On altıncı yüzyılda İspanya'da doğduğu kabul edilen kahramanları ile maceracı ve serseri tiplerden seçilen, serseri romanı olarak adlandırılan pikaresk romanları vardı. O dönemde “Lazarillo de Tormes” isimli eser ile tam anlamı ile ortaya çıkan bu roman türü kabul de görmüştü. Tabii, daha çok toplumun üst tabakasından kişiler konu edilirdi. Nitekim, olağanüstü öğelere sıkça yer veriliyor olması ve birçok detayın birçok açıdan yeraltı edebiyatı ile örtüşüyor olması da tesadüf değil. Fakat sanıyorum ki hiçbiri de Isabelle Allende ve Iris Murdoch değil ve olamayacaklar, ama Türkiye’de bu işler nasıl işliyor? Ve sizce neler oluyor?

Her dönem belli güruhlarca yapay kimlik arayışlarına gidilir. Bu süreç kimi zaman ergenlik ile başlamakta, ama kimi zaman ise ömür boyu sürmektedir. Dünya geneline bakıldığında artık ergenlik çağının on ile yirmi dört yaş aralığına denk geliyor olması sebebi ile de bana “normalleşmesi kadar normal bir şey olamaz” dedirtiyor. Çünkü kaybedenlerin, günahkarların, küfürbazların ve aşağı tırmananların, kısacası yukarı çıkamayan ve çıkamayacak olanların benimsediği bir dil sesidir de, ama bir soru daha; nasıl oluyor da sanat ile bu akım ile içli dışlı olabiliyor?

Anlam veremiyor ve asla da kabul edemiyorum. Çünkü başta yeraltı edebiyatı olmak üzere yeraltı yapılan her şeyden ifrit ediyorum! Savunulan görüşlerin sığlığı, bayağılığın bayağı durumda olması ve daha dibe indirgenemeyecek olması sebebi ile de sanıyorum ki epey bir rağbet görüyor, ama mide bulandırıcı da bir yanı var. En azından bu benim için öyle. Günümüzde giderek popülerleştiği için bir moda akımına dönüşmesi ve bazı kesimlerce edebi açıdan güzel olarak algılanabilir, ama bence bu güzelliğin ruhu ve özüne aykırı! Nitekim bunu telaffuz etmek güzel olana bir şeye yapılan bir saldırıdır!

Sanatsal hiçbir değerleri olmamalarının yanı sıra, salt cinsellik üzerine kurulmuş olmaları çok da şaşırtıcı değil. Klinik deneylere tabi tutulmasında dahi hiçbir sakınca görmediğim ve eldiven ile tutulması gerektiğini düşünüyorum. Ve birbiri ardına dizilmiş sıra heceli kelimeler ile samimiymiş gibi görünen ve bu tür cümle öbekleri ile yaşam tarzlarını gündelik hayatta anlattıkları bir üslup ile sözde eserlerine uygulayan ya da uygulamaya çalışan büyük bir grup var. Ve hepsinden tiksinmeye vaktimiz ne yazık ki yok. Tabii bazılarını tenzih ederim, ama genel itibari ile yeraltı edebiyatının el aşağı edildiğini görmek beni zerre üzmüyor. Nitekim insan, düşünen bir varlık. Ve düşünmesi gereken yerde düşüncesini betimlemek için nice yazar gayet nahif bir üslup ile pek de güzel şeyler yazıyor. Şahsen istisnaları dışında hiçbirinin bir satırını açıp okumadım. Hatta o kitaplar kütüphanemin bulunduğu holün yakınından bile geçemez!

Zira, bazı yazarlar dolayısı ile tütün kokan çarşaf ve leş gibi bir odanın gözümüzün önünde canlanmasının bize katacağı hiçbir şey de yok. Ne var der iseniz; işte onlar çok da değişmiyor gibi duruyor. Basit bir örnek ile anlatacak olur isek; sorunlu bir ana karakter mutlaka var. Sapkınlık olarak nitelendirilmekte olan tutarsız davranışlar, bağımlılıklar, yalnızlık teması, uykusuzluk, otorite eleştirisi, ölümü önemsemiyor olmak ise bu tür sözde eserlerde bulunması gereken ilk kurallardan. Dip ile zirve arasında dolaştırmakta olan ve en az 500 T kadar uzun olay örgüsü ile gerçekleşmesi imkansız bir son ise kesinlikle kitabın kapağını kapattığınız gibi sizi bekliyor. Fakat baydınız, artık mide de kaldırmıyor.  Kaldı ki, türler arasında ayrışma yaratmak ve bunu dillendiriyor olmak epey üzücü. Fakat “iyi yazanlar” ile “kötü yazanlar” der isek bu konuya, işte orada durup bir nefes almamız gerekir. Çünkü bir de kötü yazıp, iyi bir araştırma geliştirme yapanlar var. Yazılan her ne ise ne, iyi ise er geç okuyucusu ile buluşuyor, ama bu durumda demek olmuyor ki, insanların nefes alamayacak hale getirene dek kirli çamaşırlarınızdan bahsedin!

Yanlış anlaşılmasını da istemediğim bir nokta var. Elbette bir eserde cinsellik, ikili ilişkiler ya da benzeri bir takım olaylar kurgusu olacak. Ki şu an benim hazırladığım ilk romanımda da bu var. Fakat bunlar gibi değil, böyle değil! Siz yanlış anlamışsınız. Veya hiçbir şey anlamamışsınız. Neticesinde farklılık arayışlarının üzerine inşa edilen bu hazır nesneler ile bir arada bulunmasını sanat olarak yorumlanacak şeyler değil. Çok isterdim, ama yapamıyorum, yapmayacağım. Ve bunu savunanların da bilmesi gereken temel şey ise şu; yeraltı edebiyatı seks, küfür ve uyuşturucunun haddinden fazla lanse edilmesi ve her şeyin hazır bir kılıfa sokulması değildir. Gerçekçi ve özgün olması kabul edilmesi için yeterlidir. Aksi halde bu yapılanlar farklılaşmak için yapılan bayağılıktır!