Edirne - İstanbul gişelerde içinde benim de bulunduğum otobüs Jandarma tarafınca durduruldu. Şöför yol kenarında çevirme yapan Jandarma araçlarını gördüğü gibi 'hayda, bir sen eksiktin!' der iken, muavine seslendi. 'Şu kimliğini al da gel Cevat!' Cevat başını salladı.

Cevat gitti ve geri döndü. O sırada kimliklerimizi çıkardık. İçeri giren Jandarma eri tüm kimlikleri topladı. Yirmi dakika kadar sonra tekrar geldi. 'İsmini sayacaklarım benim ile gelsin!' diye seslendi. Bendeniz ve orta yaşlardaki yanık tenli bir adam şaşkın bakışlar ile araçtan indik!

Otobüsün en arka kapısının üst şeridine iki kez vurarak, eli ile ileriyi işaret ederek gitmesine söyledi. Şaşkındım. Acaba ne yapmıştım? Merakımı gideren rütbeli bir şahıs, beni araca buyur etti. İlk sorduğum soru; ne yazmışım ki? 

Yakalama kararı olduğunu, o neden ile onlar ile merkeze gideceğimi söyledikten sonra, 'bilmiyorum, otur şöyle bir!' diye ekledi. Sigara içmeye çıktım. Yanımda bir Jandarma eri! Çapraz tutuşta yanımda bekliyor. Güldüm, omzuna dokundum. İzmariti fırlatıp, araca geçtim. Diğer şahıs pek bir telaşlı, pek bir stresliydi. Hâlâ birilerini arayıp, duruyordu. Sarjı bitene dek de sürekli bir telefon kontağı kurup, durdu. Gören de sanacak, cinayet işlemiş, hayret şey! 

'Ya, bir şey yoktur. Alacaktır, verecektir. Sakin ol biraz!' desem de, yok. Adam sakinleşmiyordu. Bir süre sonra umrumda olmadı, yola koyulduk. Jandarma karakoluna geldik. 

İşin rengi değişti. Devam eden üç mahkeme dosyamın olduğunu öğrendim. Biri askeriyeden kalma, asker iken izin yaptığım sıra işlediğim firar davası, ki mahkemesine iki kez çıktım ve hatta cezasını da çektim. Diğer ikisinden biri bir suç duyurusu ve sonuncusu ile nereden üzerime kaldığını bilmediğim borç. Dedim: işte şimdi hapı yuttun!

Nöbetçi savcı yerinde olsa da, kim bilir hâkim nerede idi! Bilemiyoruz. Böylece çaresizce arkadaşımı aradım, bu gece gelemeyeceğimi, yarın sabah orada olacağımı söyledim. Telefonu ve tüm eşyalarımı aldılar. 'Bu gece sizi misafir edeceğiz!' dediler. Yemek ısmarladılar. 'Bu da devletin ikramıdır!' dediler. Bir güzel devlet babamızın köftesinden, domatesinden yedik, ayranından içtik. Sonra hastaneye gidip, rapor aldık. 0

Döndüğümüzde ise ayakkabı bağcıklarıma, bilekliklerime, yüzüklerime varana dek sabah teslim etmek üzere ödünç aldılar. Ve nezarethane yolunu tuttuk. 

Demir parmaklıklar ardında ilk oluşum değildi, ama bu bu meslekte bir ilk olmuştu. Bir vatandaşı ya da her kimse o şahsı kızdırmış olmalıyım ki, üç ay önce üşenmemiş bana dava açmış. Haydi açtın, pekiyi, tebligat neden gelmemiş? Gelmez tabiî. Çünkü ikametgâh bilgilerim hiçbir nüfus dairesinde yok. Aksi hâlde güvende olmanın bir başka yolu yok, ama böylesinin de güven vereceği yokmuş meğer. 

Nezarethane dedikleri şey de bir garip! İnsan orada geçen zamana acıyor. Der iken; sabah oldu. Sırt ağrısı ile uyandım. O meşhur zincirleri açtı. 'Aç gardiyan, aç!' dedim, gülüştük. Yukarı çıktık. İmzalar attık, parmak izi verdik, sabıka kaydı fotoğrafı gibi bir takım prosedür işleri hallettik. Ve sonrasında ifade vermek için adliye yolunu tuttuk. Tutalım tabiî, ama bileklerimize kelepçe vurmaya ne gerek vardı?

Birçok şeyin varlığı ülkemizde pek bir gereksiz, tamam, ama asıl gereksiz şey ise şu; vakit önemli bir olgudur! Boşa harcamayın. Gidip balık tutmalı! Göbek deliğinde biriken pamukları rüzgara karşı üflemeli! Bulutlara bakmalı! Sevişmeli! Fakat yok arkadaş, ne münasebet! İlla bir şey yapacağız! Ya hu, kimsenin kuyruğuna basmak değil amacımız. Basıyor isek de affola, ama yazdıklarımıza lütfen saygı duyun. Tek ricamız bu. Eleştirin, çekiştirin, ama fazlasına gerek yok. Çünkü biz fiilen hiçbir şey yapmıyoruz. Ne birine hakaret ediyoruz. Ne de hak yiyip, hukuksuz işler peşinde koşuyoruz. Yapmayın! Hesap soracağınız kişiler biz değiliz. Sadece farkındalık sağlamaya çalışıyoruz. Eğer birilerini dava açmak istiyor iseniz; gidip, ediniz. Yerleri, yurtları belli! Ki birçoğu da bunu fazlası ile hak ediyor. Fakat açık konuşayım; beni boş verin de, bu dünyanın her bir yanında olduğu gibi orada da, yani içeride de bir başka tek başına insan. En acısı da, bunu anladıktan sonra, bunu da insan unutamıyor. Siz de unutmayınız!

Yine de kim yaptı ise ellerine sağlık! Sırtım ağrısa da, etse de, dinlendim bir gün. Bu koşuşturma arasında ne iyi geldi! Yani nasıl anlatsam; az kalır. Gerçekten tişikkirlir! Yine de tekrarı olmaz ise sevinirim. 'Vur!' dedikçe, öldürmekte üstümüze yok da, ondan söylemek istedim.