2-: MELİK BİRADERLER (? - ?)
Sayılı Elmastraş Ustalarından olan biraderler’in dükkânı, Çuhacı-Han’da idi. Traşlanması icap eden Kuyum taşları arasında nadide olanlar, muhakkak Elmastraş Biraderler’e verilirdi.
3-: VAHRAM USTA (? - ?)
Mevzubahis sanat mahveline adını kazdırabilecek derecede mahir bir sanatçı idi. Bilahare, Kuyum-Mücevhercisi olmuştur.
1-: MÜCEVHER TAMİRCİLERİ
1940’lı yıllarda “Mücevherat tamircisi” pek kalmış değildi. Aslında gayet mahir bir Ustalık isteyen bu değerli san’at dalı hemen, hemen yoklara karışmak üzere idi. Bunun başlıca sebebi ise, mezkûr san’at dalında hayli teknik gelişmeler ve müşteri değişiminin büyük çapta rolü olmuştur.
BAÇİKÇİ ISTEPAN USTA: (? - ?)
-: Türünün, son Temsilcilerindendi.
“Baçikci” Ermenice “Öpücükçü” demektir. Istepan Usta yaradılış itibariyle, gayet neşeli ve iyilik sever bir insandı. Herhangi bir işte başarı kazandığı zaman, sevinçle karşısındakini öper, onu da sevincine ortak ederdi. Bu sebeple adı “Baçikciye” çıkmıştı.
Hatırlayabildiğim kadarı ile Baçikçi Istepan Usta; zayıftan ortaboylu, kumral saçlı mavi gözlü ve beyaz tenli şen şakrak bir insandı.
Dükkânı; Kuyumcular Çarşısı ana caddesi’nin “Çuhacı-Han”a giden bölümünün ilk sol sokağı başında küçücük bir dükkâncıktı.
Kuyum, Çarşısı’nın bütün çırakları onu çok severdi. Sebebi ise; Kuyum Çarşısı Caddesinde elde edebildikleri Hanım müşterileri hemen kendisine getirdiklerinden dolayı bol bahşiş alabilmeleriydi.
Hemen, hemen bir çok Hanım müşteri, Baçikçi Ustayı bu şekilde tanımış ve onun dürüst bir Usta olduğunu öğrendiklerinde de bir daha ayrılmamış, herhangi bir işleri olduğunda, hiç düşünmeden ona gelmişlerdir ki, bilhassa İslâm Hanımlar, güvenli olduğu için onu seçerlerdi.
Bu hâl öylesine güçlü bir dostluk meydana getirmişti ki, yeni bir mücevher alacakları zaman da ilk ona danışırlardı.
Daha evvel de belirttiğim gibi Dükkânı pek küçüktü ve ancak iki kişi içeri girebilirdi, buna rağmen kimse şikayet etmezdi. Hele onun anlattığı adaba uygun ve de ibret verici mizahi hikâyeleri dinledikleri zaman pek hoşlanır ve gülmekten gözleri yaşarırdı.
Baçikçi Istepan’a eziyet ederek üzen bazı Hanımlara öylesine bir ceza keserdi ki, muhatabı sevinsin mi, kızsın mı bir türlü bilemezdi?...
Baçikçi Istepan yazları “Kınalı-Adada” ikamet ederdi. Lakin cezalandırmak istediği Hanımlara binbir dil dökerek Ada’ya davet ettiğinde adres olarak “Büyük-Ada”yı gösterir: (Hiç zahmet buyurmadan Vapur’dan iskeleye ve oradan da İskele çıkışına gelir gelmez, hemen karşıda duran Faytonlardan birisine biner Istepan’a çek derseniz yeterlidir, Ada’da beni herkes tanır.)
Aldatılan müşteri ertesi günü sitem için Dükkânına geldiğinde binbir şaklabanlıkla: (Sizin bindiğiniz Fayton’un arabacısı yeni gelen esmer genç olsa gerek. Eh siz de sayemde bir deniz havası almış oldunuz. Size nefis bir “Dondurmalı Keşkül” ısmarlayım da barışalım) deyip işi tatlıya bağlardı.
Baçikçi Istepan, Adalara çalışan Vapurların bütün Kaptanlarını bir bir tanır, çoğu gidiş gelişlerde de “Kaptan Köşkünde” itibar görürdü.
Bir akşam üzeri, Ada’ya dönmek üzere İskele’ye geldiğinde Vapur’un kalkışını görünce, yarı Ermenice, yarı Türkçe Kaptan’a seslenmiş: (Zooo Kaptan Ağparik! Kiç bir şey vorikini yanaşsan ne olur sankim!) diye bağırmış ve Kaptan da hafifçe kıçtan yanaşmış ve Istepan’ı gemiye almış.
Bu durumu Karaköy İskelesinde Vapur bekleyen bütün Kuyumcular görmüş ve haftalarca bunu birbirlerine anlatıp durmuşlar. Hem de kahkahalarla.
Kaptan’a kırık bir Ermenice ile hitap ettiğinin Türkçesi şudur:
(Zooo Kaptan ağabey! Az bir şey kıçtan yanaşsan ne olur sanki!).
Takriben 1965’lerde Kuyumcular Çarşısı’na geldiğimde, Baçikçi Istepan Usta’nın minik Dükkânı’nın yerine baktığımda, Minik Dükkân’ın da sahibi gibi kayıplara karıştığını görünce, gerçekten içim acımıştı.

