’nun okunması ve Fransız Ticaret kanununun iktisabı suretiyle 1849 yılında Kara Ticaret Kanunu, 1863 tarihinde ise Deniz Ticaret Kanunu yürürlüğe girmiş, 1860 tarihinde ise Ticaret mahkemeleri kurulmuştur. Bu tarihten sonra 1868 yılında yürürlüğe giren Ticaret ve Deavi Kalemi Nizamnamesi ile ticari işlemlerin belgelendirilmesi işlemlerininde, ticari sözleşme, kefaletname, vekaletname, protesto ve benzeri evrakın düzenlenmesinde Deavi Kalemi görevlendirilmiştir. Bu yenilik Noterlik kurumunun modern anlamdaki başlangıcı sayılmaktadır. Mecellenin yürürlüğe girmesi ile Mukavelat Muharrirleri Nizamnamesi ve sonrasında Katibiadil Kanunu Muvakkati 1913 yılında kabul edilmiştir. Böylece ilk defa noterlik kamu hizmeti olmuştur

SOLOTÜRK Çanakkale semalarında gösteri uçuşu yaptı SOLOTÜRK Çanakkale semalarında gösteri uçuşu yaptı

Noterlik toplumda en çok rağbet edilen mesleklerden biriydi. Noterliğin Endülüs gibi bazı bölgelerde devlet görevlerinden biri olması bu konuda en önemli faktör sayılabilir. Tarihçiler mesleğinde üstün başarı gösteren noterlerin isimlerini vali ve diğer yüksek mevkilerde görev yapanlar gibi gelecek nesillere duyurulmaya lâyık görmüşler ve kitaplarında noterlere önemli bir yer ayırmışlardır. 

Noterlerin itibar ve nüfuzlarının artmasında onların daha ziyade devletin üst kademelerinde görev yapanların yanlarında bulunmalarının ve onlardan faydalanmalarının payı büyüktür. Nitekim noterler “bitânetü’l-kādî” ve “ihvânü’l-kādî” olarak tanınıyordu. Az da olsa bazı noterlerin bu konumlarını istismar ederek görevlerini kötüye kullandıkları, dolayısıyla halkın şikâyetlerine mâruz kaldıkları da bir gerçektir. Görevini kötüye kullanan noterleri cezalandırmak isteyen kādılkudâtların da onları koruyanlarının muhalefetiyle karşılaştıkları bilinmektedir. Noterliğin itibar görmesinin diğer bir sebebi bol gelir getiren bir meslek olmasıdır. Kaynaklarda bazı noterlerin bu sayede büyük servet sahibi olmuşlardır.

Noterin aslî görevi sözleşmelerin şahidi olmak, bunları kaleme almak ve gerektiğinde sözleşmelerin içeriği hakkında mahkemede şahitlik yapmaktır. Noter bey‘, icâre, nikâh, vasiyet, miras, şirket gibi her türlü hukukî işlemi düzenleme yetkisine sahiptir. Nikâh akdiyle ilgili belge düzenlemesi sebebiyle bazı bölgelerde notere “akkādü’n-nikâh” adı verilmiştir. 

Noterin kaleme aldığı belgelere “kitab, vesîka, hüccet, sened, ahd, zikr, sak” gibi adlar verilmiştir. Noter kendisinden sözleşme düzenlemesini isteyen herkese bu hizmeti sunabilir; ancak tanımadığı kişilerin taleplerine açık kimlik ve adreslerini öğrendikten sonra cevap verir ve uygun olmayan talepleri geri çevirir. Ayrıca ihtiyaca göre nüsha adedini belirler. Bazı kaynaklarda Endülüs ve Mısır’da bazı noterlerin emîr, vali gibi yüksek mevkilerde görev yapan kişilerin sözleşmelerini yapmak üzere tayin edildikleri kaydedilmektedir. Yine bazı kaynaklarda noterlere ek görev olarak fetva, şurta, kaza, zabıt kâtipliği gibi görevlerin verildiği, bazı noterlerin ise doktorluk, ticaret gibi noterlik mesleğiyle bağdaşmayan işler yaptıkları bilinmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Döneminde Noterlik Cumhuriyet döneminde, Katibiadil Kanunu Muvakkati kaldırılarak 1926 yılında Noterlik Kanunu çıkarılmış, çağdaş hukuk sistemi ile uyumlu şekilde İsviçre’nin Lozan ve Neuchatel Kantonları ile Avusturya Noterlik Kanunları göz önünde tutularak 3456 sayılı Noterlik Kanunu 01.09.1938 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanun 1942, 1945, 1948, 1952 ve 1959’da değişikliklere uğramıştır.

 Kanun son olarak 1512 Sayılı Noterlik Kanunu olarak 05.05.1972 tarihinde yürürlüğe girmiş, Noterlik Kanunu Yönetmeliği çıkarılmıştır. Kanuna göre Noterlik mesleği kamu hizmetidir. Asliye ve Sulh Hukuk Mahkemesinin bulunduğu yerde, o mahkemenin yargı çevresindeki noterlik işlerini görmeye yetkili olmak üzere noterlik kurulmaktadır. Bir ilin belediye sınırları içinde birden fazla noterlik bulunduğu takdirde, her noterlik, bağlı olduğu asliye mahkemesinin yargı çevresi ile sınırlı olmaksızın, il belediyesi sınırları içindeki bütün noterlik işlerini görmeye yetkilidir. 

Noterlik personeli, noterin emri altında çalışmaktadır ve katip ve hizmetlilerden oluşmaktadır. En az iki katip bulunan noterliklerde, bunlardan biri başkatiplik görevini yapmaktadır. Başkatip noterlik dairesi personelinin şefidir. Noterlik dairesinde bulunan evrak, defter ve demirbaş eşyadan noterle birlikte başkatip sorumludur.