Maarif Platformu, Enderun Özgün Eğitimciler Derneği ve Medeniyet Enstitüsü, eğitim camiasının değerli temsilcileri, akademisyenler, sanayiciler ve maarif gönüllüleriyle birlikte gerçekleştirilen “Türk Eğitim Sistemi ve Zorunlu Eğitimin Yansımaları” konulu çalıştayın sonuçları paylaşıldı.
ÖNCE VATAN HABER MERKEZİ
1. BÖLÜM
Maarif Platformu, Enderun Özgün Eğitimciler Derneği ve İstanbul Medeniyet Enstitüsü işbirliğinde, "Türk Eğitim Sistemi ve Zorunlu Eğitimin Yansımaları" konulu raporumuzu tamamlamış bulunuyoruz. Çalıştay rapor sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmaktan memnuniyet duyuyoruz.
Eğitim bilimciler, öğretmenler, akademisyenler, iş dünyası temsilcileri ve bürokratların bir araya geldiği çalıştay toplantılarında, zorunlu eğitimin süresi, içeriği ve hedefleri tartışıldı. Gerçekleştirilen panel ve müzakereli toplantılarda, zorunlu eğitim ile birlikte müfredatın esnetilmesi ve çeşitlendirilmesi konuları ele alındı. Konu aynı zamanda Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'nin önündeki engeller bağlamında değerlendirildi.
Toplantılarda zorunlu eğitimin 5, 8 veya 12 yıl gibi sayısal bir tartışmanın ötesinde, bireyin kendisini keşfetme, yeteneklerini geliştirme ve geleceğine yön verme sürecinde önemli bir araç olarak yeniden ele alınması gerektiği vurgulanmıştır. Bu çerçevede, müfredatın esnetilmesi, katı merkeziyetçi yapıdan kurtarılması ve zorunlu eğitimin mesleki eğitim lehine geliştirilmesi ve değiştirilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur.
Türkiye'de eğitim sisteminin temel sorununun merkeziyetçilik ve tek bir müfredat üzerinden işletilmesi olduğu konusunda görüş birliğine varılmıştır. Müfredatın çoklu hale gelmesi, bölgelere ve şartlara göre değişiklik göstermesi gerektiği ele alınmıştır. Milyonlarca öğrenciye aynı müfredatın uygulanmasının, böylece öğrenci farklılıklarının ve bölge ihtiyaçlarının göz ardı edilmesinin; farklı ihtiyaçlara, alışkanlıklara ve ekonomik düzeylere sahip milyonlarca öğrenciye aynı anlayışı sunmanın yol açtığı sorunlar ve travmalar gündeme getirilmiştir.
Diğer taraftan, bu amaçla devam eden çalıştaylar dizisinde eğitim sistemimizin, milletimizin özgün değerleri ve ihtiyaçları doğrultusunda tasarlanıp kurulmadığı ve bu nedenle de dünya görüşü, eğitim, insan ve bilim felsefeleri ile tarih, kültür ve değerlerimizle çeliştiği ve milletimizin değerleriyle ortak yönünün zayıf kaldığı hususuna dikkat çekilmiştir. Dolayısıyla bu temel sorun çözülmeden diğer meselelerin de kökten çözülemeyeceği dile getirilmiştir.
Müzakereciler, 12 yıllık zorunlu eğitim süresinin ülke kalkınmasına katkı sunmadığını, aksine yetenek israfı, mesleki eğitime ilgisizlik ve diplomalı işsizlik gibi sorunlara yol açtığının altını çizdiler. Köylerin boşalmasıyla ziraat ve hayvancılıkta gerileme yaşandığı, meslek sahibi bireylerin yetişmediği ve sanayicilerin nitelikli eleman bulmakta zorlandığı vurgulandı.
Sistemdeki Plansızlığa ve Yönlendirme Sorununa Çözüm Önerileri
Türkiye’de ölçme değerlendirme ve yönlendirme sistemindeki plansızlık ve başıboşluk da ele alınan konular arasında oldu. Konu özetle şu şekilde dile getirildi: Üniversiteye giriş YKS sınav başvuru sayısına bakıldığında 3,5 milyonları geçiyor. Bu sayı 12. Sınıf mezun sayısının neredeyse 4 katını aşmaktadır.
