M. KEMAL SALLI

PAŞAYEVA’NIN VEFASI

Tarihimize büyük hizmetleri olan Nuri Paşa’nın kaybolup giden mezarının bulunması, buraya bir anıtmezar yapılması konusundaki ısrarlı çalışmalarından ve anıtmezarın açılış töreninde, Nuri Paşa’mızın toprağa verilişinden 67 yıl sonra cenaze namazının kılınmasını sağlayan Türk Dünyası’nın yılmaz savunucusu, “Türkiye’nin Sevdalı Kızı”, Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva’yı sergilediği bu vefa tablosundan dolayı bir kez daha kutluyoruz. Teşekkürler “Türkiye’nin Sevdalı Kızı.”

M.KEMAL SALLI

Tarih boyunca Altaylardan Avrupa içlerine, İskandinavya’ya at koşturan Türklerin başarısının temelinde teknolojik üstünlükleri yatıyordu. Demiri, bakırı olduğu kadar, gümüş ve altını da işleyebiliyor, bunlardan çeşitli eşyalar ve silahlar üretebiliyorlardı. Bu teknolojik üstünlükleri sayesinde vahşi doğa koşullarına karşı korunabiliyorlar, atları evcilleştirerek binek olarak ve taşıt aracı olarak kullanabiliyorlardı. Öyle yaylar üretiyorlardı ki, o yaylarla Altaylardan attıkları oklar Alp Dağları’nı aşabiliyordu. Tarihin her sayfasında Türk’ün adı varsa, bu Türk’ün teknolojik üstünlüğü sayesinde mümkün olmuştu.  

Sanayi Devrimi’ne ayak uyduramayarak çöküş sürecine giren Osmanlı İmparatorluğu, Kırım Savaşı’nda, Balkan Savaşları’nda, I. Dünya Savaşı’nda ve Kurtuluş Savaşı’nda silah ve mühimmat konusunda dışa bağımlı olmanın sancılarını çekmiş, büyük acılar ve kayıplar yaşamıştı.

"Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh; Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh." Ziya Paşa’nın bu beyti, tarihte yaşanmış acı deneyimleri özetleyen bir öğüttür. Vatan savunmasında bir başkasına bağımlı olmanın getireceği pişmanlıkların işe yaramadığını haykıran bir feryattır; barış istiyorsan savaşa hazır olacaksın. Barış istiyorsan, savaşa hazır olacaksın!  Vatanın konusunda bir takım hesapları olanları olanların hayal kurmalarını engelleyebilecek bağımsız, yerli ve milli bir savunma gücün olacak.. 

Bir ülkeyi küresel aktör yapan en önemli etkenlerden biri de, savunma gücüdür. Son yıllarda Türkiye’nin haklarını savunma adına yaptığı ataklar dolayısıyla yaşadığımız gelişmeler tarih boyunca geçerli olan bu doğrunun bugün de geçerli olduğunu bir kez daha ispatlamış oldu.  

Üyesi olmak için 50 yıldır kapısında beklediğimiz, tek taraflı Gümrük Birliği anlaşması yaptığımız AB bize silah ambargosu uyguluyor. NATO şemsiyesi altında kader ortaklığı yaptığımız ABD, F-16 pilotu yetiştirmek için Pakistan’da eğitmen getirmemize izin vermiyor! Bize 15 Temmuz gibi bir deneyim yaşatan ABD proje ortağı olduğumuz ve parasını ödediğimiz F-35 uçaklarımızı vermiyor. ABD de, AB’de Akdeniz’de en uzun kıyısı olan Türkiye’yi Akdeniz denkleminin dışına savurmaya çalışıyor.   

BAKÜ FATİHİ NURİ PAŞA NEYİ HEDEFLEMİŞTİ? 

Nuri Paşa’nın ömrü cepheden cepheye koşmakla geçmişti. Nuri Paşa, I. Dünya Savaşı’nın Osmanlı açısından en zor döneminde, Çanakkale’de ölüm kalım savaşı yaşandığı günlerde, Kafkas İslam Ordusu Komutanlığı’na getirildi (1917). İngilizler, Ruslara yardımcı olması amacıyla Azerbaycan’a askeri birlikler göndermişlerdi. Bundan cesaret ve destek bulan Ruslar ve Ermeniler de binlerce Azerbaycan Türkünü katletmişti.  Nuri Paşa, Musul’da kurduğu ordusuyla Azerbaycan’a yürüdü ve Bakü’yü kurtardı (13 Eylül 1918), Dağıstan ve Karabağ’ı geri aldı. Bugün tarih sahnesinde Azerbaycan Adıyla bağımsız bir Türk devleti varsa, bunu Cennetmekan Nuri Paşa’ya borçluyuz. 

