Uzlaşmaz Papadopulos bir değişse, yerine uzlaşmadan yana biri gelse, Kıbrıs meselesi halledilecek, Kıbrıs cennet olacak" düşüncesinde olanlara katılan bir çok yabancı diplomat vardır. Bunlar "Kıbrıs meselesi nedir?" sorusunu soramadıkları için meselenin 42 yıl halledilmemesinin sorumluluğunu yükleyecekleri bir günah keçisini her safhada arayıp bulmuşlardır. İşaret parmakları ile suçluyu gösterirken diğer üç parmağın kendilerini gösterdiğinin farkında bile değildirler. Bu yanlışlarının altını çizerek Kıbrıs meselesinin 42 yıldır halledilememesindeki esas nedenin kendilerine ait olduğunu vurgulamak hepimize düşen bir görevdir. Eli kanlı Kıbrıs Rum idaresinin geçmişine ve ortaklık devletini yıkma nedenine bakmaksızın, Akritas Planı'nı okumaksızın, toplu mezarları ziyaret edip 1963'den 1974'e Türklere yapılanları kaale almaksızın terör örgütü Rum idaresine "sen meşru hükümetsin" dedikten sonra Türk tarafı teslim olmadıkça hangi meseleyi halledebilirler ki?

Kıbrıs'a sahip çıkmak için silahlanıp, Türkleri öldürmek için eğitilmiş Rum gençlerinin başarılı operasyonu (!) neticesinde Rum liderliğinin çalıp kaçtığı "Meşru Kıbrıs Hükümeti" ünvanının, Rumlar açısından, başlattıkları meselenin halledilmiş olduğunu bu monşerler görmüyorlar mı? Türk tarafının bu çalınmış, sahte ünvan arkasına saklanan Rum liderliğine bedeninde can varken boyun eğmeyeceğini anlamıyorlar mı? Her şeyi görüyorlar ve biliyorlar. Ancak onların görevi meseleleri kökten halletmek değildir; halletmiş görünmektir; güzel nutuklarla, barışçı liderlere (Arafat'a verdikleri gibi) Barış ödülü de vermektir. Sonrası onları ilgilendirmez. Kan gövdeyi götürecekmiş? Zarar yok! O meseleyi de aynı metodla "hallederler"(!). Kıbrıs meselesinde Güvenlik Konseyinin Kararları vardır. Kıbrıs her iki toplumun vatanıdır; o halde, Rum idaresinin meşru Kıbrıs Hükümeti addedilmesi nasıl oluyor? İki toplum arasındaki ilişki siyasi eşitliktir; azınlık çoğunluk değildir. O halde Rum hangi hakla Kıbrıs'ın tümünü temsilen AB üyesi olabiliyor? Bunlardan biri diğerini temsil edemez, biri Kıbrıs'ın tümü hakkında söz söyleyemez! O halde AB, nasıl olur da, Kıbrıs Türklerine "Hükümeti yumuşatmak için asker çekin, Maraş'ı iade edin ki size yardım yapılmasına engel olmasın!" diyebiliyor?

Ve bu haksızlık, bu dengesizlik devam ederken, %75 bir oyla Papadopulos Annan Planı'na HAYIR derken, - "uzlaşmaz" Denktaş'tan kurtulur kurtulmaz - günah keçisi olarak Papadopulos gösterilebiliyor!

Zamanında, 11 yılımızı çalan Kipriyanu günah keçisi yapılmıştı; sonra ben; şimdi Rum liderliği "Talat Denktaşlaştı" diyor. Niye? Çünkü Rum liderliği ve halkı Türkleri eşit bir taraf olarak görmüyor; Makarios'un vasiyetine sarılmış, "Meşru Kıbrıs Hükümeti Enosis'e en yakın noktadır bundan gerilemek yok" felsefesini yürütüyor. Siyaseti bu, hedefi bu, 1963 -1974 yıllarını yaratmanın nedeni bu olduğuna göre Papadopulos'un "AB üyesi Kıbrıs" ünvanından vazgeçerek bizimle, eşitliğe ve iki kesimliliğe dayalı bir ortaklık anlaşması yapmasını beklemek saflık olmaz mı? Hele bu beklentiyi, Kıbrıs'ı bu hale getiren BM Güvenlik Konseyi Kararlarını üretmiş olanlar sürdürürlerse buna sahtekarlık denmez de ne denir?