Üniversite ara sınıflarında olup yanlış tercih yaptığını düşünen ve mezun olup mutlu ve başarılı olamayacağını düşünen gençlerin bu iki kitle içinde sayısı da 600 binleri bulmaktadır.
Üniversite mezunları iş hayatının sadece yüzde onbeşlik bölümüne kamu istihdamına/devlet memurluğuna talip olmaktadır. KPSS (Kamu Personeli Seçme Sınavı) için bir iki yıl daha hazırlık kurs/dershanelerinde zaman-emek-para kaybetmektedir. LGS sınavıyla başlayan YKS ile devam eden sonunda kamuda çalışmak için bile yıllar kaybeden gençliği kurduğumuz sisteme mahkum etmekteyiz.
Akademik başarısı düşük öğrencilerin LGS sınavına girme zorunluluğu, sistemin ilk darboğazını oluşturmaktadır. Öğrencilerin %85'i bu sınavda başarısızlıkla etiketlenmekte ve istemediği okullarda okumak zorunda kalmaktadır. Bu durum, eğitim-öğretim ve kariyer yolunun ilk basamağında öğrencide olumsuz ve kalıcı izler bırakmaktadır.
Özetle; 12 yıllık zorunlu eğitimin üçüncü dört yıllık dilimi ortaöğretim/lise kısmının zorunlu olması önce isteksiz devam edilen okulda ders başarısızlığı, sınıf tekrarı, disiplin sorunları ve okul terklerini artırmaktadır. Gençlerde travmaya varan sorunların kapısı açılmakta; hem zaman hem de emek-işgücü kaybı ortaya çıkmaktadır. Bu durum aynı zamanda mevcut eğitim ortamının yozlaşmasına ve verimsiz hale gelmesine yol açmaktadır.
Zorunlu yapı, okumak istemeyen öğrenciyi 12 yıl boyunca dört duvar arasına alıyor ve bu odada kalacaksın diyorsunuz. Okul bazı öğrenciler için bir tür yarı açık hapishaneye dönüşüyor. Çalışmak ve meslek yapmak; sanat, spor, müzik, ticaret ve diğer farklı alanlarda kendini geliştirmek isteyenlerin önünü kesiyorsunuz. Aynı şekilde hızlı yol alacakların da da önü kesiliyor. Bu durumda öğrenci hapishane gibi gördüğü okulda disiplinsizlik vakaları artıyor, öğretmen bakıcı ve gardiyan konumuna iniyor.
Halkın ve Bölgelerin İhtiyaçlarına Göre Eğitim Modeli
Çalıştayda Türkiye Yüzyılı ve Maarif Modeli ile Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) projesi de ele alındı. Uzmanlar, yeni müfredat çalışmalarının eksikliklerine rağmen, eğitime ruh ve içerik kazandırma potansiyeline sahip olduğunu belirtti. Ayrıca, MESEM projesinin eksikliklerinin tamamlanarak geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gerektiği vurgulandı. Bakanlığın müfredat çalışmalarında eksik bıraktığı hususa ise şu şekilde dikkat çekildi: Çalışmalar tek bir müfredat üzerinden yürütülmektedir. Halkın, piyasanın, çağın ve ebevenylerin talebine göre müfredatın yapısını esnekleştirip çeşitlendirme ihtiyacı vardır. Valilik ve kaymakamlıklar/ Belediyeler başta olmak üzere ilin, ilçenin hatta kimi okulların kendi müfredatını yapabilme yetkisini artırılmalıdır. Öğretmene ve idarecilere; veli ve öğrencilerin istekleri de dikkate alınmalı. Bölgelerin ihtiyaçlarına ve şartlarına göre müfredatlar çeşitlenmelidir. Mesela köyle kentin aynı müfredata tabi olmasının önüne geçilmelidir.
