TÜRK FOTOĞRAF TARİHİNE İZ BIRAKANLAR

 ÇUKUROVA SEVDALISI, İNSAN VE DOĞA SEVGİSİNİ İÇİNDE BARINDIRAN  GÖNÜL İNSANI, TÜRK FOTOĞRAFININ ÇINARI, GAZETECİ, YAZAR

LÜTFİ ÖZGÜNAYDIN


Lütfi Özgünaydın-Fotoğraf İsmail Haykır

Sevgili Lütfi Özgünaydın Türk Fotoğrafının çınarlarından, gazeteci, öykü ve roman yazarı. Bir yaşama, insan ve doğa sevgisini içinde taşıyarak çok şey sığdırmış. Bu topraklara, Çukurova’ya sevdalı.  Sevdasını öykülere, romanlara yazmış. Özgünaydın içten ve samimi söyleşisiyle bu hafta konuğum oldu, sanatçının hayatından kesitlere gelin hep birlikte bakalım.  

-Lütfi Özgünaydın hocam merhaba, hayat hikayenize bakınca köy öğretmenliğinizden, muhabirliğe, fotoğrafçılıktan yazarlığa çok şey sığdırdığınızı görüyoruz. Fotoğraf hikayeniz nasıl başladı?

1945 yılında Erzincan Kemaliye-Toybelen köyünde  doğdum. İlkokulu komşu köy Yuva İlkokulu’nda okudum. Köyden aşağı iner, Kırkgöz deresi üzerine kurulu ilkel köprüden geçer, yaşamım boyunca unutmadığım aşık olduğum, İnce Arkın kıyısından yürüyerek ilkokula ulaşırdım. Ortaokula giderken ilk kez gazete gördüm,  Hürriyet gazetesi beni çok etkilemişti. Bir köylü çocuğu nasıl gazeteci olur diye bir ütopya yaratmıştım bilincimde. Babam küçük yaşta öldü, bir taraftan da anneme yardımcı olmak için bir an önce ekmeğe ulaşmak istiyordum. Annem kış aylarında evimize kurulan dokuma tezgahında gazenne dokur, bende onun mekiği için çıkrıkta okul dönüşlerinde masura sarardım.

Gazeteci olma hayalini hep yaşatarak, öğretmen okulu imtahanlarına girdim ve kazandım. Erzincan’ın Tercan ilçesi Beşkaya köyüne öğretmen olarak atandım ve ilk maaşımı aldığım gün ‘Hürriyet Gazetesi’ne abone oldum. Gazeteyi en ince detayına kadar okuyup, ay başlarında gittiğimiz Erzurum’daki kitapçılardan kitap alıyordum. O günlerde şiirler yazdım ancak hepsi kağıtlarla yok oldu. Aklıma geldikçe üzülürüm. Keşke taze yüreğimden dökülen dizeleri saklasaydım.

Yaşar Kemal-Ara Güler-Lütfi Özgünaydın-(Fotoğraf Kamil Özgünaydın)

Sonra Kemaliye’ye atandım. Kemaliye’de bir gün Hürriyet Gazetesi’nde ‘il ve ilçelerde muhabir aranıyor’ ilanını gördüm. Heyecana kapılarak hemen yazdım. “ Sizi denemek istiyoruz” dediler. Benim dayımlar Ankara’da sinema işletip Türk filmlerinin Anadolu’ya dağıtımını yaparlardı. Onlara yazdım, bana sabit objektifli Petri marka bir fotoğraf makinesi gönderdiler. Gazeteden haberlerimi direkt İstanbul’a istiyorlardı(1969). Yoğun biçimde fotoğraf çekiyor, haberler yazıyordum. Gazetede ilk haberim kar kış nedeniyle katırıyla posta çeken bir köylünün fotoğrafıydı. Hemşehrilerim benim yoğun biçimde fotoğraf çektiğimi görünce bana fotoğraf makinelerini -körüklü 6x9- hediye etmeye başladılar. Bir tane de Lubitel 6x6 makine aldım. O körüklü makinelerle o kadar güzel fotoğraflar çektim ki İstanbul’daki Hürriyet Haber Ajansı editörlerinin dikkatini çekti. Rahmetle anıyorum Seyfettin Turhan, sonraki yıllarda, “ Bu fotoğraflara yazık oluyor, sergiler aç” dedi. Tam o günlerde Gültekin Çizgen, Engin Özendes ‘Yeni Fotoğraf Dergisi’ni yayımlıyorlardı. O zaman İfsak Başkanı olan Mehmet Bayhan bana ulaştı(onun güzel/erdemli bir yönü Anadolu’daki fotoğrafçılara el uzatmaktır). İlk sergimi Kemaliye’de Mehmet Bayhan’la birlikte açtım. Sonra Bayhan İstanbul’da benim gösterilerimi yaptı. Böylece fotoğraf hikayem ilerlemeye başladı.

