Son günlerde Türkiye yönetimi Avrupa birliğine girebilmek için çalışmalar yürütüyor tabi Avrupa'dan da Türkiye'ye zorda bırakacak bazı iddialar öne sürülüyor... 

Bunlardan bir tanesi Türkiye'nin Müslüman Kardeşler isimli örgüte destek verdiği iddiası... Başta Amerika olmak üzere bir çok Avrupa ülkesi Müslüman Kardeşler yapılanmasını terör örgütü olarak görüyor ve kabul ediyor... 

Peki gerçekten öyle mi ? 

Hadi gelin bu yazıda, Müslüman Kardeşler örgütünü biraz tanıyalım... 

Hasan el Benna, kimileri ona özgürlük savaşçısı dedi, kimileri radikal bir dini siyasetçi... 

Tarihler 1927 yılını gösteriyordu, Hasan El Benna, Arapça öğretmeni olarak süveyş kanalı yakınlarında bulunan İsmailiye'de bir ilk okula atanmıştı... 

Ancak geçinmek zordu, o dönem Mısır ingiliz sömürgesi altındaydı ve her tarafta İngiliz askerleri kol geziyor, müslümanlara göz açtırmıyordu... Hasan El Benna daha sonra İngiliz kampında çalıştığı sırada Müslümanları derinden sarsan bir çok olaya şahit oldu ve elinden bir şey gelmediğine üzülüyordu. 

Nihayet Mart 1928 yılında görev arkadaşlarından altı kişi ile birlikte Müslüman Kardeşler isimli yapılanmayı kurdu. Onlara göre kurulan bu örgüt özgürlük ateşiydi ve Mısır'da sömürgeci ingilizlere karşı kurulmuştu... 

Hasan El Benna siyasete girene kadar öyle hızlı büyüdüler ki ülkenin kaderini etkilemeye başladılar ve bu Benna'nın önünü siyasete açtı... Arap - İsrail savaşında ise ülke içinde ki etkileri iyice hissedilmeye başlandı. Daha sonra örgüt başka şekilde filizlenmeye başladı... 

İngilizler ve İsrail kökenli yapılanmalara yönelik bombalı saldırılarda bulunuldu ve bu saldırıların çoğunu Müslüman Kardeşler üstlenmişti... Özellikle İngilizler üst üste darbe alıyordu ve bu durum Mısır'ı aşarak başka komşu ülkelerde de Müslüman Kardeşler'e katılımları sağlayarak ofislerin açılmasına sebep oldu... 

Ancak İngiliz hükümetinin baskısı ile Mısır yönetimi Müslüman kardeşlere ait tüm ofisleri kapattı. Bu kapatma büyük yankı bulmuştu, Müslüman kardeşler intikam yeminleri ediyordu ve aynı yılın içinde bu kez kapatma emrini veren dönemin Mısır başbakanı Nukraşi suikast sonucu öldürüldü... 

Suçlu ise Hasan El Benna ve Müslüman kardeşler örgütü ilan edildi... Benna ise saldırıyı kabul etmeyerek kınadığını belirten bir açıklama yapmıştı... Tüm yerel ve yabancı basın Benna'nın üzerine geliyordu... Katıl o diyorlardı... Müslüman Kardeşler örgütü ise iyice köşeye sıkışmıştı... 

Ancak başbakan Nukraşi'yi öldüren Abdel Mecid'in Mısır hükümetinden bir yetkili ile görüştüğünü söylenler olmuştu... Yani Benna'yı köşeye sıkıştırmak için İngilizler tarafından tertiplenmiş bir suikast olabilirdi... suikasttan İhvan sorumlu tutulmuş ve yeni başbakan İbrahim Abdulhadi bir konuşmasında İhvan'dan intikam alınacağını dahi ima etmişti.  