Toplantılarda , herkesi mezun edip diploma sahibi yapmak yerine, çocuklara ürün dosyası (portfolyö) kullanan ve bitirme sınavlarına dayalı bir sisteme geçilmesi önerildi. Zorunlu eğitim süresinin kısaltılması, branşlaşma ve yönlendirmenin erkene çekilmesi, sınıf geçme yönetmeliğinin zorlaştırılması gibi değişiklikler masaya yatırıldı. Bakanlığın son zamanlardaki bu yöndeki çabaları ümit verici olarak değerlendirildi.
Eğitim Hayata Entegre Edilmeli!
Panelde eğitimin sadece okul sıralarında kalmaması konusu da gündeme geldi. Esnaf teşkilatları, sanayi kuruluşları, tarım alanları, hukuk büroları ve hatta aile yuvaları gibi hayatın içindeki tüm alanların eğitime dahil edilmesi gerektiği ifade edildi. Bu modelin insan kaynağını daha verimli kullanacağı ve gençlerin erken yaşta iş hayatına atılmasını sağlayacağı vurgulandı.
Ortaokul ve Liselere Meslek Öğreten Yeni Bir Vizyon!
Sadece meslek liselerinin değil, ortaokul ve liselerin de meslek öğretecek ve mesleklerle tanışacağı yapıya kavuşturulması gerektiği önerildi. Bu bağlamda, MESEM projesinin yeniden değerlendirilmesi gerektiği üzerinde duruldu.
Meslek Liselerinde Uygulama Ağırlıklı Eğitim Modeli
Meslek liselerinin müfredatının uygulama ağırlıklı olarak yeniden yapılandırılması gerektiği de panelde ele alınan konular arasında yer aldı. Öğrencilerin işbaşında yaparak ve yaşayarak öğrenmelerine dayalı bir modele geçilmesi ve derslerin büyük bir kısmının işletmelerde gerçekleştirilmesi önerildi. Bu sayede, hem öğrenciler daha donanımlı hale gelecek hem de okulda derslik ihtiyacı azalacaktır.
Selçuklu ve Osmanlı'nın yetenek temelli eğitim modeline vurgu yapılan toplantılarda, öğrencilerin bireysel yeteneklerine göre yönlendirilmesi gerektiği ifade edildi. Yetenek ve liyakat temelli bir sistemin, fertlerin potansiyellerini en üst düzeyde kullanmalarına imkan tanıyacağı ve bu sayede toplumsal israfın önüne geçileceği belirtildi.
Toplantılarda vurgulanan ve öne çıkan konuların kısa bir özeti aşağıda sunulmuştur.
2. BÖLÜM
Potansiyelleri Açığa Çıkaran Yapı: Tek Tip Müfredatın ve Zorunlu Yapının Aşılması
Tevhid-i Tedrisat Kanunu, eğitimde birlik ve beraberliği sağlamak amacıyla 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilmiştir. Kanun, tüm okulların Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmasını, öğretim programlarının birleştirilmesini ve medreselerin kapatılmasını öngörmüştür.
Kanun'un temel amacı, ülkedeki tüm okullarda aynı müfredatın uygulanmasını sağlayarak, farklı inanç ve kültürlere sahip vatandaşlar arasında ortak bir eğitim zemini oluşturmak olarak ifade edilmiştir. Ancak, bu amaç, zamanla müfredat tekelinin oluşmasına ve farklı düşünce ve bakış açıları yanında geleneksel eğitim modellerini savunan okulların ve eğitim kurumlarının ortadan kalkmasına neden olmuştur.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun sonuçları, eğitimde çeşitliliğin azalması, öğrenme özgürlüğünün kısıtlanması ve tek tip insan modeli yetiştirilmesi gibi sonuçları doğurmuştur.
Ülkemizde müfredat tekeli ve dayatması o kadar ağır/katı bir şekilde sürdürülmektedir ki ilkokullarda bile ders amacı ve konuların muhtevası anne-babaya, öğrenciye hatta öğretmene ve okula rağmen, tek merkezden belirleniyor. Birey, ebeveyn ve bölge ihtiyaçları dikkate alınmıyor; hatta köyde oturanla şehirde oturanlara aynı müfredat dayatılıyor.
