Muhterem okuyucularım İbrahim Hakkı KONYALI’nın hayat hikâyesinde; Arşiv tarihimizi kısaca anlatmaya devam ediyorum. Amacım bir dönemi ve zihniyetini kendi şartlarına uygun hatırlatmaktır. Cumhuriyetin ilanını müteakip, Sadaret’ten devralınan arşiv konusu, bir merkezi hükümet hizmeti olarak, bu gün Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Ancak milli arşivlerimizin, çok yakın bir geçmişe kadar bir kanun koruması altında ve belli bir teşkilatın sorumluluğu altında bulundurulmadığından ve çeşitli ihmaller, kayıtsızlıklar sonucunda ve devlet evrakı’nın bir kısmı alım, satım, vakıf, veraset ve başka çeşitli sebeplerle kayboldu ve elden çıktı. Bilhassa bir kısım Devleti idare edelerin bilerek, bilmeyerek maksadına, düşüncesine ve menfaatine yönelik sorumsuzluğu, dikkatsizliği veya iş bilmeyen ehliyetsiz kişilerin, nasıl büyük kayıplara yol açabileceğinin en kötü örneği; 1931 yılında, dünyanın hiçbir yerinde eşi ve benzeri görülmedik bir şekilde, ülkemizde görüldü. 1931 yılında asla affedilmesi ve unutulması mümkün olmayan, ancak bilinçli bir gaflet neticesi; Dünya arşivcilik tarihinde bu konuda tek örnek olarak ve çoğu maliye’ye ait Osmanlı dönemi arşiv malzemesi, başka bir ifade ile milli hafızamızın bir bölümü; Sorumsuz, milli kültür ve şuurdan habersiz millet düşmanı, dışardan beslenen idarecilerce yönlendirilen birkaç kişinin gayretleri ile Bulgaristan’a hurda kâğıt olarak gönderildi. İstanbul Defterdarlığı; Maliye arşivinde bulunan askeri, mali, siyasi, hukuki, edebi, sanayi, denizcilik, bilim ve kültür tarihimize ait evrakın bir kısmı, 1931 yılının Mayıs ayında, yetkili, konuyu bilen ve belgelerin değerini takdir edebilecek hiçbir şahıs veya müesseseye danışılmadan, kesekâğıdı yapılmak için ayrılan kâğıtlarla birlikte, okkası üç kuruş on paraya Bulgaristan’a satılmıştır. Satılan belgelerin miktarı 30 ila 50 tondur. Sultanahmet’teki Bizans döneminden kalma hapishanede bulunan evrak; Maliye Bakanlığı’nın emri ile Defterdarlıkta konu ile uzaktan, yakından alakası olmayan iki tapu memurunun üstünkörü incelemeleri sonucunda; “Günün maliye işleri ile ilgili olmayıp, bir değer taşımadıklarına ve hükümlerinin geçmiş olduğuna” karar verilerek ve bir kısmının da boş kâğıt parçaları olduğu iddia edilerek, kâğıt fabrikalarında hamur haline getirilmek maksadıyla, Bulgaristan’a gönderilmek üzere, Sirkeci’den döke saça vagonlara doldurulup, Bulgaristan’a ulaştırıldı. Kamyonlara yüklenirken dökülen binlerce evraktan bir bölümü daha sonra çevredeki çocuklara toplattırıldı. Sağa sola dağılan vesikalar ise çöpçüler tarafından süpürülerek Kumkapı sahillerine atıldı. Bir Milletin kendi kültürünü, tarihini ve mirasını satmak anlamındaki bu facia, olaydan tesadüfen haberdar olabilen İbrahim Hakkı KONYALI ve Muallim CEVDET gibi tarihe, kültüre vakıf, inançlı insanların gayretleri ile kısmen önlendi. Fuat KÖPRÜLÜ, Ahmet REFİK gibi tarihçiler konunun önemine dikkat çektiler. Nihayet evrakın bir bölümü satılıp gittikten sonra zamanın hükümeti kerhen de olsa harekete geçebildi. Bulgaristan’a gönderilirken tesbit edilen evrak balyalarının zamanın gazetelerindeki resimlerinden bir kaçı görülmektedir. Devam edecek!..