Gerçekten de öyle oldu... Örgütün her şeyine el konulmuş, Benna'nın yanında ki korumalar, yöneticiler dahi tutuklanmış, üzerinde taşıdığı silah dahi alınmıştı... 12 Şubat 1949 tarihinde akşam saatlerinde Kraliçe Ramses caddesinde bulunan cemiyet binasının önüne çıktı Benna ve Cemiyet başkanı Muhammed El lisi... O an telefon çalmıştı... 

Başkan Lisi tekrar geri içeriye girdi ve o içeride telefonla konuşurken silah sesleri duydu... Dışarıya koştu... Hasan El Benna yerde kanlar içinde yatıyordu... Tam 7 mermi isabet etmişti vücuduna....   Hasan El Benna Kasr el Ayni hastanesine kaldırılsa da hayatını kaybetti...   

Ancak cinayette ilginçlikler vardı... Başkan Lisi aracın plakasını almayı başarmıştı... 1952 yılında açıklanan savcılık raporunda Benna suikastinde kullanılan aracın 9979 plakalı araç olduğu tespit edilmişti... Bu araç ise İçişleri Bakanlığı Ceza Soruşturmaları Genel Müdürü Amiral Mahmud Mecid'e ait resmi devlet aracıydı... 

Yani cinayet devletin resmi aracı ile işlenmişti... Savcılık soruşturmayı sürdürse de, bağımsız olarak araştırma yapan yine Müslüman Kardeşler cemiyetinden bazı kişiler garip tesadüfler yakaladı... Mesela başbakan Nukraşi öldürülmeden yaklaşık bir hafta kadar önce Başbakan Nukraşi'yi öldüren Abdel Mecid, iddialara göre Amiral Mahmud Mecid ile görüşme yapmıştı... 

Kısa bir zaman sonra da Hasan El Benna yine Amiral Mahmud Mecid'in aracı ile öldürülmüştü... Dahası Müslüman Kardeşler cemiyetinden bazı yöneticiler Amiral Mahmud Mecid'in İngiliz muhbiri olduğunu yani İngilizlere ajanlık yaptığını iddia etmişti... Yani eğer doğruysa, İngilizler hem başbakanı vurmuş, Benna'yı suçlamış, ardından Benna'yı vurmuş ve hükümeti suçlamıştı... 

Mısır hükümeti haliyle İngilizlerin eline geçmişti, daha sonra  İngiliz sömürgesine karşı çıkan milliyetçi subaylardan oluşan Hür Subaylar Hareketi krala karşı darbe gerçekleştirdi. Tabi ki bu darbeyi Müslüman Kardeşler cemiyeti de desteklemişti.  Hür Subaylar Hareketi 23 Temmuz 1952'de darbeyle yönetime el koydu. 

Orgeneral Muhammed Necib'in devlet başkanlığına getirilmesine karşın, gerçek iktidar Nasır'ın denetimindeki Devrimci Komuta Konseyi'nin eline geçti. 1954 ilkbaharında Necib'in görevden alınmasına yol açan iç çekişmelerden sonra perde arkasındaki konumundan çıkarak başbakanlık görevini üstlenen Nasır, en güçlü muhalefet odağı olan Müslüman Kardeşler'e deyim yerindeyse savaş açtı. Abdunnasır sosyalist ideolojiye yakın bir kişiydi ve başa geldikten sonra bunu daha açık bir dille ifade etmeye başlamış, yetmemiş müslüman kardeşlere baskı kurmaya başlamıştı... 

1954 yılında Abdunnasır'a bir suikast düzenlendi... Suikast başarısız oldu... Ama ilginç taraf şu ki, Nasır'a suikast düzenleneceğini haber veren yine İngiliz'lerdi... İngiliz ajanlar Abdunnasır'a Müslüman Kardeşler örgütü sana suikast düzenleyecek dikkatli ol demişti... Suikast başarısız olmuştu ama operasyon başarılı olmuştu... Yani suikastten hemen sonra Abdunnasır tüm müslüman kardeşler cemiyeti üye ve yöneticilerinin tutuklanması emrini vermişti ve bir çoğu cezaevine atılmıştı... 6 cemiyet lideri ise idam edildi... 

