Sınır boylarımızda yıllarca teröristleri besleyerek ülkemizde binlerce ocağın sönmesine sebep olan babasından devraldığı mirası aynı duygularla yaşatmaya çabalarken, kendi halkının taleplerine duyarsız kalan Suriye rejimi geçen hafta İdlib’te Türk askerlerine saldırarak içindeki Türkiye düşmanlığını tamamen açığa vurdu.

Ülkemizden bazı siyasi parti temsilcilerinin ziyaret edip manevi desteklerini sunduğu, bazı siyasi parti temsilcilerinin de “Suriye ile savaşırsak banko Esad’ı tutarım” diye mesaj yayınlayıp kendi ülkesine beslediği düşmanlığı kustuğu gerçeklerini peşinen bir not edelim.

Kılıçdaroğlu “Esed orada Türkiye’yi koruyor” diyordu.

Aynı Kılıçdaroğlu şimdi de çıkmış, “Biz iktidara gelince şehitler tepesi boşalacak” diyor!

Son saldırının ardından Suriye rejiminin CHP’den ‘müttefikimiz’ diye bahsetmesini de bu açıklamalara eklediğimizde ortaya çıkan tabloyu yorumlamak çok zor olmasa gerek!

**

Dünya’nın öteki ucundan Amerika, Türkiye topraklarına sahip olabilme arzusu onlarca yıldır bilinen İsrail, Akdeniz’in diğer tarafından Rusya, Avrupa’dan Fransa, İngiltere ve diğerleri en uzun kara sınırımızın öte yakasında amaçları doğrultusunda mevzilenirken ‘sözde bizim siyasilerin’ halâ çıkıp ‘Suriye’de ne işimiz var?’ diye sormasının sizce neyle ilgisi var?

**

Rumların Kıbrıs’ta Türklere uyguladığı barbarlığı durdurmak isterken Milli Savunma Sanayiinde geri kalmışlığın acısını yüreğinin ta derinliklerinde hisseden Türkiye’nin onca yıl sonra silkelenip piyade tüfeğinden, tanka, helikopterden SİHA’lara kadar düşmanın gözünü kamaştıran donanıma sahip olmasının ne büyük bir nimet olduğu son saldırıyla birlikte gayet iyi anlaşılmış olmalıdır. Amerika’dan, Almanya’dan mermi alamazsa tüfeğini süngü olarak kullanmak zorunda kalan Ordumuz bugün Suriye’de başlattığı Bahar Kalkanı Harekâtında ebabil misali ‘sürü halinde uçurduğu dronlarla’ düşman radarlarını bile refüze edip hedefleri yüzde yüz isabetle imha edebiliyorsa, bu başarıyı hazırlayanların takdir edilmesi gerekmez mi?

**

Askerimize düzenlenen saldırıdan hemen sonra alınan ‘Avrupa ülkelerine gitmek isteyen göçmenlere engel olunmaması kararı’ Suriye iç savaşının başlangıcından beri, pastadan pay ummanın dışında hiç bir faaliyeti olmayan ve Türkiye’yi göç dalgasıyla baş başa bırakan Batılı ülkelerin duyarsızlığına verilebilecek en güzel cevaptı. Nitekim Yunanistan’ın sınırına dayanan on binlerce göçmene karşı sis ve ses bombaları kullanması da batının kirli yüzünün yansıması oldu.

**

33 vatan evladının İdlib’te şehit düşmesinin sabahında başlayan kara propagandanın ilginç seyrine özellikle dikkat etmek gerekiyor. Yedi düvelin el ele verip yutmaya çalıştığı Suriye topraklarında olanları iç siyasetimize tevdi etme gayretinde olanların her bakışa, her tebessüme haince bir anlamlar yükleme girişimleri sosyal paylaşım sitelerini adeta ‘kara propaganda duvarına’ çevirdi!

Rusya merkezli bir haber sitesinin bu süreçte Hatay için ‘Çalıntı şehir’ ifadelerini kullanan yayınlar yapmasına bile gerekli tepkiyi gösterme zahmetinde bulunmayan ‘sözde muhalif ruhlu’ müzmin muarızların hükümeti ve hükümeti destekleyenleri ‘Şehitler üzerinden siyaset yapmakla itham edip, aslında şehitler üzerinden sözde muhalefet üretme girişimleri’ sizce neyle izah edilebilir?

**

Rusya’nın kenarda kalleşçe seyrettiği ve Suriye rejiminin kahpece işlediği cinayetten sonra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarihi açıklamalarda bulundu. Fakat her bir satırı batının karanlık yüzünü ortaya çıkaran ifşaatlar nedense muhalefetin bile gündeminde gereği kadar yer bulmadı. Dolmabahçe Ofisinde partisinin Milletvekilleriyle bir araya gelen Erdoğan’ın şu sözleri hem geçen yüz yıla, hem gelecek yüz yıla ışık tutacak bir projeksiyondur:

 “Biz bugün Suriye sınırlarımızı terör örgütlerinden arındırmazsak, yarın karşılaşacağımız manzara açıkça ortadadır. Bugün Kamışlı'da, Resulayn'da, Tel Abyad'da, Aynelarab'da, Cerablus'ta, Münbiç'te, El Bab'da, İdlib'de vermediğimiz savaşı, Allah göstermesin yarın Şırnak'ta, Mardin'de, Şanlıurfa'da, Gaziantep'te, Hatay'da vermek zorunda kalırız. Çünkü karşımızdaki senaryonun asıl hedefi Suriye değil, Türkiye'dir. Suriye'de istediklerini alanlar namluları hemen Türkiye'ye çevirecektir. Bugün Suriye'yi fiilen üçe bölenlerin, Türkiye'nin bütünlüğüne saygı göstereceğini düşünmek gafletten öte bir durumdur.”

Bu sözler karşısında, Suriye meselesine müdahil olan ülkelerden ‘Hayır, Türkiye topraklarında gözümüz yok’ diyen oldu mu?

Ya da bakışları, tebessümü bile anlamlandıran zevat neden bu sözler üzerine birkaç kelam etme gereği duymadı?

Yoksa biz mi fark etmedik!

**

‘Biz iktidara geldiğimizde şehitler tepesi boş kalacak’ diyenlerle, onun ardından yürüyenlerin ne Türk mazisiyle ne de Türkün geleceğiyle ilgisi olduğunu düşünmek çok zor.

Mermisiz kalmış askerlerine süngü taktırıp “Size ölmeyi emrediyorum” diyen Mustafa Kemal’in askerleri olduğunu iddia eden bugünkü zevatın ‘Hayır biz ölmek istemiyoruz’ kabilinden şeyler söylemesi çok manidar.

“Allah yolunda öldürülenler için ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz. Bakara Suresi 154.Ayet”