Yaradılışın varolduğu süreçten başlayarak ilerleyen sanat serüveni, insanın kendisini anlatma duygu dünyasını yansıtmasıyla ortaya çıkmış; değişen dönüşen dünyayı yorumlayarak günümüze ışık tutmuştur.

İspanya'nın Altamira Mağarası'ndaki bizon resimleri sanatsal üretimin ilk öznesi iken, Göbeklitepe tapınağı ezber bozan yapıtlar olarak sanat tarihinde, en eski sanatsal üretim üssü olarak yerini almış durumda.

Altamira ve Göbeklitepe'deki sanatsal yapıtlar bizlere bambaşka ufuklar da açmakta… 

Tarihe ayna tutmakla beraber, uygarlık ya da klanların yaşam şekilleri inançları, sosyo-kültürel değerlerini de sanat vasıtasıyla bizlere aktarmışlardır.

Kısacası bir dönemin sözsüz iletişimdeki yerini resimler ve imgeler ile bizlere sunmuş olduklarını görüyoruz. 

Sanatsal değer olarak atfettiğimiz bu yapıtlarda belki estetik kaygılar göz önüne alınmış ama bu endüstriyel bir bakış açısıyla değerlendirilmediği çok açık.

Image1-14

Sanatsal yapıların en eski dönemleri hariç. Uygarlıkların ortaya çıkmasıyla ıskalamamız gereken bir konu da karşımıza çıkıyor, sanatın bir medeniyete, krala, firavuna yada devlet erki tarafından yaptırılmış olmaları.

Daha da özele indirgersek, sanat, çağın imparatorundan, kralından, padişahından bağımsız üretilmemiş olduğu gerçeğidir. 

Antik Mısır'da büst ve heykellerin nihai amacı kutsanmış olan tanrıların kutsal bir betimleme ile firavunların tanrısallaştırması; ölümlü olan tanrıların varlığını, ölümsüz kılmak adına devasa heykeller ile piramitler yaptırmış olduklarına şahitlik ediyoruz.

Sanatın erk tarafından yaptırıldığına ve yapan kişinin isminin dahi tarihsel kaynaklarda geçmediğine de dikkat çekmek isterim.

Buradan bir parantez açmak gerekirse sanat, estetik, haz, ya da bir amaç uğruna sanat icra edilmemiş, aksine ölümlü olan tanrılarına ölümsüz bir kimlik kazandırarak bu dönemde sanat araçsallaştırılmıştır.

Yunan ve Roma dönemi Antik Çağ'da değerli bazı takı ve kült eşyalarının tapınaklarda saklandığını, insan yaşamını konu alan kitapların yazıldığını, Aristo gibi felsefecilerin estetik değerlere atıfta bulunması az da olsa sanata eleştirel bir güç kattığını gözlemlemiş oluyoruz.

Genel geçer estetik değer taşıyan eserlerin nasıl olması gerektiğine karar veren bir zümreden bahsetmek tam da yerinde bir tespit olacaktır.

Hangi değerlerin sanatta yer alması gerektiği, belirli zümrelerin güç kullanarak sanatı şekilendirdiğini söyleyebiliriz.

Tam bu noktadan sanat eserlerinin mülk edinme ve sahiplenme kavramlarının, bu zaman diliminde gün yüzüne çıkmış olduğuna da tanıklık etmiş oluyoruz.

Image2-15

Bu konunun tartışılması Avrupa'da Rönesans dönemine denk gelmektedir. Dini ritüeller, kilise cenahı, aristokratlar krallar ve soyluları övmek adına yapılan sanatsal faaliyetleri görmekteyiz.

Ön planda tutulan ise soyluların kralların ve gücü elinde bulunduran erkin toplum önünde değerli sayıldığı ve ayrıca eleştirel bir kimlik kazanıldığı dönemin  RÖNESANS olduğu görüyoruz…

Rönesans ile beraber el sanatları ve birçok zanaat alanında da ilerlemeler olmakta. Birçok sanatsal akademi kurulmuş, plastik sanatlarla beraber, anatomi, tarih, pozitif bilimler gibi adımlar atılmış, modern sanatın ilk adımları temeli burada atılmıştır.

19 ve 20'inci yüzyılda sanat alanında birçok devrim gerçekleşmiş pozitif anlamda sanatta değerler yükselmiştir. 

Gelgelelim yazının başında günümüzdeki piyasa sanatı ve piyasa sanatçıları konusuna neden atıfta bulunduğuma.

Sanat öyle güçlü bir enstrüman olarak kullanılıyor ki, günümüz medyasından bile daha güçlü bir yerde olabilme kabiliyetini tarihi anektodlarda da görmekteyiz.

Finans ve aidiyet olarak sanatın satın alındığı ve kabul gördüğü bir süreçte sanatçının neye kime göre nasıl bir pozisyon aldığına bakalım. 

Çok satan, sanatını en iyi pazarlayan ya da karşısındakine kendisini kabul ettirmek için karşı tarafın duygularını sembolize eden üretimler içinde olmak, bir başarı mı?

Kendi ülkemizden örnek vermek gerekirse, Türkiye'de sanatsal üretimin en yoğun olduğu yerler sanat galerileri, bienaller, sanatsal festivaller sanata yön veren olgu ve kurumlar olarak başını çekmekte.

Üretiminde sanatçının duygu dünyasından çok hangi üretimin nasıl bir finansal kazanç sağlayacağı üzerine kurulu bir sistemin başat olduğu bir gerçek.

Image3-10

Sanatın spekülatif simsarlar tarafından bir alan oluşturup, bu alanı bir yatırım aracı olarak kullanmaları, sanatın yönünü doğal olarak olumsuz etkilemektedir…

Sergi salonlarında, galerilerde ve müzayedelerde sanatı eskiden soylular için tasarlayanlar ile günümüzde, sanatı koleksiyonerlerin beğenilerini ölçüt kabul ederek icra etmeleri kanımca aynı kapıya çıkmakta.

Sanatçı yarattığı eserleri satmasın mı? 

ELBETTE SATMALI.  

Burada özne yaratım sürecindeki amaç!

Sanatın uzun yıllardır kısır bir döngüde olmasını tetikleyen en büyük sarmal, piyasa koşullarının sanatçılar üzerindeki olumsuz etkisi… Bu etki piyasa koşullarına göre şekillenip piyasa sanatçıları tabirini ne yazık ki ortaya çıkarmakta.

Piyasa değerlerine göre şekillenen sanat, sermayenin bir parçası haline geldiğinde ,sanatçı eseri salt finansal bir meta olarak görecek ve Sanatı piyasa koşullarına göre de araçsallaştırmış olacaktır.

Ez cümle; artık sanatsal üretimin öznesi ne yazık ki ne estetik değer, nede verilmek istenen mesajdır. Sanat; finansal sermayenin bir öznesi haline gelmiştir…