Buraya dikkat; Kafkasya’da yürüyüşünü sürdüren ve hayatı boşunca gerçekleştirdiği başarılarından ötürü göğsünde Almanya İmparatoru’nun Birinci Rütbeden Demir Salip Madalyası, Osmanlı Altın Liyakat Madalyası, Altın İmtiyaz Madalyası, Üçüncü Rütbeden Kılıçlı Osmani Nişanı ve Kılıçlı Birinci Mecidi Nişanı taşıyan Nuri Paşa, imzalanan Mondros Mütarekesi sonucunda İstanbul’a çağrılmış ve İngilizlere teslim edilmişti.  İngilizler Nuri Paşa’yı Batum’a gönderip hapsettiler, ama Kafkasya hala bizden soruluyordu; bir yolu bularak kaçtı. 

 Tacikistan’da bulunan ağabeyi Enver Paşa’nın yanına gitmek istedi, olmadı. Anadolu’ya geçerek Kazım Karabekir Paşa’ya teknik destek sağlayacak imalathaneler kurdu. 1921’de Ankara’ya geldi. Böbrek hastalığının artması üzerine Berlin’e, kardeşi Kamil Paşa’nın yanına gitti. Avusturya’da ameliyat oldu. O sırada Enver Paşa’nın şehadet haberi geldi.  

1923’TE TÜRKİYE’YE GELDİ 


 

1923’te Türkiye’ye dönen Nuri Paşa’nın, Mustafa Kemal’in imzasıyla yarbay rütbesinden emekliliği onaylandı (1925), 1929’da da İstiklal Madalyası’yla onurlandırıldı.  Ankara’da çinicilik işine girişen Nuri Paşa başarılı olamayınca İstanbul’a geldi ve önce Zeytinburnu’nda sonra Sütlüce’de silah fabrikaları kurdu. Hedefi milli bir savunma sanayi oluşturmaktı.  

Nuri Paşa II. Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin Almanya ile birlikte Sovyetler’e karşı savaşması gerektiğine inanıyordu. 1941’de Almanya’ya gitti. Amacı, Almanya birlikte Turan düşüncesini hayata geçirme şansını sorgulamaktı. Almanya’da “Turan Masası”nın kurulmasına yardım etti. Almanya’nın Türkistan coğrafyasındaki Türklerin bağımsızlığına sıcak bakmadıklarını anlayınca Türkiye’ye döndü, Türkçülük çalışmalarına destek verdi.  

Nuri Paşa, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını koruyabilmesi için bağımsız savunma sanayi geliştirmesi gerektiğine inanıyordu. Bunun için önce Zeytinburnu’nda sonra da Sütlüce’de silah ve mühimmat fabrikaları kurdu. Devletten, açıktan olmasa da, destek görüyordu. Bu desteği Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın eniştesi olmasına bağlayanlar da vardı.  Nuri Paşa ürettiği silahları yurtdışına da satıyor, bütçeye katkı sağlıyordu.

Enver Paşa’nın kardeşi olan Nuri Paşa, Kurtuluş Savaşı sonrasında siyasete bulaşmadı, ama köşesine çekilmeyi de içine sindirmedi. Acilen silah sanayiimizi geliştirmemiz gerektiğini biliyordu. 

Nuri Paşa, Sütlüce’de kurduğu “soba fabrikasında” modellerini kendisinin çizdiği tabancalar üreterek işe başladı. İlerleyen yıllarda ordumuz için gerekli olan diğer silah ve mühimmat üretilmeye başlandı. Nuri Paşa’nın Sütlüce’deki fabrikasının giderek büyümesi, yalnız Türkiye’nin değil, pekçok İslam ülkesinin silah ve mühimmat ihtiyacını karşılayacak hale gelmesi birilerini çok rahatsız etmiş olmalı ki, 2 Mart 1949 günü, Nuri Paşa’nın Sütlüce’deki fabrikası büyük bir patlamayla havaya uçurulmuştu. Nuri Paşa’da patlama sırasında şehit olan çalışanlar arasındaydı.

Fabrikada, Nuri Paşa dahil 105 kişi çalışıyordu.  Beş günlük arama sonrasında, patlamada şehit olan 28 kişinin ceset parçaları üç tabuta konuldu ve Beyazıt Camii’nde kılınan cenaze namazı sonrasında Edirnekapı’da işçilerin yardımlarıyla oluşturulan Killigil Şehitliği’ne defnedildiler. İçimiz yanarak anlatmak durumundayız; 10 gün sonra Nuri Paşa’nın gövdesinin bir parçası Haliç’te bulundu. Fabrikada düzenlenen tören sonrasında dini tören yapılmak istendiğinde, dönemin İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen, siyasi baskılar nedeniyle olsa gerek, “Merhumun gövdesi tam olmadığı” gerekçesiyle cenaze namazı kılınamayacağına dair bir fetva yayınlamıştı.