Üçleme Romanım

-‘Abdi İpekçi Röportaj Ödülü’nü hangi röportajınız ile aldınız?

Heyecan içinde koşuşturuyordum. Kemaliye bana yetmiyordu. Çevre il ve ilçelere gidiyor, haberler röportajlar yapıyordum. 1972-73 yılları Keban Barajı dolmaya başladı. Su dağları, ovaları, köyleri her şeyi içine alarak yükseliyor, Keban’dan etrafa doğru yayılıyordu. İnsanlar evlerinden, bağ bahçelerinden, yıllarca yaşadıkları mekanlardan ayrılıyordu. İnsan için çok zor ve acı günler. Yetiştirdiği fidanı ağlayarak kesenler, evinin sulara gömülüşünü gözyaşlarıyla izleyenler, atalarının mezarlarını taşımaya kalkanlar ve bir anda evlerini, köylerini, yollarını, köprülerini yitiren insanların acısını hissederek yaşadım. Köprüleri sulara gömüldüğü için karşı yakada çaresiz kalan insanların yaşamlarını adam adım izledim. O acıları bende yaşadım. Suya giden köprülerin son fotoğraflarını çektim. Elazığ’da Pertek Köprüsü sulara gömülmeden köylülerle birlikteydim, köylünün biri sırtına alıp beni köprüden son kez geçirmişti. İşte bunları yazdım. “ Keban’ın Köprüleri”  Milliyet Sanat’ın “ Abdi İpekçi’’ röportaj yarışması özel ödülüne layık görüldü. O günlerde, Milliyet Sanat’ı Ülkü Tamer yönetiyordu, “Bize yazılar yaz“ dedi. Fotoğraflarımla deneme türünde yazılar yazdım. Çok beğenildi. Yazılarım Milliyet Sanat’tan sonra, Ülkü Tamer’in Alpay Kabacalı ile yönettiği ‘Sanat Olayı’ dergisinde yayımlanmaya başladı. O günlerde Hürriyet Haber Ajansının Genel Müdürü Oktay Ekşi’nin ve ajansın editörlerinin katkısını unutamam. Oktay Bey’le yakınlığımız sürüyor, onu hiç bırakmadım.

O yılların imparator gibi Genel Yayın müdürü Nezih Demirkent’ti. Nezih Bey demiş ki  “Söyleyin O çocuğa Keban röportajlarını, fotoğraflarını kitap yapsın “ Ben nasıl yaparım kimseyi tanımam’’ derken ‘’Göndersin çalışmasını, Hürriyet’in matbasında basalım” demiş.  Baraj röportajları, fotoğraflar ve öyküler öyle basıldı. Sonra Erol Simavi’ye yazdım. Bir ay gazeteye ilan koydurdu ve “Baraj “ öylece satıldı ve bitti.  Yeni bir baskı düşünüyorum kitaplarım için.

Biz halen Hürriyet Gazetesi’nde çalışanlar, yazarlar, muhabirler yılda bir iki kez yemekte bir araya geliyoruz. Sohbet ediyoruz. Hüzün veren yönü ise sürekli topluluk azalıyor, çünkü hepimiz yaşlıyız.

Yaşar Kemal-Lütfi Özgünaydın-(Fotoğraf Songül Özgünaydın)

-Edebiyat ve fotoğraf tutkusuna hümanizmi de kattığınız için benzersiz bir yer edindiniz. Esas mesele insan sevginiz mi Lütfi hocam?

