RÖPORTAJ: Habib BABAR

Türk Sineması’nda 'Zagor' karakterine hayat veren, Yeşilçam'ın emektarlarından, 'Levent Çakır' adıyla tanıdığımız  Şükrü Ocak , Akrobatik yetenekleri sayesinde 200'Ü aşkın filmde rol aldı. Çakır, 1 Mart 1950 tarihinde Edirne’de dünyaya geldi. Aynı yıl, o sırada Erzurum’da askerlik görevini yapmakta olan babası bu şehirde düzenlenen askerî bir tatbikatta yanlış noktaya düşen bir havan mermisi yüzünden şehit olunca, henüz bebek yaşta yetim kaldı. O günlerden ilk gençlik yıllarına kadar da dul annesi Emine Ocak tarafından zor şartlar altında büyütüldü…  Çocukluk ve ilk gençlik yılları Edirne’de geçen Levent Çakır, ilkokulu bitirdikten sonra, babasızlığın da verdiği duygusal eziklik ve arayışlarla, henüz 13 yaşındayken Türkiye’nin dört bir tarafını gezerek gösteriler yapan gezginci bir sirk kumpanyasına katılarak memleketinden ayrıldı. Birbirinden renkli ve yetenekli simâların bir araya geldiği o toplulukta “Kemiksiz Fatma” lâkaplı ünlü ip cambazı Fatma Soydar’ın asistanlığını üstlenen genç Çakır, bu yetenekli kadın ve oğlu Mümtaz Soydar’dan, sonraki yıllarda Yeşilçam’ın en gözde dublör ve aksiyon oyuncularından biri olmasını sağlayacak sayısız tehlikeli numaranın sırlarını öğrenme fırsatını bulacaktı….Filmleri,fotoromanları ile bir döneme damga vuran ve Edirne’de yaşamını idame eden Levent Çakır ile yaptığımız keyifli  sohbetimize buyurun…

YEŞİLÇAM İLE NASIL TANIŞTINIZ?

Çocukluk ve ilk gençlik yıllarım Edirne’de geçti ilkokulu bitirdikten sonra, babasızlığın da verdiği duygusal eziklik ve arayışlarla, henüz 13 yaşındayken Türkiye’nin dört bir tarafını gezerek gösteriler yapan gezginci bir sirk kumpanyasına katıldım. Memleketinden ayrıldım. Birbirinden renkli ve yetenekli simâların bir araya geldiği o toplulukta “Kemiksiz Fatma” lâkaplı ünlü ip cambazı Fatma Soydar’ın asistanlığını üstlendim. Yaklaşık üç yıl boyunca “Kemiksiz Fatma” ve arkadaşlarının gezginci grubuyla birlikte pek çok şehre gidip, oralarda kurdukları çadırlarda akrobatik gösteriler yaptım.1966 yılında da İstanbul’un Beykoz ilçesine geldik.  Buradaki Kumpanya benim  yeni adresimdi. Artık burada gösteriler yapacaktım. Gösterilerden arta kalan boş zamanlarımda İstanbul’un hayallarimi süsleyen semtlerini geziyordum. Yine izinli olduğum birgün Beyoğlu’nun film yapım şirketlerinin ofisleriyle dolu ara sokaklarından birinde yürürken, yapımcı-yönetmen Nejat Okçugil’in dikkatini çektim. Beni yanına çağırdı ve ne işle uğraştığımı sordu. Ona akrobat olduğumu söyledim.Bana bir kartvizitini vererek kısa süre içinde mutlaka kendisine uğramamı tenbihledi. 

HÜSEYİN ZAN’IN KANATLARI ALTINA GİRDİM

PEKİ İRTİBATA GEÇTİNİZ Mİ?

Tabiii…1966 yılından itibaren, o dönemin serüven filmlerinde önce dublörlük yaptım, ardından da dublörlüğe paralel olarak diyalogsuz küçük roller üstlendim, kavgacı karakterleri canlandırmaya başladım. Başarılarım yapımcıların dikkatini çekmişti  “Yeşilçam kavgacılarının koruyucusu ve kollayıcısı” olarak tanınan Hüseyin Zan’ın kanatları altına girdim. 1960’ların ikinci yarısında İstanbul’da bir “dublör ve kavgacı okulu” kuran Zan, Anadolu’dan oyuncu olmak üzere gelen gençler arasından yetenekli bulduklarımı ekibine alarak, onlara serüven sinemasının temel ilkelerini sabırla öğretmekteydim. İlk kamera önü deneyimmi Cevat Okçugil’in yönettiği “Bana Bela Derler” (1966) filminde küçük bir rolde boy göstererdim.1966-1970 yılları arasında, Hüseyin Zan’ın menajerliği ve genel koordinasyonu altında iki düzine dolayında filmde irili ufaklı roller üstlendim.Aynı dönemde, “Üç Namus Bekçisi” adlı yeni filminde (1969) biraz daha vitrin bir rol vermeyi düşünen yapımcı-yönetmen Kayahan Arıkan’ın önerisiyle afişlerde ve film jeneriklerinde gerçek adımı kullanmaktan vazgeçtim, bunun yerine ‘Levent Çakır’olarak değiştirdim.Cüneyt Arkın, Fikret Hakan, Yılmaz Gündüz başta olmak üzere, dönemin en önde gelen yıldızlarına tehlikeli çekimlerde dublörlük yapmayı sürdürdüm. Dahası, bu dönemde yalnızca erkek oyunculara değil, Fatma Girik, Türkân Şoray ve Canan Perver gibi kadın oyunculara da dublörlük yapmamla dünya sinema tarihinde bir “ilk”e imza attım.

