İki yanı tek katlı binalarla dolu sokakta, bir ileri bir geri ilerleyen çift meraklı gözlerle evlere bakıyordu.
Yabancı oldukları her hallerinden belliydi. Genç kız ve erkek el ele tutuşmuş, diğer ellerinde tahta bavulları ile sokağın başından geri dönüyorlar, sonra tekrar ilerliyorlardı. 
Genç kızın esmer yanık teni ve kıvırcık saçlarının arasından bakan ürkek gözlerini hiç unutamadım. Kendisinden daha uzun olan erkek arada eğilerek kıza bir şeyler söylüyor, tekrar sokakta ilerlemeye devam ediyorlardı. 
Oturduğumuz ev iki katlı, biz üst katta oturuyorduk. Sürekli yoldan geçmeleri dikkatimizi çekmişti. Yaz sıcağında ter içinde kalmışlar oldukça bitkin görünüyorlardı. 
Annem merdivenlerden bahçemize inerek sokak kapısını açmış, o sırada kapımızın önünde olan genç çifte seslenmişti.
- Birini mi arıyorsunuz, sizi ilk kez görüyorum burada? Soru karşısında birbirleri ile bakışıp daha da ürkek, birazda çekinerek cevap vermişlerdi.
- Yok hayır biz birine bakmıyoruz, ev arıyoruz demişlerdi. Yüzlerinden ne kadar yorgun oldukları belliydi.
- Hadi içeri gelin çok bitkin görünüyorsunuz, soğuk bir şeyler içip serinleyin, diyerek eve davet etmişti annem. 
O dönemler hatırlıyorum evimizin alt katı boştu ve aynı bahçe içine çıkıldığı için ailem evi kiraya vermiyordu.
Üst kata çıktıklarında soğuk meyve suyu içilirken diğer yandan da annemle sohbet ediyorlardı. Bir ara genç kızın ağlayarak konuştuğuna şahit olmuştum.
Babam eve geldiğinde misafirleri görünce önce şaşırmış daha sonra büyük bir dikkatle konuşulanları dinlemeye başlamıştı. 
Akrep ve yelkovan adeta koşturuyordu. Öğleden geçmiş, ikindi olmuştu. 
Yüzlerinde minnet duygusu ile kalkmak istemişlerdi ancak, gidecek yerleri de yoktu. Ne işleri, nede paraları kalmıştı.
Babamın bir anda ayağa kalkarak sesini yükseltmesi ile hepimiz şaşkına dönmüştük.
- Tamam gitmiyorsunuz, alt katı size veriyorum komşularla birlikte evinizi kurarız, ilk ay kira istemem, iş de buluruz, demişti.
Hepimiz neler oluyor der gibi babama bakıp kalmıştık. 
Komşular ile el birliği içinde herkes evinde bulunan eşyalardan birer parça vermişler ve evleri kurulmuştu bile. 
Mutluluktan adeta uçuyorlardı. Birkaç günün sonunda komşular iş de bulmuşlardı. 
Zaman içinde, bizden çok uzaklarda yaşadıklarını, birbirlerine sevdiklerini, ailelerin evlenmelerini onaylamadığını, genç kızı bir başkasına verdiklerini öğrenmiştim. Buna dayanamayıp kaçmayı ve hatta ölmeyi bile göze aldıklarını, başka bir şehre giderek orada evlendiklerini öğrenmiştim. İzlerini buldukları için tekrar bulundukları yerden kaçmışlardı. 
Seneler süren bir dostluk bu şekilde başlamış olmuştu. Bizler için ne olduklarından çok yardıma ihtiyacı olan genç çiftlerdi. En önemlisi de zaten buydu.
O zamanlar küçüktüm. 
Yaşayan her bireyin doğduğu yeri, ailesini, etnik kökenini, dinini seçmek gibi bir lüksü olmadığını düşünecek yaşlarda değildim. 
Bize öğretilen tek değer vardı, o da insan olmak yüreğinde insana has duyguları taşımak ve kendimiz için yapılmasını istemediğimizi bir başkasına asla yapmamak.
Öyle zamanlara geldik ki, insanların sevgiden uzak tutumlarını gördükçe hayret ve üzüntü içinde izliyoruz. Sen, ben çekişmeleri devam ederken maalesef ömrümüzün sonuna geldiğimizi göremiyoruz. 
Hiçbir şeye muhtaç olmadığımız kadar sevgiye muhtacız aslında.
Sevginin; her şeyin üstesinden gelebileceğini ne zaman görecek gözlerimiz?
Sevgi ile kalın.