Nedret, bu ay edebiyat fotoğraf üzerine  ‘Fotoğraf Dergisi’ne bir yazı yazacağım. Biraz dertliyim. Fotoğrafçıları sıralarken bazen beni görmezden geliyorlar, bu beni üzüyor. İki sanatı birlikte sürdürmenin güçlüğünü yaşıyorum. Bazen fotoğraf, bazen edebiyat alanında kabullenmeme algısından söz ediyorum. Neyse ben yılmıyorum 77 yaşıma geldim, her gün aksatmadan 6-7 saat çalışıyorum/yazıyorum. Hümanizm olgusu yazılarımda öne çıkıyorsa sevinç duyarım. Doğayı ve insanı sevmenin bir erdem olduğuna inanıyorum.  İnsan ve doğa ilişkilerinin sonuçları bana yol gösterir. Doğanın üzerinde güçlükleri göğüsleyen insanlar, doğayı ve üzerindekileri var etmek için çaba verenler benim kadrajıma girdi, cümlelerime sindi. Sevgisiz yaşamın tadı tuzu olur mu? İnsanın yüreğini sevgi güçlendirir. Büyük yazarlar doğayı önemserler ayrı bir soruda anlatacağım. Yaşar Kemal‘le olan dostluğumuz beni çok geliştirdi. Hümanist bir yazar olarak görmeniz beni mutlu etti. Evet söylediğiniz gibi asıl olan insan sevgisidir.

​​​​​​​

Paris sergisi Yaşar Kemal Ayşe Hanım -JacLang

-Yurt içi ve dışında 100’e yakın sergi açtınız. Birbirinden ayıramazsınız ama sizde en çok yer eden sergileriniz hangileri oldu?

Gerçekten kaç sergi açtım bilmiyorum. Gösterilerin sayısı 200-300 olmuştur. Sergileri 100 olarak sınırlarsam, yurt içinde çok önemsediğim ve öne çıkaracağım sergi eski AKM’de açtığım büyük ‘Mardin’ sergisidir. Ülkemin en önemli iş insanları, sanat çevreleri fotoğrafçılar ve gazetecilerin yer aldığı sergiye 1000 kişi gelmişti. Korhan Abay’ın sunduğu sergi açılışında Yaşar  Kemal’le buluşmam benim için çok önemlidir ve şanstır. Orada başlayan dostluk Yaşar Kemal vefat edinceye dek sürmüştür. O sergi 50 fotoğraftan oluşmuştu ve AKM’nin iki salonunda birden yer almıştı.

Yurt dışında beni en çok heyecanlandıran sergi ise Paris’te açtığım, “ Yaşar Kemal Çukurova” sergisidir. Fransızların o sergiye/Yaşar Kemal’e gösterdiği ilgiyi unutamıyorum. Fransa’nın eski kültür Bakanı Jac Lang bir saat sergide kalıp Yaşar Kemal’le sohbet etti. Benim fotoğraflarımla ilgili bilgi aldı. O serginin gerçekleşmesinde, Yaşar Kemal’in eşi Ayşe Semiha Baban’ın katkısı büyüktür. New York ve Florida’da açtığım” Avrupa Başkenti İstanbul “ sergisi de benim için önemli sergilerimdendir.

Lütfi Özgünaydın ve kitapları

-Fotoğraf tek başına sunmuyor yanına denemeler tadında yorumlar katıyorsunuz. Tek fotoğraf derdi anlatmada eksik mi kalıyor sizce?