KUYUM OCAKÇILARI
1-: OCAKÇI JİRAYR USTA (?-?)

1940’lı yılların en mahir Ocakçı ve Ramatçısı, Jirayr Usta idi. Mesleğinin ehli ve titiz çalışmasıyla bilinen Jirayr Usta, Ocakcılık ve Ramatçılık’ta; olmasa olmaz’ın bizzati kendisidir. Jirayr Usta’nın Dükkânı: “Kalıcılar Hanı”nda idi.
2-: OCAKÇI VE RAMATÇI SİYOS USTA (?-?)

Uzun boyu, siyah saçlı, beyaz tenli ve orta yaşta iken tanıdığım bu Ocakçı, daha ziyade ramatçılıkta mahirdi. Dükkânı “Çuhacı Han”ın birinci katında idi.
3-: OCAKÇI VE RAMATÇI ÖMER USTA (?-?)
Siyos Usta’nın yetiştirdiği ilk Müslüman Türk, Kuyum Ocakçı ve Ramatçısı’dır. Dükkânı “Çuhacı Han”ın birinci katında olan Ömer Usta; “Maden eritme ve Ramatçılık”ta, en az Ustası Siyos kadar maharetli olarak tanınmış ve birinci kalite hizmet sunmuştur.
4-: OCAKÇI ARTİN USTA (?-?)
Benim tanıdığım yıllarda (1942-1948) hayli yaşlanmış ve gözleri de oldukça zayıflamıştı. Dükkânı’nı çalıştıran ve ona kazanç sağlayan şahıs ise; lakabı “Ramatçı Nişan” olan bir külhani idi. Nişan Usta’yı yetiştiren ise bizzat Artin Usta idi. Birlikte çalıştıkları dükkânları “Kalıcılar Hanı”nda idi.
5-: OCAKÇI VE RAMATÇI NİŞAN USTA: (?-?)
Artin Usta maddesinde de kayda geçtiğimiz gibi, Artin Usta’nın yetiştirdiği pek mahir bir Usta idi. Daha ziyade “Ramat” işinde mahir olan Nişan Usta, İran Ermenileri’nden olup, asıl adı: (Alişan) idi. Tebasını değiştirmemiş “İran tebası olarak” kalmıştır. Dükkânı ise, Artin Usta’nın ona hibe ettiği Dükkândı. “Kalıcılar Hanı”.
Artist Agop Usta’mın Dükkânı’na gelir, giderdi. Bu sebeple yakından tanıyabilme şansım olmuştu. Serkeş ve saldırgan bir karaktere sahipti.
Azak Yokuşu’nun Kum-Kapu çıkışı sağ baştaki sokak köşesinde bulunan ve semt sakinlerince namlı, Ermeni asıllı Bakkal Karakaş’ın kızına aşıktı. Ancak, hayli güzel olan Kızın ailesi onu istemeyince, Nişan, sevdiği kızın ağabeyi, uyuşturucu bağımlısı ve lakabı “Asprin” olan serkeşle kapışıp onu öldürünce, uzun yıllar hapis yattı ve cezasını çektikten sonra hapisten çıktığında saldırgan ve serkeş bir hayat yaşamaya başladı. Daha sonra ise İran hududundan sızarak, kendi ülkesine girmeye çalışırken öldürülmüş olduğundan cesedinin bulunduğu duyuldu.
6-: OCAKÇI VE RAMATÇI ZARE USTA (?-?)
Takriben 1948’lerde, “Çuhacı Han”ın birinci katında; orta bölümde köşebaşında bulunan oldukça büyükçe bir Dükkânda babasıyla birlikte Ocakçılığa başlayan Zare Usta, Babası vefat ettikten sonra, tek başına mesleğini icraya devem etmişti. Kendisini yakından tanıyabilme imkânım olmuş ve böylece mahir bir Usta olduğuna şahit olmuştum. Ramatçılıkta da hayli iyi olan Zare Usta, efendi bir İstanbullu olarak da dikkatlere çekmiştir.
7-: OCAKÇI VARTAN USTA (?-?)
Mesleğinin erbabı olduğunu Kuyumcu arkadaşlarımdan duymuşumdur. Herhalde iyi bir Ustadır ki, Kuyumcular tarafından taktir edilmektedir.
8-: OCAKÇI NİGOĞOS USTA (?-?)
Genç Ocakçılar içinde en mahir olanlarındandı. Namı (Üsküdarlı Nigoğos)tur. Dükkânı “Varakçı Han”da idi. Vefat etmiş.

