Sevdası olanın, bu mânâda söylemek, görmek, dinlemek isteyenin müracaat kaynağıdır. Bazen efkârlanır veya sevinir de bir türkü, bir şarkı tuttururuz ya işte öyle. Sanatın ‘zengin’ çeşitliliği içinde aradığımızı buluruz. Sevincimizi, hüznümüzü, acımızı sanat vasıtasıyla dile getiririz.
Gündüz-gece, yaz-kış fark etmez her zaman yanımızda içimizde bizden bir parça olarak buluruz.
Daha da önemlisi her zaman estetik bir duruşu vardır. Güzeldir, içtendir, sevimlidir. Karakteri budur sanatın ister şiir, ister türkü, şarkı veya resim, tiyatro, mimari bir eser olsun
Sıcaklığı kucaklayıverir insanı. Yüzlerce yıllık geçmişimizden gelen eserler, bütün özellikleriyle taze, güçlü, güzel bir duruş sergiler.
Milletleri millet yapan en temel özelliklerden biri olduğunu hissettiriverir. Geleneklerle beraber inanç özelliklerini de ihtiva eder. Yahya Kemal’in Süleymaniye’de Bayram Sabahı, Fuzuli’nin Su Kasidesi, Süleyman Çelebi’nin Mevlidi şiir sanatındaki hemen aklımıza gelen örnekleridir.
Sanatın hangi dalı olursa olsun hep bir ahengi, mesajı, derinliği vardır. Hemen tefekkürü getir akla, bilgiyi davet eder. Anlamak, görmek kendini bulmak sıralanır peş peşe. Muhabbetle aşkı besler.
Bazen kolay görünür gözümüze, su üzerine resim yapan, yazı yazan ebru ustası için elbette kolaydır. Taşları kırıp yontup üst üste dizen mimar içinde kolaydır. Şairi, ressamı, sinema tiyatro yönetmeni içinde öyledir. Ama ustası olmak çile ister emek ister, bilgi, görgü, gönül ister. Bestekârın bir güfteyi bestelerken makam seçmesi de öyledir. Makam güftenin ruhuna uymalıdır. Bu dikkat ve bilgi maharet sebebiyledir ki bazı eserler eskimez ve dilden dile söylenir, gönüllerde özlenir olur.
Sözü ayırt etmek gibi, taşı da ayırt etmek gerekir. Dikkat edilirse mimari eserlerde farklı taşları farklı yerlerde görürüz.
Sözü, eşyayı önemli kılan da yerinde kullanmak maharetinden kaynaklanmaktadır. Bunu güzel kılan, özel kılan aşk ve muhabbet olsa gerektir.
Esasen aşk ve muhabbetin içinde barınmadığı buna rağmen güzel olan ne vardır ki. Sanat bu özellikleri sebebiyle maşeri vicdanda yerini almaktadır.
Bazı dost meclislerinde, sohbetlerde sözü bir şairin mısralarına, bir şarkının terennümüne bırakışımızda bu sebepledir, az sözle meramımızı daha rahat daha güzel ifade imkanı buluruz, bu ayrıca sohbete bir hoşluk katar, bununla da kalmaz kaliteyi yükseltiverir.
Bundan dolayıdır ki hepimizin hafızasında birkaç berceste mısra veya beyit vardır.
Gerçek sanatkârın muhabbetle aşkla ortaya koyduğu eserinde birde ölçü vardır ki olmazsa olmazıdır. Tefrit etmez, ifrat’a kaçmaz.
Eğer biz bu sanat anlayışını sindirebilir, onu hayatımızın her sahasında ikame edebilirsek pek çok problemimiz izale olur kanaatindeyiz. Çünkü güzellikten zarar gelmez.
Sanat bilmeye, anlama, görmeye zorlar insanı, bu güzelliklerin alışkanlık haline dönüşmesi her şeyin daha güzel olmasına yol açar.
Ne yazık ki günümüzde en basit konuları bile rahat konuşamıyor birbirimizi anlayamıyoruz. Daha da kötüsü anlamak için gayret edemiyoruz.
Sanat daha iyisini daha doğrusunu daha güzelini ortaya koyma gayretidir. Bu bile her şeyi anlatmaya yeter. Hangi millete ait olursa olsun güzel bir sanat eserini kim görmezlikten gelebilir ki.