Edith Szabo (İlişki ve Evlilik Danışmanı)

Yüzyıllardan beri Türklerin egemenliğinde olan Gökçeada'da, köyleri, kilise ve manastırları ile Rum kültürünün izlerini derinden hissedebilirsiniz. Çoğunluğu yaşlı olan ve doğdukları toprakların özlemiyle uzun yıllar sonra Gökçeada'ya geri dönen 300 civarındaki Rum vatandaştan adanın tarihini, geleneklerini ve inançları dinlemek; her inançtan ve kökenden insanların saygı ve sevgi ile bir arada yaşadıklarını görmek çok güzeldi.
Öyle yerler vardır ki doğduğunuz toprak olmasa da görür görmez kalbinize alırsınız, her taşını her ağacını sevmeye başlarsınız. Böyle bir yer oldu benim için Gökçeada yada eski ismiyle İmbros (İmroz).
Taş evlerinin yapısında adanın bütün geçmiş tarihi bir araya geliyor. Ege Denizinin oluşumu, İmbros'a ilk ismini veren uygarlıklar, Homeros’un destanı, Helenistik kültür, Bizans, Roma, Osmanlı, Cumhuriyet Türkiye'si... Adada dikkatlı gezdiğinizde tarihin her döneminden izler bulabilirsiniz. 


Yakın geçmişin Yunan köklü sahipleri, 70’li yıllarda açık hapishanede kalan mahkumların tacizlerinden, topraklarının istimlak edilmesinden, okulların kapatılmasından ve diğer nedenlerden dolayı adayı terk etmek zorunda kaldılar. Aynı aileler son 10 yılda, yaşlı olmalarına rağmen geri taşınıyorlar ve eski geleneklerini yeniden yaşıyor, yaşatıyorlar. Adada doğup büyümeyen çocuklarını ve torunlarını en azından yaz aylarında yanlarında görmekten, doğup büyüdükleri topraklardaki anılarını anlatmaktan oldukça mutlular. 
Devletin iskan politikası gereğince 1950'lerden itibaren Türkiye’den adaya yerleştirilen ve halen kendi köylerinde yaşayanlardan ziyade, adanın huzur ve doğasının büyüsüne kapılarak kendi seçimleriyle son yıllarda adaya yerleşen çok sayıda insan var.
İmbros isminin anlamı "kuraklığın ortasındaki bereket" ve adalılar aralarında buraya kısaca "cennet diyorlar. Sert kayalıklarla çevrili dağların ortasında, adalarda nadiren bulunan bol tatlı su kaynaklarıyla, Marmaros şelalesiyle, bereketli topraklarıyla ve 600 yıllık ağaçlarıyla hayran bırakan bir yer Gökçeada.


Adaya gelmemin bir başka sebebi...
Her sene düzenlenen Meryem Ana şenliğine (panayır) ve önceki günlerde yapılan inzivaya ve oruca katılmaktı. Annemin diniydi Ortodoks, belki erken kaybettiğim anneme olan özlemim getirdi buralara, belki araştırmacı ruhum. Araştırarak ve sevgili dostlarımın yardımıyla kısa süreli de olsa Tepeköylü (Agridia) oldum.
Ortodoks Hristiyanların inancına göre, Hz İsa ve 12 havarilerin hikayelerini eksiksiz ve değiştirmeden tek koruyabilenler kendileri. Meryem Ana’nın dogmatik bakire hikayesine tam katılmıyorlar. Bir kadının mutlu bir eş ve mutlu bir anne olmasına önem veriyorlar. Meryem Ana'ya olan saygıları derin ve içsel.


