Trump’ın ikinci başkanlık döneminde, Türkiye-ABD ilişkilerinde neler değişecek? Gelin, hep birlikte şöyle bir bakalım. Tarih boyu dost muyuz, düşman mı belli olmayan bir ilişki var karşımızda; hem “müttefikiz” diye övünen ama her fırsatta “hadi canım sen de” diyen bir ikili. Şimdi Trump tekrar sahnede, ve bu “müttefikliğin” seyrini nasıl değiştireceğini izlemek için ekran başına geçtik bile. Çünkü ortada bir dostluk değil, çoktan çıkar odaklı ilişkiler başlamış durumda.

S-400 ve F-35 Krizi: Müttefiklik Testinde Çatlaklar

Trump ve Türkiye ilişkisi savunma iş birliği dediğimizde, ilk akla gelen mesele S-400’ler ve F-35 krizidir. Evet, Türkiye S-400’leri alarak kendince bağımsız savunma adına bir hamle yaptı, ama bedeli ağır oldu. Şimdi, Trump bu konuda yeni bir dönemin kapısını aralar mı dersiniz? Yoksa, “madem aldın, sonuçlarına katlan” deyip F-35 hayallerini iyice suya mı düşürür? Trump’ın mizacı, pek de “diplomatik nezaket” sınırlarında dolaşan bir mizaç değil; Türkiye’nin kendi yolunu seçmesine nasıl bir yanıt vereceği belirsiz. Ancak kesin olan bir şey var: Her iki taraf da kendi çıkarına bakacak, "müttefiklik" burada sadece kâğıt üstünde kalacak gibi.

Ekonomik Tehditler ve Döviz Kıskacında Türkiye

Trump’ın başkanlık dönemi boyunca ekonomik ilişkiler nasıl seyredecek? Kendi ekonomi politikalarını dayatma konusunda ne kadar ısrarcı olduğunu biliyoruz. Türkiye’ye karşı ekonomik baskı unsurlarını kullanmaktan çekinmeyeceği ortada. Gümrük tarifeleriyle, döviz kurlarıyla oynayarak dengeleri alt üst etme potansiyeli taşıyor. “Biz müttefikiz” lafı güzel ama döviz dalgalanmaları ve ticaret tehditleriyle cebimize kim zarar verirse o müttefik mi? Trump’ın “dostane” bir tarzı olmadığını, çıkar söz konusu olduğunda kimsenin gözünün yaşına bakmayacağını geçmişte gördük. Türkiye bu dalgalı denizde, ne kadar hazırlıklı dersiniz?

Suriye, İran ve Ortadoğu’da Türkiye’nin Yeri

Ortadoğu’da bir satranç tahtası kurulu, ve herkes kendi hamlesini yapmaya hazırlanıyor. Peki Trump, bu tahtada Türkiye’ye nasıl bir yer verecek? Suriye meselesi var ki, geçmişte “çekileceğim” deyip ortalığı karıştıran bir Trump izlemiştik. Şimdi aynı sözlerin altında Türkiye’ye nasıl bir alan açar ya da açmaz, bilinmez. Belki de Türkiye’yi daha da yalnız bırakarak bölgesel hesaplarını yapmaya zorlayacak.

İran’la ilişkilerde ise Trump, her fırsatta baskıyı artıran politikalarıyla karşımıza çıkabilir. Türkiye ise komşu İran’la dengeli bir ilişki kurmak isterken, ABD’nin baskısını ensesinde hissetmeye devam edecek. Bu durum, Türkiye’nin bir yandan kendi sınır güvenliğini sağlamak isterken, diğer yandan İran gibi önemli bir komşusuyla karşı karşıya kalma riskini doğuruyor. Yani Trump, Türkiye’yi zorlu kararlar almaya zorlayabilir, bölgedeki dengeleri değiştirerek bizi daha sıkıntılı bir konuma itebilir.

Müttefiklik mi, Çıkar Odaklı İlişkiler mi?

Türkiye-ABD ilişkileri için “müttefiklik” kelimesini her duyduğumuzda şöyle bir gülümseme belirebilir yüzümüzde. Çünkü gerçek olan şu ki; iki ülke arasındaki ilişkiler, dostluktan çok çıkar savaşını andırıyor. Trump’ın ikinci dönemi, bu “müttefikliği” yeniden sorgulatacak bir döneme işaret ediyor. F-35’ler, S-400’ler, döviz dalgalanmaları, tarife tehditleri ve Ortadoğu'daki dengeler... Bu liste uzar gider. Ama asıl soru şu: Bu ilişkiden Türkiye halkı ne kazanacak, ne kaybedecek?