MUBAYACILAR
1-: APRAHAM BÜKÜCÜYAN (?-?)

1882 yılında tesis edilmiş olan Apraham Bükücüyan’ın “Mubayacı” dükkânı; “Kapalı-Çarşı” Kuyumcular bölümünde; “Karamanlı Sokağı” 31. Numaralı hanedir. Küçük mahdumu Yetvart Bükücüyan, gayet mahir bir matematik ustası olarak tanınmıştır.
Mevzubahis dükkân 1982’lerde faal durumda idi. 1983’lerden itibaren başlarına bin türlü belâ gelmiş ve bu tarihi müessese sahipleriyle birlikte adeta yoklara karışmıştır. Şuan ne durumda ise bilemem. Zira Çarşıya hiç gittiğim yoktur!...
2-: AVCI ARMENAK (?-?)
Meşhur Mubayacı “Ğent Aram”ın babasıdır. Döneminin avam tabakasıyla birlikte av partilerine iştirak etmesiyle daha ziyade nam salmış bir esnaf olarak bilinir.
3-: MUBAYACI (ĞENT) ARAM (?-?)
“Ğent Aram” – (Deli Aram) lakabıyla maruf bir Mubayacı idi. Bir saati, bir saatini tutmaz, karmaşık bir yaşantısı vardı. Meşhur “Varlık Vergisi” günlerinde sinirsel bir rahatsızlık geçirmiş olduğu için bu hale gelmiş olarak bilinirdi.
Nasıl olmuşsa olmuş ve böyle bir rahatsızlık geçirmiş olabilir. Ancak, benim bizzat gördüğüm (1949’larda) son derece iyilik sever, kalbi zengin bir insandı. Hiç kimsenin hakkını yemez, madden zayıf Kuyum Ustalarına elinden geldiğince yardım etmekten geri kalmazdı. Nur içinde yatsın.
4-: MUBAYACI MELODİ YERVANT (?-?)
Mubayacılık mesleğinde kendi döneminin en bilgili ve Usta Mubayacılarındandı. Kuyum Ustaları’nın kullandıkları “Kol Testeresi”ni koluna takar: Uç tarafını tezgâha, kol tarafını da göğsüne yaslıyarak bir çok melodi çalardı. Bu sebeple “Melodi” lakabını almıştır.

“Devam edecek”