Öğrencilerin Potansiyellerini Kısıtlaması: Zorunlu eğitim, her öğrencinin farklı öğrenme hızına ve ilgi alanına sahip olduğu gerçeğini göz ardı ederek herkesi aynı kalıba sokmaya çalıştığı için öğrencilerin potansiyellerini ortaya çıkarmasını engellemekte ve onları sıradanlaştırmaktadır.
Farklı Düşüncelere Saygısızlığın Kaynağı Olması: Zorunlu eğitim ve tek tip müfredat, farklı düşünce ve bakış açılarına sahip bireyleri ikiyüzlü hale getirmekte ve çatışmalara neden olmaktadır. Bunun sebebi, ülkemizdeki eğitim sisteminin tek bir doğruyu dayatması ve farklılıklara tahammül etmemesi, hatta cezalandırmasıdır.
“Senden Yana ve Bana Karşı” Tarzı Kutuplaşmaların Kaynağı: Tek tip müfredat içinde her ne öğretiliyorsa birer "mutlak doğru" olarak öğretilmekte ve çocuk ve gençlerimiz, doğruların tek ve sadece kendilerine belletilenlerden ibaret olduğu yolunda bir "şartlandırılmaya" tabi tutulmaktadır. Bu da herkesten aynı şekilde düşünmeyi ve davranmayı bekleyen insan tipini doğurmaktadır. Ülkemiz insanlarının kamplara ayrılmasının altında yatan temel nedenlerden biridir.
Zihinsel Formatlama:.Zorunlu eğitim ve tek tip müfredat, zihinlerin sabit düşünmeye teslim olması ve bireysel farklılıkların göz ardı edilmesi anlamına gelmektedir. Özellikle tarih dersleri gibi alanlarda, farklı kaynaklardan bilgi edinme ve farklı bakış açılarını değerlendirme imkanı kısıtlanmaktadır. Bu durum, öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirmelerini engellemektedir.
Öğrenme Hızlarının ve İlgilerinin Engellenmesi: Başı sonu belirlenmiş müfredatlarla insan zihni güdükleştirilmektedir. Öğrencilerin farklı öğrenme hızları ve farklı ilgi alanlarına olmasına rağmen herkese tek bir eğitim sunulması ile hızları ve öğrenmeleri engellenmektedir. Teste dayalı eğitimle, daha küçük yaşlardan itibaren çocuklarımızın zihni formatlanmakta ve eleştirel düşünme yetenekleri köreltilmektedir. Kişi bir daha hiç karşılaşmayacağı test ve sınavların öğrettiği sorularla belirli bir kalıba sokulmaktadır
Okulların Ticarileşmesi: Okulları kapitalist kurumlar gibi pazarlama ve satış yapan ve ticaret metaı haline getirilmiştir. Mevcut müfredat tekeli, ders kitapları yazımını rant sistemine dönüştürmekte, özel/yardımcı ders kitapları ve özel kurslar öne çıkmakta, mesleki eğitime yönlendirmenin önü tıkanmaktadır. Devletin bedava kitap dağıtımı ile zarara uğratılmasına neden olmaktadır. Merkezi sınavların oluşturduğu "gölge müfredatın" yüklediği ek özel kurs ve kitap masrafları ile aileler büyük maddi kayba uğratılmaktadır.
Eğitim Anlayışının Daraltılması: Eğitim deyince herkesin aklına gelen; okullarda, sınıflarda sırada oturan çocuklar ve tahtanın başında onlara bir şeyler anlatan bir öğretmen anlayışı doğmuştur.
Sınavcı Yapı ile Eğitimde Sömürü Düzeninin Ortaya Çıkması: Her şeyin sıkı sıkıya müfredatla belirlenmiş olması, bilginin hedef haline gelmesine ve sınavcı yapının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Her şeyin tek merkezden yapılandığı, müfredat tekeli, eğitimi sömürü düzenine dönüştürmekte; kripto yapıların dolaylı ve dolaysız etkilerine maruz bırakmaktadır
Eğitim Sıkıntı, Sınavlar Dert: Daha ilkokuldan itibaren merkezi sınavlarda başarılı olmaya odaklanan öğrenciler, sosyal hayattan uzaklaşmakta, sosyal ve psikolojik yönden problemli hale getirilmektedir.