Yetmiyor Nedret… Fotoğraf bazen yetmiyor o zaman kitaplarımda denemeler yazdım/yazıyorum. Metinler ve fotoğraflar biribirini etkiliyor, konunun mesajını güçlendiriyor. Bütün Fotoğraf kitaplarımda aynı çizgide işler yaptım. Öncesinde sadece ‘Fotoğraflar’ yer alırdı albümlerde. Söz ve görsel birlikteliği beni etkiliyor. Belki gazetecilikten gelmenin yansımasıdır. İnsanoğlu sözden önce resimlerle kendisini ifade etmiş, mağara duvarlarındaki resimlerle geleceğe bırakmışlar düşüncelerini. Biz fotoğrafçılar ne yapıyoruz, aynı çizgi değil mi? Geleceğe görselleri bırakıyoruz. Bu kadar fotoğraf ne olacak? Hangileri kalacak, fotoğrafçıların eserleri nasıl saklanacak, toplumun görsel tarihi nasıl yaşatılacak? Ülkemizin fotoğraf kadrolarının eserleri için neler yapılabilir, şimdi onları düşünüyoruz/konuşuyoruz. Benim çizgim değişmeyecek fotoğraflarımı kardeşçe kucaklayacak/derinleştirecek denemelere devam edeceğim. Fotoğrafla birlikte denemeler kendi içinde sorular sorar. Hayatı sorgular. Sanatta sorgulamak önemli bir kavramdır.  Onun için insanı düşündürecek fotoğrafları ve metinleri severim.

​​​​​​​

Yaşar Kemal-Lütfi Özgünaydın

-Yaşar Kemal’in sağlığında fotoğraflarını çekip bu fotoğrafları yazarın metinleriyle birleştirip sergilediniz. Yaşar Kemal ile sıkı bir dostluğunuz olduğu biliniyor. Neler söylemek istersiniz, sizdeki yeri nedir?

Yaşar Kemal ile tanışmam yaşımımda bir miladdır. Çünkü ondan çok şey öğrendim. Anlattıklarıyla beni çok etkiledi. Romanlarından ne kadar etkilendimse, anlattıklarından da o kadar etkilendim. Yaşar Kemal çalışması önce Karacaoğlan’ın bir dizesinden ismini alan “ Çukurova Bayramlığını Giyerken” sergisi ile toplumla buluştu. Küratörürümüz Sadık Karamustafa “ Yaşar Kemal metinleri, Lütfi Özgünaydın fotoğraflarını birlikte sergiledi. Sergide Yaşar Kemal çok heyecanlandı, roman yazdığı mekanları ve köyü Hemite’yi  “Vicdan“ olgusunu öğretti. Vicdanlı olmanın insan için ne kadar değerli bir kavram olduğunu yüreğime nakş etti. Ölünceye kadar ziyaretine gittim. Yaşadıklarımı, dinlediklerimi denemeler halinde yazdım. Kitabın birinci baskısı çok beğenildi ve tükendi. Bu yıl ikinci baskıyı hazırladım. Sergiler ve sonrasındaki günleri yazdım, fotoğrafları ekledim o kitabı yayımlamak için çırpınıyorum. Büyük oğlum Kamil’in küçük bir yayınevi var; “ Özgünaydın Yayınları”ndan kitap çıkacak. Eğer bu kitabı yayımlarsam mutlu ve huzurlu olacağım.

Yaşar Kemal ziyaretine gittiğimde, o meşhur koltuğuna oturturdu konuşurduk. Bazen beni imtahana çeker, okumam gereken kitapları söylerdi. ‘’Taş Yolu’’  “Kuş da Öldü“ adlı öykülerimi okumuş, çok beğendiğini söyledi, ziyaretine gittiğimde roman yazmamı önerdi. Ben de Eğin üçlemesi romanımın birinci Kitabı, “ Dönüş Zamanı”nı yazmaya başladım. Sağlığında bitiremedim vefat ettikten sonra Ayşe Hanıma götürdüm. Onu her zaman özlemle saygıyla anıyorum. Çukurova Yaşar Kemal Fotoğraf deneme kitabı Mart ayında yayımlanacak. Okurun/fotoğrafçıların ilgisi nasıl olur bilmiyorum.

​​​​​​​

Lütfi Özgünaydın Toybelen Köyü

-Daha sonra önemli edebiyatçıların fotoğraflarını çekip ‘Fotoğraf ve Edebiyat Sohbetleri’ başlığı altında izleyicilere sundunuz. Bu önemli edebiyatçılarımız kimlerdi?