Bugün hala milli savunma sanayi kurma çabasında olduğumuzu anımsatarak sormak isteriz; Nuri Paşa bu vatana ne gibi bir kötülük yaptı ki, onu bir idam mahkumu gibi, cenaze namazı bile kılmadan defnettik ve mezar yerini bile unutup gittik? 

 ATİLLA ORAL’IN KİTABI VE GANİRE PAŞAYEVA’NIN ÇABALARIYLA ANITLAŞAN MEZAR  

Araştırmacı yazar Atilla Oral, yazdığı Nuri Killigil kitabını kendisine takdim ettiğinde,  Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva çok heyecanlanmış ve Nuri Paşa’nın mezarını ziyaret etmek istemişti. Her Azerbaycanlı Türk gibi, Nuri Paşa’nın hayranı olan Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşaye’va, Nuri Paşa’nın mezarını ilk aradığında yaşadığı üzüntüyü gözyaşları içinde anlatmıştı. Edirnekapı mezarlığındaki ilgililerin, Cennetmekan Nuri Paşa’nın kaydını uzun süre bulamamalarına bir anlam verememişti. 

Enver Paşa’nın kardeşi olan Nuri Paşa’nın hayatı, Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşadığı çalkantıların içinde geçmişti; hem Saray içinde olmuş, hem de cepheden cepheye koşmuştu. Nuri Paşa, Osmanlı’nın en büyük zaafının, savunma sanayi konusunda dışa bağımlı hale gelmesi olduğunu yaşayarak görmüştü. I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı bittiğinde silah ve mühimmat üretme konusuna yönelmesinin nedeni buydu. Fabrikasıyla birlikte uçurdular Nuri Paşa’mızı.  

NURİ PAŞA ve PAŞAYEVA’NIN VEFASI

Osmanlı, I. Dünya Savaşı’nın en hareketli günlerinde, Türk’ü atayurdu ile olan bağlantısını kesebilmek için yapılan çalışmaların önünü kesebilmek ve Azerbaycan’ı Sovyet zulmünden kurtarmak amacıyla Kafkas İslam Ordusunu kurdu ve başına Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa'yı atadı. Kafkas İslam Ordusu 25 Mayıs'ta Gence'ye girdi. Hedef Bakü'yü kurtarmaktı. 26 Ağustos'ta Rus, Ermeni ve İngilizlere karşı kesin bir zafer kazanıldı. 14 Eylül sabahı saat 02.00 de Bakü'nün kurtuluş harekatı başlatıldı ve Kafkas İslam Ordusu 15 Eylül'de Bakü'ye girdi. 

Bu savaşta bin 130 askerimiz vatan için şehit düştü. Azerbaycan halkı bu kahraman orduyu ve onun kumandanı Nuri Paşa'yı hiç unutmadı. Bizler de bu kahramanları unutmamak için bugün buradayız. Uzun zaman tarihimizin birçok kahramanlarını ve kahramanlık destanlarını unuttuğumuz gibi Kafkas İslam Ordusunu ve Nuri Paşa'yı unutmuştuk. 

Ta ki araştırmacı yazar Atilla Oral'ın Nuri Killigil kitabını yazmasına kadar." Nuri Paşa’nın mezarı yıllar sonra araştırmacı yazar Atilla Oral tarafından keşfedildi. Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva’nın, İBB Kütüphane ve Müzeler Müdürü Ramazan Minder’in ve iş adamı Zeki Yılmaz’ın çabalarıyla düzenlenen, Türkiye ve Azerbaycan bayraklarının yan yana dalgalandığı şehitlik, 28 Eylül 2016 günü gerçekleştirilen bir törenle açılmış ve Kafkas İslam Orduları Komutanı Nuri Paşa’nın cenaze namazı da 67 yıl sonra kılınabilmişti. Ömrünün büyük bir bölümünü her yönüyle milli olan bir savunma sanayii kurabilmek için harcayan Nuri Paşa’yı rahmet, minnet ve saygıyla anıyoruz. Mekanı Cennet olsun..

PAŞAYEVA’NIN VEFASI

Tarihimize büyük hizmetleri olan Nuri Paşa’nın kaybolup giden mezarının bulunması, buraya bir anıtmezar yapılması konusundaki ısrarlı çalışmalarından ve anıtmezarın açılış töreninde, Nuri Paşa’mızın toprağa verilişinden 67 yıl sonra cenaze namazının kılınmasını sağlayan Türk Dünyası’nın yılmaz savunucusu, “Türkiye’nin Sevdalı Kızı”, Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva’yı sergilediği bu vefa tablosundan dolayı bir kez daha kutluyoruz. Teşekkürler “Türkiye’nin Sevdalı Kızı.”