Analiz ve Sonuçlar
Tek tip müfredat ile zihnimiz aslında sabit düşünmeye teslim edilmiş oluyor. Çünkü örneğin tarih dersleri açısından konuyu ele alacak olursak, gerek yakın tarih ve gerekse kendi tarih ve değerlerimizle ilgili gerçeklerle ilgisi olmayan yüceltici malumatı biliyoruz. Yakın tarihe ait yalanlardan kurtuluş olmadıkça, eğitimde üstü örtülü Haçlı ve Yahudi hâkimiyeti devam edecek demektir.
Kemalizm, tek parti dönemi ideolojisinin esasları çocuklarımıza evrensel standartlarmış gibi belletilmektedir. Dolayısıyla, Türkiye'de eğitimin çoğulculaşması, çoklu ve çeşitli müfredatlara geçilmesi en büyük ihtiyaçtır. Mesela özel okulların varlığına bakarak ülkede çoğulculuk var denilebilir. Halbuki bu görünüşte var olan bir çoğulculuk. Bunlar gerçekte sivil değil; Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ve devletin legal/resmi programını uygulamak durumundadır. Yani Tevhid-i Tedrisat'ın bir sonucudur. Sadece ticari bakımdan özel durumdalar. Bunlar gerçekte çoğulculuğun değil, eğitimin rant haline gelmesinin sonuçları olduğu söylenebilir.
Anayasada müfredat tekeli (Tevhid-i Tedrisat) ile ilgili yasaların kaldırılmadığından ortaya çıkan katı yapıdan dolayı ülkemizde ev okulu uygulamalarına imkan bulunamıyor. Örnek diye bize gösterilen Batı ülkelerine bakıyorsunuz, karşınıza çoklu ve çeşitli müfredatlar çıkıyor. Halbuki ABD'de onlarca çeşit ev okulu müfredat çeşitliliği ile karşılaşıyorsunuz. Zorunlu eğitim gibi, müfredat esnekliğine geçilememesinin arkasında sürdürülmek istenen rant sisteminin etkisi öncelikle dikkate alınmalıdır. Tabii ki, buna bahane olarak sunulan merkezi sınavlar ile ulus devletin gereği gibi argümanlar da vardır.
Sonuç olarak okullardaki yozlaşmanın kaynağına inmek istediğimizde tek tip ve merkeziyetçi müfredat anlayışı asıl sorumlu olarak karşımıza çıkar. Yani yozlaşmanın asıl sorumlusu; her şeyin sıkı sıkıya müfredatla belirlenmiş olmasıdır. Sıkı müfredatçı yapı bilginin hedef halini almasını ve sınavcı yapının ortaya çıkmasının (merkezi sınavlar) asıl müsebbibidir. Üstelik mevcut müfredat tekeli, ders kitapları yazımını rant sistemine dönüştürmektedir. Özel/yardımcı ders kitapları ve özel kurslar öne çıkmakta; mesleki eğitime yönlendirmenin önü tıkanmaktadır. Devlet bedava kitap dağıtımı ile zarara uğratılmaktadır. Çoğu okullar devlet kitaplarını kullanmamakta, sene sonunda bu kitaplar büyük ölçüde çöpe gitmektedir
Tedrisat birliği ve zorunlu eğitimin sürdürülmesinin, hem mevcut rant sistemini korumayı hem de materyalist bilim anlayışını devam ettirmeyi amaçladığı düşünülmektedir. Çünkü bilimsellikten uzak, tabiatçı ve seküler eğitim anlayışı, inançsızlığı ve ahlaksızlığı besleyen ana unsur olmaktadır. Çünkü bu anlayışta bilim sadece maddi bir araç olarak görülür ve varlığın manevi boyutu ihmal edilir. Sonuç olarak, seküler bilgiyle şekillenen materyalist bakış açısı, varlıktaki harikaları ve ilahi hikmetleri görmezden gelerek bilimi çevreye hükmetmek için bir araç olarak kullanır.
Çözüm?