ZAGOR SERİSİ İÇİN ANLAŞMA YAPTIM

SİNEMA’DA ASIL ÇIKIŞINIZI NE ZAMAN YAPTINIZ?

1970 yılında, dönemin en üretken düşük bütçeli film yapımcılarından Hasan Tual’in şirketi Tual Film adına çektiğmi iki unutulmaz filmle gerçekleştirdim. Tual Film’in yapım ekibi çizgi roman evreninin gelmiş geçmiş en popüler simâlarından biri olan “Baltalı İlah Zagor” karakterini, İtalya’daki özgün eser sahibi Bonelli Comics şirketine hiçbir bilgi vermeden, herhangi bir telif hakkı ödemesi yapmadan doğrudan beyazperdeye aktarmaya niyetlenmişti. Yabancı çizgi roman karakterlerinin film kahramanlarına dönüştürülmesi furyasının ülkemizdeki öncü yönetmeni Yılmaz Atadeniz’in çektiği “Killing” serisinden o tarihe kadar, Yeşilçam yönetmenleri, üzerlerinde tayt, yüzlerinde de maske olan ne kadar süper kahraman varsa hepsini en az birer kez beyazperdeye taşımışlardı. Zagor da henüz el atılmamış son birkaç karakterden biri olarak, Tual Film tarafından çekilmek isteniyordu. Hasan Tual’in Zagor’a hem fizyonomi, hem de atletik becerim nedeniyle beni tercih etmişti.6 filmlik bir “Zagor serisi” anlaşması yaptım. 

ZAGOR SERİSİ AYLARCA GÖSTERİME GİRDİ

Bütçe sorunlarından dolayı siyah-beyaz olarak çekilen ilk iki “Zagor” serüveni, “Zagor: Kara Bela” ve “Zagor: Kara Korsan’ın Hazineleri”, 1970-1971 sinema sezonunda büyük kentlerin periferisindeki görece daha gösterişsiz kenar mahalle sinemalarında gösterime girdiğinde, elde ettikleri olağanüstü gişe başarısı hem Tual Film’i büyük bir ekonomik darboğazdan çıkartt. hem de benim ismimi   afişlerde ilk kez en üstte yer alan bir yıldız oyuncuya dönüştürdü. Antalya’nın deniz kıyısındaki kırsal bölgelerinde, daha ucuza çıkmaları için hemen hemen aynı oyuncu kadrosuyla ve ardı ardına çekilen bu iki film, ilkel özel efektleri ve bir hayli zayıf hikâye yapılarına rağmen, gerek Türkiye, gerekse Avrupa’da çok sevilen bir çizgi roman kahramanı olan Zagor’un ete kemiğe bürünmüş ilk beyazperde uyarlaması olarak büyük ilgi gördü. Her iki yapım da aylarca Anadolu sinemalarını dolaşarak uzun bir süre gösterimde kalmayı başardı.

BUGÜNE KADAR KAÇ FİLMDE OYNADINIZ?

Bugüne kadar 200'ü aşkın filmde rol aldım. aşrol oyuncusu olarak o değerli jönlerin arasından sıyrılmam için inanın 10 metreden havada saltolarla aşağıya atlıyordum. İkinci kattan direkt betona atlıyordum ve hiçbir tedbir yoktu. Kendim de akrobat olduğum için oynattılar zaten. Buna rağmen omzumda çatlak var bana yadigar kalan. Bel omuriliğim kayık. Öyle bir yerden atlıyorsunuz ki, çizmemin ucuna basmam gerekirken topuğa basıyordum ve omurilik büyük bir darbe yiyordu. Çok sıkıntılar çektik, her şeyi göğüsledik. Biz para için değil, aşk için sevda için filmlerde oynadık.

FİLMDE OYNAMAK İÇİN KESNLİKLE OKUSUNLAR

YENİ JENERASYONU NASIL BULUYOR SUNUZ?

Yeni jenerasyonu çok beğeniyorum. Şimdiki kardeşlerimiz dört dörtlükler. Dizilerde oynayan kızlar, genç çocuklar hepsi okullu. Bütün metni hemen ezberleyebiliyorlar. Çok yetenekliler. Bütün dizilerdeki oyuncuları çok beğeniyorum. Ama Yeşilçam'da ne yazık ki şu an yetişen jön yok. Artık televizyon yıldızları var. Sinema ayrı  bir olay,  televizyon ayrı bir olay. Yeşilçam zaten bitti. Bu kardeşlerimizin hepsinin maddi durumu var. Bizim zamanımızda maddi durumumuz yoktu. Ben cambazken sokaktan alıp başrol oynattılar. Yani şunu demek istiyorum, şu an başrol olabilmek için okulunu, eğitimini göreceksin. Ben bunu herkese söylerim. Tiyatro okuyacaksan tiyatro bölümüne, aktör olacaksan sinema okullarına gideceksin. İşinin hakkını vereceksin. Teknoloji ve sistem tamamıyla değişti. Filmde oynamak için kesinlikle okulunu okusunlar, tiyatro veya sinema bölümünde mutlaka eğitimlerini alsınlar"

YENİ PROJELERİNİZ VAR MI?

Pandemi nedeniyle Edirne’de kalıyorum. Ve bir yere gidemiyorum. İnşallah bu illetten kurtulur.İşlerimize bakarız. Birçok teklif geliyor,dediğim gibi bir yere çıkamıyorum. Yakında İstanbul’a dönüp gelen teklifleri değerlendireceğim.

Bu keyifli röportaj için çok teşekkürler Levent bey

Ben teşekkür ederim Habib bey…