Yaşar Kemal sergi ve kitap çalışmalarından sonra, bir gün çok değerli dostum kardeşim dediğim “ Feridun Andaç; “ Lütfi neden ülkemizin yazarlarının fotoğraflarını çekmiyorsun?” dedi. Konuştuk projenin danışmanı oldu, yirmi yazar seçtik. Onlarla görüştüm olurlarını aldım ve çekimlere başladım. Doğan Hızlan’la başladık. “ Edebiyatın Cumhurbaşkanı denilen Doğan Ağabeyin fotoğraflarını uzun bir sürede çektim. Çünkü onun yoğunluğu içinde bu çalışmayı sürdürmek çok güçtü. Yirmi yazarın evlerinde, masalarında, sevdikleri mekanlarda kitaplarıyla fotoğraflarını çektim. Her yazarın ellerini de çektim.  Sonra onları İfsak’ta ve Yapı Kredi salonlarında karşıma aldım sorular sordum. Çok yoğun söyleşiler oldu. Örneğin Zülfü Livaneli Gösterisi ve söyleşisinde halk salona sığmadı. Sonra bu söyleşiler çözüldü yazıya döküldü. Fotoğrafları metinlerin hepsini bir hard diske topladım. Yayımlanmak için bekliyor. Aslında Tüyap bu kitabı basacaktı ancak pandemi nedeniyle gerçekleşmedi. Öylece bekliyor. Çocuklarıma söyledim. Benden sonra olanak bulurlarsa yayımlarlar. Ya da yaşadığım yıllarda kahraman bir yayıncı çıkarsa o kitap yayımlanır. Çok önemli bir kitaptır. Pandemi nedeniyle çok şey yitirdik/yitirdim. Birçok çalışmam, sergim, kitaplarımın yayınlanması ertelendi. Umarım 2022 ve sonrası yıllarda düşündüğüm söyleşi ve kitapları yapabilirim.

Lütfi Özgünaydın-'youtube kanalım Songül çekiyor ben anlatıyorum'

-Yeni neslin fotoğraf yetkinliğini nasıl buluyorsunuz? Mesajınız nedir?

Sanatlar da fotoğraf da gelişiyor. Deneysel ve kavramsal fotoğraf gelişti, belgesel fotoğraf değerini hiç yitirmeden yerinde duruyor. Dijital teknoloji fotoğrafı çok geliştirdi ve genç nesil dijital teknoloiiye hemen ayak uydurdu. Yaşlı kesim ise zorlanarak bu teknoloji için programlar öğreniyor. Genç neslin çalışmalarını beğenerek izliyorum, her alanda iyi fotoğraflar var. Sanat denen giz çok derindir. Hemen kolay ulaşılmaz. Çok okumak gerekir. Özellikle edebiyatın önemli eserlerini, yazarlarını okuyup özümseyenler başarılı olurlar. Ülkemizde fotoğraf alanında ki en büyük eksiklik okumanın yeterli olmamasıdır. İyi bir fotoğrafın yolu düşünceden, edebiyattan geçer.

Lütfi Özgünaydın, eşi Songül Özgünaydın-(Fotoğraf İsmail Haykır )

Bu röportaj için size çok teşekkür ediyorum. Bunlar benim yaşamımın belgeleri. Çok sağolun bütün ekibe çok teşekkür ederim.

EŞİM SONGÜL’E ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM. Bütün bunları Songül’le birlikte yaptık. Dağları, taşları, Anadolu’yu kentleri birlikte gezdim hep yanımdaydı. Yaşar Kemal kitabı onun çok sayıda fotoğraflarıyla hayat buldu. Her mekanda benim fotoğraflarımı çekti, destek oldu. Onunla gezmeyi/çalışmayı çok seviyorum. Umarım birlikte yine dolaşır yine güzel işler yaparız . Çok teşekkür ediyorum. Bütün dostların yeni yılını kutlar. Sağlıklar ve başarılar dilerim.

-Lütfi hocam değerli katkılarınız ve söyleşiniz için ‘Önce Vatan Gazetesi’ adına çok teşekkür ederim. Daha nice yıllar söyleşmek dileğim, sevgim ve saygım ile