Erciyes ağlarında altı kez mola veren Fenerbahçe’nin, Kiev’de nevalesi yetişmeyip; Gençler karşısındaki sığ oyunu da kendine ferah bir bahane kulvarı bulamayınca; doğaldır, problem ifşa tribününden yerlerimizi aldık. Tabii bu tribüne kombinesi olup, özellikle maç ertesi manşetlerin cıyaklaması şeklinde gelişen pazarlama endişelerinin sloganı “Fener’in ölüsü bile ligi götürür”cülere diyecek lafımız yok. Bizim bu satırlarda toparlamaya çalışacağımız, olayları kurbanlık koyun siftahlanmasına koşturanların bıçağını bileylemek de değil. Onlardan bolca Aurelio olayında gördük ve şükür ki, hâlâ aklı selimin sofrasına rastlayabiliyoruz bu topraklarda. Ve onlar da ibadetimiz oluyor. Aurelio’nun Türklüğünü- yabancı kontenjanı boşaltma, Milli Takım’ın acil sorununu giderme kaçışlarının ve pasaport tercih sitemlerinin ötesinde- “kan” meselesi haline getirildiğini görmek bu toprakların bin yıllardır oluşturduğu ortak hoşgörü ruhunu süpürmekten öteye gitmez. Konuyu dağıtmadan, bu satırların asıl derdine gelelim: “Fenerbahçe”. Tabii ki, bütün bu yukarıdaki kasatura şehvetinin gölgesinde, Fenerbahçe’nin sorunlarına samimi yaklaşanların yanında safımızı tutacağız. Özetle, son Gençler maçından sonra ortaya üç tane elle tutulur, sorun odaklı Sarı-Lacivert risalesi çıktı. Bunlardan ilki, Fenerbahçe’nin aslında Galatasaray’dan fazla bir farkı olmadığı, önemli ayaklarının işlevselliğini kazanması durumunda işlerin yoluna gireceği yönündeydi. Buradaki itirazımız, Galatasaray benzerliği kıyasının biraz havada kaldığı olacağıdır. Ortadaki yanılsamanın Galatasaray ile Fenerbahçe’nin sahaya diziliş sistematiğindeki benzerlikten kaynaklanabileceği gözden kaçmamalı. Bu benzerliğin uygulama farklılığı çok açık ortada. Şöyle ki, Fenerbahçe’nin kanatları aslında gözükenin aksine sadece Serkan ve Ümit Özat tarafından kullanılmakta; oysa Galatasaray’da kanat bindirmeleri ta Hagi döneminden miras bir çağdaş ikili bindirme, yerinde kademe şuurunu çokça denemeye çalışıyor. Diğer taraftan Fenerbahçe’nin etkili ayakları kabul edilen Alex-Tümer-Tuncay-Appiah dörtlüsünün Galatasaray denkliği diye bir şey söz konusu değil. Son iki Galatasaray maçının Sabri-Arda-Iliç-Ayhan’dan hangi biri Fener’in bu dört oyuncusu kadar bireysel renkliliğe sahip ki! Sorunda buradan kaynaklanıyor zaten Galatasaray esnek bir sistemler bütünüyken Fenerbahçe henüz kafa karışıklığı içinde ve sonuca ulaşan, takımın bütünlüğü değil etkili ayakların isteği oluyor. Ve bu Galatasaray orta alanını daha verimli yapıyor. İkinci tespit ise, sorunun orta saha kaynaklı değil de çokça savunma ağırlıklı olduğu ve santrafor yetersizliği yönünde. Savunmaya katılacak yeni bir organizatörün güçlü orta saha ve yırtıcı bir golcü ile sorunlara son vereceği yönünde. Burada işin savunma tarafı bir yandan kafa karıştırıcı bir yandan da “olabilir” sabrını taşımaktan öteye gitmemekte. Kafa karıştırıcı tarafı şu ki, Galatasaray ve Beşiktaş’ın defansif organizatörleri yok. Zaten bu tip oyunculardan dünyada fazla yok. Bunların yanından geçenler bile kıymetli aslında. Farz edelim ki, Lugano bu tipe çok yakın bir oyuncu ve Fener ağlarla akraba bir golcü buldu. Yine de bu durumda Fener adına işin şeklinin kader hattında büyük bir kırılmaya yaratacağını beklemek çok zor. Çünkü, naçizane fikrim, isim isim sağlam ama ortaklaşa uyumlu bir pazar oluşturamayan bu güçlü(!) orta saha varsayımının fire vermeme fiyatı çok yüksek. Bu fiyatı da hep Appiah-Aurelio ödemeye çalışacak ve dağınık, isteksiz, savruk bir Tuncay-Alex-Tümer üçlüsünün maliyeti oldukça pahalı olacak. Üçüncü görüş ise benim de büyük oranda katıldığım ve yukarıda da desteklediğim ama diğerleri yanında fazla zalim bir tarafı olan bir görüş. Radikal yazarı İbrahim Altınsay’ın basitçe toparladığı şekliyle aktarırsak