Trump’ın kendine has tarzıyla Türkiye’yi nasıl bir yol ayrımına getireceğini göreceğiz. Ama şu açık ki, burada müttefiklik, dostluk ya da diplomasi değil; çıkar, menfaat ve güç mücadelesi söz konusu. Türkiye, bu oyunda kendi hamlesini yaparken dikkatli olmak zorunda. Çünkü artık, gerçek müttefikleri değil, çıkar çatışmalarının gölgesinde süregelen bir “dostluk” oyununu izliyoruz.

Bağımsızlık mı, Yönlendirilmiş Dış Politika mı?

Türkiye gerçekten bağımsız bir dış politika mı izliyor, yoksa ABD’nin stratejik yönlendirmelerine mecbur mu kalıyor? Trump’ın ikinci dönemi, Türkiye’nin bu bağımsızlık sınavını daha da zorlaştıracak. Bir yandan NATO müttefikliği çerçevesinde işbirliği yapmamız beklenirken, öte yandan kendi sınırlarımızdaki tehditlere karşı adım atmak istediğimizde önümüze türlü engeller çıkarılıyor. S-400'lerin alınması zaten bu bağımsızlık arayışının bir sembolüydü; ama Trump, bu bağımsızlık hamlesini bir "müttefiklik krizi" olarak görmeyi sürdürüyor.

Peki, Trump Türkiye’nin bağımsız dış politika talebine ne kadar müsamaha gösterir? Açık konuşmak gerekirse, göstermez. ABD, kendi çıkarlarına hizmet etmeyen hiçbir adımı müttefiklik olarak kabul etmez. Ortadoğu’da İsrail’in güvenliği, Suriye’deki stratejik hamleler, İran üzerindeki baskı ve Rusya’ya karşı denge politikaları – Türkiye burada hangi yöne adım atarsa atsın, Trump’ın yönlendirmesi olmadan her adımını eleştireceklerdir. Yani, bağımsızlık yolunda attığımız her adım, bir bedel ödetme hamlesiyle karşılanacak.

 

 

Halkın Gözünde ABD ve Dostluk Algısı

Şimdi gelelim halkın gözündeki ABD algısına. Yıllardır "dost ve müttefik ABD" cümleleriyle süslenen, ama her fırsatta baskılarla dolu bir ilişki… Türk halkının gözünde ABD artık bir “müttefik” mi? Yoksa bir “çıkar ortağı” mı? Trump’ın ikinci döneminde bu çıkarlar çatıştıkça, halk nezdinde ABD’nin güvenilirliği daha da sorgulanacak.

Trump döneminde sık sık duyduğumuz o döviz dalgalanmaları, tarife tehditleri ve yaptırımlar… Bunların hepsi, halkın doğrudan cebine yansıyan meseleler. Peki, halkın gözünde Amerika’ya duyulan güveni zedeleyen bu tehditler dostluk mu, düşmanlık mı? Görünen o ki Trump döneminde, ABD ile Türkiye arasındaki “dostluk” algısı çoktan yara almış durumda ve bu algıyı tamir etmek için Trump’ın başka bir yola gireceğini söylemek zor.

Trump ile Türkiye’nin Zoraki Dansı Devam Edecek mi?

Trump’ın ikinci döneminde Türkiye ve ABD ilişkileri bir dans pistinde iki zoraki partnerin dansını andırıyor. Birbirlerini düşürmeden dans etmeye çalışan ama aynı zamanda her adımlarında farklı yönlere savrulan iki ülke… Bu dansın sonucu belirsiz. Trump, Türkiye’ye dost gibi yaklaşsa da çıkarları zıtlaştığında en ağır yaptırımları uygulamaktan çekinmeyecektir. Türkiye ise kendi sınırlarını korumak ve halkının çıkarlarını savunmak adına bağımsız adımlar atmaya devam etmek zorunda. Bu, dış politika tarihinde bir sınav niteliğinde olacak.

Ancak unutulmamalı ki, Türkiye ne yaparsa yapsın, ABD ile ilişkilerde gerçek bir "dostluk" veya "müttefiklik" arayışından çok, çıkarların çatıştığı bir zemin bizi bekliyor. Trump’ın dönüşü, Türkiye’yi zorlu ve dikenli bir dış politika yolculuğuna çıkaracak. Burada yapılacak her hamle, bu “dostluğun” sınırlarını yeniden çizecek. Trump’la gelen bu ikinci dönem, Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni fırtınalar estirecek gibi görünüyor.