Şimdi Genel Sekreter Annan'a, 3 Mayıs'ta "Uluslararası Kadınlar Forumu'nda kendisine sorulan bir soruya verdiği cevaba bakalım:

Soru: "Rumlar referandumda HAYIR, Türkler EVET dedi. Kıbrıs'ta ileride bir çözüme ulaşılacak mı?"

Genel Sekreter, "Kıbrıs konusunda çözüme çok yaklaşılmıştı ancak nihai sonuç alınamadı... tarafların müzakereyi devam ettirmek için bir yol bulabileceğini düşünüyorum... Türk yönetimi anlaşma konusunda daha olumlu bir tutum izledi... Rum tarafının da anlaşma sağlanmasına ikinci bir şans vereceğini ümit ediyorum!"

Demek ki Genel Sekreter de hala Kıbrıs meselesine teşhis koyamamıştır! Hala "AB üyesi Meşru Kıbrıs Hükümeti" ile, bu sözde hükümetin azınlık olarak gördüğü ve eşit egemenliğin, self-determinasyon hakkının varlığını kabul etmediği Kıbrıs Türk Cemaatı dengesizliği devam ettirilirken, meseleye hal çaresi bulabileceği umudunu devam ettiriyor! Çok yazık!

Genel Sekreter'den beklenilen yapıcı bir adım atarak, bu dengesizlik devam ettirildiği sürece hal çaresinin dengeyi bulmak olduğunu Güvenlik Konseyine duyurmasıdır; bunun da yolu KKTC'ne katıksız eşit muameledir; Rum liderine "hiç bir zaman Kıbrıs'ın tümüne sahip olamayacaksın, bu sevdadan vazgeç" demektir.

"Çözüme çok yaklaşılmıştı" dedikleri Annan Planı Kıbrıs'ı barışa değil, yeni çatışmalara götürecek bir plandır. Uyanma zamanı şimdidir.

Biz Kıbrıslı Türkler olarak "barış, uzlaşma, bütünleşme"diyerek alkış toplamaya devam ede duralım, TC Başbakan'ı Papadopulos'un "barış - uzlaşma" istediğini yayıyor! İki tarafın istediği barışın, uzlaşmanın aynı sonucu öngörmediğini dünyaya kim anlatacak? Biz Kıbrıslı Türkler anlatacağız. Nasıl? Uzlaşmanın ve barışın temelinde bağımsız devletimizin, halkımızın egemenliğimizin var olacağını can pahasına kanıtlamakla. Rum'un öngördüğü barışta ve uzlaşmada bizim eşit egemenliğimiz, bağımsızlığımız, bizim anladığımız manada güvenliğimizi koruyan iki kesimlilik, Türkiye'nin fiili ve etkin garantisi, müdahale hakkı yoktur. Ve, Türkiye'den sesler geliyor. Kıbrıslı Türkler bağımsızlıklarına, maneviyatlarına sahip çıkmıyorlar diye!.. Bu yanlışı doğrultmak başta idarecilerimize ve hepimize düşer aksi takdirde "ver kurtul" takımı Kıbrıs'ı Rum'a hibe edecek ve "Ne yapalım, Kıbrıslı Türkler böyle istedi" diyecektir. Buna fırsat verilmemelidir. Kıbrıs davası Türklük davasıdır. Namus, şeref davası olmanın ötesinde bizim için varoluş, hürriyet davasıdır, Türkiye için geo-politik bir hak ve güvenlik davasıdır