Halkımız, bir medeniyet fikri, ruhu ve iddiası kazandıracak nitelikli bir eğitimin hasreti içindedir. Çözüm ise aslında gayet basittir: Devletin halkına güvenmesi ve ona çocuk muamelesi yapmayı bırakmasıyla başlar. Devlet, eğitimin finansmanında, müfredatın belirlenmesinde ve eğitim sektörünün çalışanlarının statüsünde konum değiştirmelidir.
Müfredatta halkın söz sahibi olacağı bir anlayışın yerleşmesiyle birlikte, insanımızın değer ve inançları; düşünce, sanat ve hayat tasavvuru ekseninde bir eğitim inşa olmaya başlayacaktır. Bu sayede, öğretmenin ve öğrencinin benimseyeceği ve halkın kendisinden görüp aidiyet duyacağı bir eğitim yapısı ortaya çıkacaktır.
Devlet, sadece bazı temel dersleri tüm eğitim kurumlarında zorunlu tutabilir. Örneğin temel fen-matematik dersleri yanında tarih, kültür ve medeniyetimize dair bir kısım derslerle birlikte Türkçe mecburi ders olabilir. Avrupa’da nasıl ki Latince mecburi bir ders ise, bizde de örneğin Osmanlıca dersi mecbur tutulan derslerden olabilir.
Ancak bunların dışındaki derslerin amaç, muhteva ve süresini, içinde suç unsuru barındırmadıkça özel okullar tarafından belirlemesine izin vermelidir. Japonya’dan örnek verecek olursak; orada ilkokul altı sene ve devlet sadece on dersin çerçevesini yani müfredatını belirlemiş durumdadır.
Müfredat Esnekliğinin ve Çoklu Müfredatların Getireceği Güzellikler
Zorunlu eğitimden/müfredattan esnekliğine geçildiğinde ortaya çıkacak anahtar başarıları şu başlıklarla sunabiliriz:
Esnek Öğrenme Modelleri: Evde eğitim, açık okul, çevrimiçi öğrenme gibi esnek öğrenme modelleri yaygınlaşacak ve öğrencilere farklı öğrenme seçenekleri sunulacaktır.
Yetenek Temelli Eğitim: Öğrencilerin yeteneklerini geliştirmeye ve topluma sunmaya yönelik bir eğitim sistemi hayata geçirilecektir.
Çoklu Müfredat: Tek tip müfredattan çoklu müfredata geçilecek ve Valilik, Kaymakamlıklar/Belediyeler ve hatta bazı okullar kendi müfredatlarını oluşturma yetkisine sahip olacaklardır.
Mesleki Eğitimin Güçlenmesi: Öğrenciler, ülkenin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak mesleki eğitime yönlendirilecek ve mesleki eğitimin itibarı artırılacaktır.
Hayat Boyu Öğrenme: Ahilik sistemi ve meslek ahlakıyla eğitim gibi hayat boyu öğrenme fırsatları sunulacaktır.
Eğitimin Hayata Yayılması: Esnaf teşkilatı, ticaret hayatı, sanayi tesisleri gibi hayatın diğer alanları da eğitim sistemine dahil edilecek ve tüm kurumlar okulun bir parçası haline gelecektir.
Esnek ve Çeşitlendirilmiş Müfredat: Öğrencilerin bireysel farklılıklarını dikkate alan, esnek ve çeşitlendirilmiş bir müfredat oluşturulacaktır.
Hayata ve İş Piyasasına Uygun Eğitim: Öğrencilerin hayata ve iş piyasasına hazırlanmasını sağlayacak, uygulamaya yönelik bir eğitim sistemi oluşturulacaktır
Çözüm Önerileri
Zorunlu Eğitim ve Tekelci Yapıların Kaldırılması: Eğitim, bu toprağın ruhuna ve felsefesine uygun hale getirilerek zorunlu eğitim ve tekelci yapılar kaldırılmalıdır.
Çoklu Müfredat Sistemine Geçilmesi: Öğrencilerin farklı ihtiyaçlarını ve ilgi alanlarını dikkate alan çoklu müfredat sistemine geçilmelidir.
