Sevgili okurlarım merhaba, sabah sahile yüzmeye gittiğimde bisikletimi RTE Yatırım LTD ŞTİ şirketinin önüne bırakıyorum. Kamera sistemlerinden dolayı bisikletin çalınma şansı yok. Geçerken çay içmem için çağırırlar ve oradan buradan sohbetler ederiz. Bu sabah ofiste yabancı misafirleri İran’dan Azeri kökenli Reza vardı. İki yıldır Antalya’da yaşayan arkadaş kısa bir süre içinde Türkçeyi sökmüş mükemmel denecek kadar iyi Türkçe konuşuyordu!.. 

Bay Istıl’ın elemanı sohbet arasında inceden inceye, Türk asıllı Avrupalılara vuruyordu. Konuşurken el kol hareketleriyle negatif olan vatandaşın hal ve hareketlerine vurdumduymazlık yapsam da haddini bildirmem gerekiyordu. Ağırdan almaya ve dinlemeye devam ettim: “Avrupa’da her şey bedava bu ülkeye gelip havalara giriyorlar.” Dedi. 

Hareketlerinin ve söylediklerinin ya farkında değildi ya da bilinçli yapıyordu. Bunu fark eden Reza: “Hangi ülkede olursak olalım hepimiz insanız. Bu kısır tartışmalarımız boşuna hepimizi Allah yarattı. Hollandalı, Belçikalı, Fransız, Alman, Türk fark etmez ben ırklara bakmıyorum, insanların insanlığına bakıyorum. Ayrıca dinlere inanmıyorum. Şu veya bu bahanelerle dünyadaki çıkan savaşlar işte hep bu yüzden çıkıyor. Dinler, dini inançlar bilinçli olarak kullanılıyor. Bu yüzden ben sadece Allah’ın varlığına inanıyorum.” Dedi. 

Bu tartışmaya son sözleriyle noktayı koyan İran’dan Azeri kökenli Reza’nın sözleri anlayana kurşun gibiydi. Anlının ortasından vurulduğunu anlamayan vatandaş: “Anlamadım, sen şimdi Müslüman değil misin? Annen baban İran Azeri kökenli değil mi? İstersen bu konuyu derinine seninle konuşalım yoksa Müslümanlıktan çıkıp Ateist falan mı oldun?” Dedi. 

Hani: “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.” Diyorlar ya… 

Kulaklarının dibinde davul çalsak bu vatandaş anlamayacaktı. Adama açık veya üstü kapalı dersini veren Reza konuyu kapatmak için: “Danimarka’ya vize başvurusu yaptım. İmkanım el verdikçe dünya ülkelerini gezip ufkumu açacağım. Türkiye’de de çok şey öğrendim, İran’dan farklı bir yanı yok. Bu yüzden Avrupa’ya gitme kararı aldım.” Deyip konuyu kapattı. 

Reza’ya hak verdiğime dayanamayan bay Istıl’ın elemanı: “Türkiye Avrupa gibi değil bunu bende biliyorum. Lakin anlamadığım Hollanda’yı bırakıp da neden Antalya’ya geldin? Ya bura ayak uydur ya da geri git.” Dedi. 

On yıldır Antalya’dayım: “Gurbette Yabancı, Memlekette Almancı” tabirini bu şekilde duymak beni incitiyordu. Tartışırken adam gibi adamla tartışacaksın, tartışma bittikten sonrada alıp karşına enine boyuna konuşacaksın. Fakat bu türden zihniyetteki adamlarla ve kadınlarla tartışılmaz, nefes tüketmekse boşunaydı: “İyi o zaman, apartmandaki bazı komşular eline geçen nesneleri binanın etrafına atıyorlar. Kat maliklerinin misafirlerini gözetleyip dedi kodu yapıyorlar. Bende onlara ayak uydurarak senin hakkında olur olmaz sözlerle atıp tutayım mı? Ayrıca bana bir daha el kol hareketi yapma seni döverim ve baban gelse elimden kurtaramaz.” Dedim ve sohbeti sonlandırdım. 

Hatasını geçte olsa fark eden vatandaş, misafirinin yanında mahcup etmeye çalışıyorken mahcup olmuştu. Aynen örnekte olduğu gibi aciz insanların ilk başvuracağı nokta noksanlıklarıyla başlar. Bu hadsizlikle başarıya ulaşmak isteyen bazı yaratıklara başarılar. Karakter yoksunları ne zamandan bu yana karakter sahibi olmuşlar ki? 

Hani: “Ağaç yaşken eğilir.” Diyorlar ya… 

Dünyadaki farklı yaşamlara açık olmayan kendi fikirleri düşünceleri dışında her şeye negatif yaklaşan, yontulmamış odunları yontmaya hiç niyetim yok. Lakin Afyonkarahisar ilçesi Emirdağ’ın Tabandan türküsüne dört kaşıkla mükemmel oynarım. Memleket türküsüne çiftetelli katacaklar varsa geçsin karşıma örnekte olduğu gibi sonuna kadar oynarım. Ülkemdeki negatiflerin neme lazımlığına inden inceye vuruşuna sonuna kadar karşıyım…

Sevgi ve saygılarımla