Gerilimin bitmediği Doğu Akdeniz’de dengelerinin yenilenmesi ve değişmesi amacıyla Yunanistan savunma alanındaki anlaşmalara hız kazandırıyor. Bu alanda İlk önce Fransa sonra ise ABD ile savunma alanında yaptığı anlaşmalar ile dikkat çekiyor. ABD ve Yunanistan 1990 yılından bu zamana kadar gerçekleştirdiği Savunma İş birliği Anlaşmasını 5 yıllığına tekrar yeniledi. Ancak bu sefer anlaşma metninde ilk kez, “silahlı saldırı veya saldırı tehdidi dahil olmak üzere, bu yönde herhangi bir teşebbüs veya eyleme aktif ve koşulsuz olarak karşı çıkma kararlılıkları ve böyle bir eylemin engellenmesine yönelik en uygun büyük çabayı gösterme taahhütleri” yer verdi. Anlaşmanın güncellenmesi kararı, Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias'ın Washington gezisi sırasında alındı.

Yunan Dış işleri bakanı  Dendias ve ABD Dış İşleri Bakanı Blinken imza töreninde yapmış olduğu konuşmadaki söylemleri de ayrıca çok önemliydi Blinken Yunanistan'ı “güçlü ve güvenilir bir müttefik olarak tanımlarken anlaşmanın "Doğu Akdeniz ve ötesinde güvenliğe ve istikrara katkıda bulunacağını" söyledi. Ayrıca Dendias da Türkiye'yi kastederek her gün provokasyon ile karşı karşıya kaldıklarını ve ülkesinin Doğu Akdeniz'de egemen haklarını kullanması halinde "casus belli" ile savaşla tehdit edildiğini belirtti.

Daha önce Yunanistan f-16 savaş uçaklarını ve helikopterlerini yenilemiş, S400 savunma sistemlerini satın aldığı için f35 savaş uçağı programından çıkartılan Türkiye’ye karşı programa dahil olmak istediğini açıklamıştı. Geçtiğimiz ay da taraflardan birinin saldırıya uğraması halinde diğer ülkenin askeri yardımda bulunabileceğini ön gören anlaşmayı Fransa ile imzaladı.

Peki Yunanistan’ın savunma alanındaki anlaşmalarını arttırması ve silahlanma çabası neden bu kadar arttı? Türkiye’ye karşı yapılan bu göz dağı ekonomik alanda yeterince gücü olmayan Yunanistan’a nasıl bir katkı sağlayabilir? 

Öncelikle Yunanistan ile Türkiye arasında mevcut krizlerden dolayı artışa geçen silahlanma yarışının arttığı dönemi hatırlamamız gerekiyor. 1974 yılında Barış Harekâtı sonrası artan bu yarış 90’lı yıllarda bütçedeki payına negatif yansıması sonucu durgun bir sürece girmişti. 1996 yılı Kardak Krizi sonrası Yunanistan artık geniş çaplı savunma programına dahil oldu. Günümüze geldiğimizde ise bu yarışın sebebini Doğu Akdeniz’deki gerilim oluşturuyor. Her ne kadar mümkün görülmese de Türkiye’nin bölgedeki caydırıcılığını azaltmaya yönelik bu girişimler Fransa ve ABD desteği alınarak farklı bir boyuta ulaşılması hedefleniyor.

Türkiye’nin caydırıcılığının azaltılması mümkün mü? 

Türkiye’nin güncel yaşanan ekonomik buhranına rağmen hem askeri personel sayısı hem de savunma alanındaki güçlü yatırımları olsun caydırıcılığının Yunanistan’a karşı azalması mümkün değildir. Bir devletin güvenliğini yeterince sağlayabilmesi için daha fazla ve daha iyi silahlar yanında istikrarlı bir caydırıcı gücüne ihtiyacı vardır. Bütün veriler toplandığında Türkiye’nin birçok alanda caydırıcı gücünün etkin olduğunu söyleyebiliriz. Caydırıcı gücün önemli öğelerinden biri olan saldırı halindeki uçakların ve füzelerin hedeflerine varmadan önce havada bulunduğu sırada yok edilerek hedeflerin savunulması yeteneğinin arttırılmasıdır. Uzun yıllardır bu alanda başarılı silahlar geliştiremeyen devletlerin elindeki imkanlar günümüzde yenilenmiş ve kullanılmaya başlamıştır. Türkiye, NATO’nun balistik füze savunma sistemi içerisinde önemli bir rol almıştır. Ancak yaşanılan krizler ve müttefiklerine olan güveninin sarsılması sonucu kritik tehditleri bertaraf edecek milli anti balistik füze çalışmalarına hız kazandırmıştır.

Türkiye’nin milli menfaatlerinin ön plana çıktığı bölgeler ve taviz vermeyeceği konu başlıkları nettir. Özellikle Doğu Akdeniz krizi sonrasında gelişen ekonomik bunalım halkımıza büyük bir bedel ödetmiştir ve etkisi hala devam etmektedir. Yunanistan ile Fransa’nın arasında imzalanan anlaşma olsun ABD’nin Dedeağaç’ta Yunanistan’a silah ve askeri personellini hibe etmesi olsun bu hamlelerin anlamları çok tehlikelidir. Öncelikle Yunanistan ile müzakereler devam ederken kendi bölgemizde sondaj faaliyetlerine son vermek en son yapılacak iştir. 1 seneye yakın zamandır sondaj faaliyetlerine ara vermemiz diplomasi yollarını en uygun şekilde uygulamamızın bir kazancının olmadığını daha çok Yunanistan’ın ABD’yi arkasına alarak caydırıcılığını arttırdığını Amerika ile olan bir türlü yoluna girmeyen ilişkilerimiz açısında bir katkı sağlamadığını görmekteyiz.

Türkiye’nin caydırıcılığını azaltma çabaları bir sonuç vermeyecektir. Meşru haklarımızdan taviz vermeden Doğu Akdeniz’deki haklarımızı sonuna kadar savunmamız gerektiğinin artık farkına varmamız gerekiyor. Bu denli önemli bir alanda diplomasi yollarının tükendiğini görüyorsak daha önce Kardak krizinde göstermiş olduğumuz tavrın aynı sertliği ve gururuyla göstermemiz gerekiyor. Türkiye’nin askeri yapılanması değişse bile şuur ve bilinci devletimizin vazgeçilmez bir parçasıdır. Bu şuurla vatanına gönül veren askerlerimizin , bölge üzerinde doktrinler üretmiş uzmanlarımızın görüşlerine kulak vermek tecrübelerinden yararlanmak ülkemizi daha aydınlığa ulaştıracağından eminim. Doğu Akdeniz konusu diplomatik yöntemlerle sınırlı kalmayacak duruma ulaşmış ve karşılığının verilmesi gereken bir konuma gelmiştir.

Sağlıklı ve mutlu günler dilerim.