Üniversite Kontenjanlarının Planlanması: Üniversitelerdeki bölümlerin kontenjanları, ülkenin ihtiyaçlarına göre belirlenmelidir.
Mesleki Eğitimin Güçlendirilmesi: Mesleki eğitim, hayatın içine yayılarak öğrencilerin iş alışkanlıkları kazanması sağlanmalıdır.
Öğretmen ve Öğrenci Motivasyonunun Artırılması: Öğretmenlerin ve öğrencilerin kendi tecrübelerinden yola çıkarak öğrenme süreçlerine aktif katılımları sağlanmalıdır.
Eğitimde Çoğulculuğun Sağlanması: Özel okulların Milli Eğitim Bakanlığına bağlılığı kaldırılmalı ve farklı eğitim felsefelerine sahip okulların açılmasına imkan sağlanmalıdır.
Ev Okulu Uygulamalarına İzin Verilmesi: Müfredat tekeli ve zorunlu eğitim sistemi esnek hale getirilerek ev okulu uygulamalarına izin verilmelidir.
Lise Eğitiminin Amaçlarının Belirlenmesi: Lise eğitiminin amaçları geniş katılımlı istişarelerle belirlenmeli ve lise ve mesleki eğitim, iş dünyasının temsilcileriyle birlikte yapılandırılmalıdır.
Sınav Sisteminin Yeniden Yapılandırılması: Ne öğreteceğimizi ne kadar iyi belirlersek belirleyelim, ölçme değerlendirme denilen sınav sistemi ve öğretme yöntemi doğru belirlenmemişse hedefe varamayız Lise bitirme sınavları yeniden ihya edilmeli ve üniversiteye geçişte bu sınavların sonuçları dikkate alınmalıdır
Bitirme sınavlarının notları diploma notu olarak her sahada etkili ve baraj konumunu alırsa, okullar büyük ölçüde kendi düzleminde doğru bir eğitimin içine çekilmiş olacaktır. Bitirme sınavlarının yazılı ve mülakatlarının soruları şimdi olduğu gibi yine “merkezi” olarak hazırlanabilir. Merkezi sınavlarda ilgili kurumlarımızın kazanımları ve yüksek tecrübesi malum. ÖSYM gibi kurumlar bu tür sınavların organizesinde yine rol alabilirler.
Bitirme sınavlarını son sınıflarda eğitim döneminin sonunda bir ay içinde her il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri, üniversitelerle birlikte organize edebilir.
Yetkililere Çağrı
Çalıştayımızda ortaya çıkan sonuçlar, eğitim sistemimizin karşı karşıya olduğu sorunları ve çözüm önerilerini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu raporun, Milli Eğitim Bakanlığı ve diğer ilgili kurumlar tarafından dikkate alınarak, eğitim politikalarının geliştirilmesine katkı sağlamasını umuyoruz.
Türkiye Yüzyılı'nda, eğitimin zorunluluk ve sınırlılıklarından arındırılarak, insan fıtratına ve toplumun ihtiyaçlarına uygun, yetenek temelli, esnek ve hayatın içine yayılmış bir yapıya kavuşması için tüm ilgili tarafları iş birliğine çağırıyoruz.
Yirminci yüzyıl Türkiye'sinde uygulanan eğitim müfredatı, ne yazık ki demokratik ve pedagojik ilkelerden uzak, baskıcı ve ideolojik bir yapıya sahipti. Bu durum, gençlerimizin potansiyellerini gerçekleştirebilmelerini engelleyerek, ülkemizin geleceğine de olumsuz bir etki yaptı.
Geçmişin hatalarını tekrarlamamak ve gençlerimizin geleceğini güvence altına almak adına, insanımızın değerlerinden ve kültüründen beslenen bir anlayışla maarifi yeniden yapılandırmamız gerekiyor. Bu bağlamda, "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" önemli bir fırsat sunuyor. Ancak, bu modelin önündeki engelleri de açıkça görmeli ve çözüm yolları üretmeliyiz.Bu engellerin başında, mesleki eğitimi körelten ve normal eğitimi de yozlaştıran zorunlu eğitim ve merkeziyetçi katı müfredat uygulaması gelmektedir.