1 Ağustostan itibaren 14 Ağustosa kadar oruç tutarlar, et yemezler, dua ederler. 15 Ağustos’ta adaklarını keserler, yemek pişirirler ve dağıtırlar. Bu oruç ve şenlik Meryem Ananın ölümüyle ve göğe yükselişiyle ilgili...
Meryem Anaya bağışlanmak ve merhem bulabilmek için dua ediliyor dünyanın her yerinde, kaybetmenin ve acının ne olduğunu bilen bir kadın, bir anne olarak biliniyor. İnsanlar psikolojik olarak bir annenin daha merhametli olabileceğine inanırlar. İnsanların düşüncesine göre anne babadan daha çok dinleyendir, bağışlayandır, destekleyendir, anlayışlıdır ve kabul edendir.
Şenliklerin yapıldığı günlerde ada oldukça kalabalık. Yunanistan başta olmak üzere yurt dışından gelenlerden daha fazla Türkiye'den gelenleri görmek mümkün. 
Köydeki şenlikler devam ederken biz köylülerle birlikte Balomeni Manastırının yolunu tuttuk. Aya Panaia Balomeni yada Yamalı Meryem Manastırının bir mucizeye dayanan öyküsü var. Köylü bir kadın, oğluyla birlikte denizden dönen babasını beklerken, çocuk düşüyor ve karnı yarılıyor. Annesi çaresizlik içinde çocuğun karnını dikiyor ve her geçen gün Meryem Ana’ya dua ediyor, "çocuğu iyileşirse onun için bir manastır yaptıracağını" söylüyor. Çocuk iyileşti, dikilen yer küçük bir yama gibiydi. Baba denizden dönünce, “ Eğer Meryem Ana bir manastır istediyse, yerini de gösterir” dedi. Baba bir gece yine denizdeyken, Marmaros koyu kıyısında yüksek bir tepenin yamacında ve yemyeşil bir ormandan gelen ilahı ışığı görüyor ve manastırı oraya yapmaya karar veriyor.


Ağustosun ortasında, köy halkıyla birlikte, bir gece vakti bu manastırın yolunu tuttuk ve kalbimizde bu hikayeyi hatırlayarak, yeni mucizelere açılarak geceyi Balomeni'de geçirdik. Manastırın bulunduğu tepeden Ege Denizi inanılmaz güzel parıldıyordu ayaklarımızın altında ve üstümüzde  ayışığı, yıldızlı gökyüzü ve Perseid meteor yağmuru vardı o gece.
Tepeköy'ün çok yakınında, muhteşem deniz manzarasıyla Pınarbaşı yada eski ismiyle İspilya bulunuyor. Buradan Samothrakı adasını görebilirsiniz ve Ege Denizi'nin masmavi sonsuz sularını izleyerek dinlenebilirsiniz. Efsaneye göre iki ada arasında, Ege Denizi'nin altında Akhilleus’un (Aşil) annesi Thetis'in sarayı bulunuyordu.


Tepeden bakınca adanın deniz kıyısında eski Hermes tapınağının kalıntılarını görmek mümkün. Yunan mitolojisindeki Hermes; Roma tarihinde Merkür, Mısır tarihinde Thoth ismiyle karşımıza çıkıyordu. Gerçekten aynı kişi miydi, gerçekten o kadar uzun yaşamayı ve Mısırın çöküşünden sonra buralara gelmeyi başarmış mı tam bilinmiyor. Hermes Trismegistus Mısır hiyeroglif yazılarını oluşturan, Levhu’z-Zümürrüd'ü (Tabula Smaragdina) yazan kişi. Hermes demek, metafizik ve ilim, sihir, gök bilimi demek... İnsanlara gökler hakkında ve tıp konusunda bilgiler veren, Nuh’un tufanından haberler veren ve Allah’a ibadetler için mabedler yapandır.
Pınarbaşında manzaraya dalarken düşünceleriniz derinleşiyor, aklınızda hiç düşünmediğiniz sorular doğuyor. Evrenle, varoluşla, gelecekle ilgili...


Bu adanın geçmişi en azından 5000 yıla kadar uzanıyor. Bu tarihin  derinliklerini içimize çekmekle birlikte, geleceğimize bakmak ve son zamanlarda yaşamakta olduğumuz dünyanın hızlı değişimine uyum sağlamak, o derin geçmişin kökünden beslenerek daha kolay olur.


Doğal güzelliklerini görmek, huzuru hissetmek, farklı kültürleri tanımak isterseniz; ülkemizin en güzel adası diyebileceğim Gökçeada'yı görmenizi, köy halkıyla tanışmanızı ve Ege Denizinin masmavi sularını izlerken ruhunuzu dinlendirmenizi öneririm...