İSTANBUL - İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) Öğretim Üyesi Uzman Diyetisyen Gökçen Özüpek D vitaminin önemine değinerek “Vitamin D’nin yüzde 90’ı güneş ışığı sayesinde sentezlenirken, yüzde 10’u besinlerle alınır (yağlı balıklar, yumurta, süt, vitamin ilave edilmiş margarinler vb.) Deride üretilen veya besinlerle alınan D vitamini biyolojik olarak aktif değildir. Sırası ile karaciğer ve böbrekte oluşan metabolik faaliyetler ile biyolojik açıdan aktif formu olan; kalsitriol molekülüne dönüşür. Bu sayede D vitamini vücudumuzda aktif rol alabilmekte, kemik-kas sağlığı ve bahsetmiş olduğum birçok kronik hastalığa karşı koruyucu görevini üstlenebilmektedir” ifadelerini kullandı.


D VİTAMİNİ ALMAYI HANGİ YİYECEKLER HIZLANDIRIR?


D vitamini almanın bir yolunun da besinlerden geçtiğini belirten Uzman Diyetisyen Özüpek “D vitamini balık karaciğer yağında yoğun olarak bulunur. 100 gr balık karaciğer yağında 10 bin IU (ünite) D vitamini bulunur. 100 gram balıktaki D vitamini, balık yağlı olduğu takdirde 300-1000 UI kadardır. Balık yağı dışındaki doğal yiyeceklerde D vitamini az miktarda bulunmaktadır. En zengin kaynak sayılan karaciğerin 100 gramında 100-400 IU, tereyağında 50-60 IU, sütün bir litresinde 3-10 IU, bir yumurta sarısında 20-100 IU kadar D vitamini bulunur. Sağlıklı yetişkin bireylerde (herhangi bir kronik hastalığı olmayan) güneş ışığının yanı sıra, yeterli ve dengeli beslenme sayesinde her gün 1 yumurta, 2 su bardağı tam süt ya da süt ürünleri, haftada 1-2 kez yağlı balık tüketilmesiyle D vitamini gereksinmesi karşılanır” dedi.


“D VİTAMİNİ OLUŞUMU KİŞİNİN TEN RENGİNE VE YAŞINA GÖRE DEĞİŞİR”


D vitamini oluşumunun kişiye göre değiştiğini belirten Uzman Diyetisyen Gökçen Özüpek “Güneşlenme sırasında D vitamini oluşumu; ışınların dik veya eğik gelmesine, kişinin ten rengine ve yaşına göre değişir. Kış aylarında güneş ışınları eğik açı ile geldiği için D vitamini oluşumunun yetersiz olduğu bilinmektedir. Ülkemizde kış mevsimi dışında her gün 15-20 dakika kadar yüz, el, kol, ayak ve bacakların güneş ışığı ile temas ettirilmesi ile birlikte D vitamininin vücutta aktif forma dönüşmesindeki ilk adımı sağlamış oluruz. Esmer olan kişiler, açık tenli olanlara kıyasla daha uzun süre güneşle temas etmelidir. Ancak güneş ışınlarının dik açı ile geldiği saatlerde uzun süre güneşlenmenin cilt kanseri gelişme riskini artırdığı unutulmamalıdır” diye konuştu.


D VİTAMİNİ NEDEN ÖNEMLİDİR?


D vitamininin vücut için başlıca faydalarını belirten Uzman Diyetisyen Gökçen Özüpek şunları söyledi: “D vitamini kas ve kemik sağlığında çok önemli bir role sahiptir. Kalsiyum ve fosforun bağırsaklardan emilimine katkı sağlamaktadır. D vitamini eksikliğinde raşitizm (çocuklarda kemik yumuşaması), osteoporoz (kemik erimesi), osteomalasia (kemik yumuşaması) gibi kemik hastalıklarının oluştuğu bilinmektedir. Kemik dışında beyin, kalp, mide, pankreas, deri, meme, T ve B lenfositleri (bağışıklık sisteminde temel öneme sahip birkaç farklı türde beyaz kan hücreleri) ve monositlerde (bakteri, virüs ve mantarlarla savaşan bir tür beyaz kan hücresi) vitamin D reseptörü (VDR) bulunmaktadır. D vitamini yetersizliğinde MS riskinin arttığını, D vitamini ile atakların azaldığını bildiren bilimsel çalışmalar bulunmaktadır. D vitamini pankreasta bulunan beta hücrelerini uyararak insülin salınımını artırır.


D vitamini hücre farklılaşması ve çoğalmasındaki etkinliği sebebiyle kanser hücrelerinin çoğalmasını azaltıp apoptozisini (hücre ölümü) uyararak kanser gelişim riskini azaltır. Aynı şekilde kontrolsüz çoğalan hücrelerle belirlenen sedef hastalığının iyileştirilmesinde etkili olduğu bilinmektedir. ‘Renin-Anjiyotensin-Aldosteron Sistemini’ (kan basıncını ve sıvı dengesini düzenleyen hormonal bir sistem) inhibe eder. Renin-Anjiyotensin-Aldosteron Sistemi (RAAS) fazla miktarda çalıştığında; yüksek kan basıncına (hipertansiyon), böbrek hastalığına ve kalp yetmezliğine neden olmaktadır. D vitamininin RAAS sistemini inhibe etmesinin sonucunda hipertansiyon, böbrek hastalığı ve kalp yetmezliği önlenebilmektedir. Yapılan güncel çalışmalarda D vitamini yetersizliğinin obezite oluşumu için risk faktörü olduğu da vurgulanmaktadır”