Nasır'dan sonra bu kez Cumhurbaşkanı Enver Sedat öldürüldü ve yine cinayetin sorumlusu olarak Müslüman kardeşler gösterildi. Müslüman kardeşler hareketinin liderlerinden Seyyit Kutup ise daha sonra idam edildi. Müslüman Kardeşler cemiyeti, zamanla öylesine büyüdü ki, gerek Amerika, gerek İsrail, gerek İngiltere, cemiyeti terör örgütü ilan etmiş ve açık düşman olarak kabul etmişti... 

Arap Baharı döneminde ise ardı ardına güçlü olduğu tüm ülkelerden ağır darbeler aldı. Mısır, Suriye, Tunus, Cezayir gibi ülkeler artık Müslüman Kardeşler cemiyetine sırt çevirmişti... Hatta 1960'lı yıllarda Milli İstihbarat Teşkilatı'nın efsanevi isimlerinden Fuat Doğu, başlayan komunizm hareketine karşılık Seyyid Kutup'un "İslam'da sosyal adalet" kitabını psikolojik harp unsuru olarak Türkçe'ye çevirtmişti. 

Bir süre önce Birleşik Arap Emirlikleri Dış işleri Bakanı Enver Gargaş, Türkiye'nin Katar üzerinden Müslüman Kardeşler'e yardım ettiğini iddia etmişti. Hatta iddiasına göre Türkiye Filistin'e yardım götürürken Mavi Marmara gemisinin vurulmasının da sebebi buydu aslında. Şimdi ise Katar üzerinden yardımlarına devam ediyordu... Tabi bu iddiayı sadece araplar söylemiyor, Türkiye son günlerde Avrupa Birliğine alınması için çalışmalar yürütürken, Avrupa'dan ve hatta içeriden de "Türkiye terör örgütüne yardım ediyor" sesleri yükseliyor... 

Tabi amaç bağcıyı dövmek... Kendileri yıllardır bölücü terör örgütlerine Ortadoğu'da yardım ve yataklık yaparken, Ankara'da bomba patlatanlara destek olurken, İstanbul'un göbeğinde bir futbol maçında güvenlik sağlayan polislerimizi hedef alan terör örgütlerine kol kanat gererken onları gören olmaz... Devlet aklı derindir... Sığ sularda olmaz...Türkiye'nin çıkarı içinse Müslüman Kardeşler cemiyeti de dahil görüşebilir... 

Birleşik Arap emirlikleri veya Avrupa'da Fransa, Amerika gibi ülkeler Türkiye'ye madem Müslüman Kardeşler Cemiyeti üzerinden baskı kuruyor, Türkiye'de onların terör örgütleri ile yaptığı çalışmaları sürsün... Mesela bir sabah daha gün ışımadan Irak'a inen 3 Amerikan subayının gri metal bir çanta ile PYD'li yöneticilere verdikleri dolarlar, nasıl oldu da Işid militanına geçtiğini, hatta bu ışid militanının Türkiye'ye kaçtığını söyleyerek Türkiye Işid'i koruyor göndermesi yaptıklarını açıklasınlar bence... 

Milli istihbarat Teşkilatı, bu gereksizleri hem yurt içinde hem yurt dışında tek tek not alarak takip ediyordur elbette, zamanı geldiğinde Işid militanı Türkiye'ye tam 10 milyon dolar ile kaçtı diyen John Allen'ın da ilişkilerini, kimlerle faaliyette olduğunu da biliyordur Milli İstihbarat Teşkilatı... Ve milli istihbarat Teşkilatı Fırat Nehri kıyısındaki Rawa kasabasında kimlerin kimlerle görüştüğünü, gökyüzünde ki kuşlarımız Siha kayıtlarıyla birlikte elinde tutuyor... 

Gerektiğinde deşifre de edilir, devletin yararına kamuoyuna da sunulur... Devlet nerede ne yapacağını bilir... Bekleyip görelim...