Bugün Önce Vatan Gazetesi olarak çiçeği burnunda bir kadın girişimci, İletişim Danışmanı Serap Öcal ile kariyer serüveninden markalaşmaya, girişimcilikten sağlık sektörüne kadar pek çok konuyu konuştuk. Özel kesitlerden derlediğimiz söyleşimizi siz değerli okurlarımızla paylaşıyoruz…

Serap Öcal kimdir? Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Bana Serap Öcal kimdir dediklerinde, “Kendisini en çok başka insanların mutluluğuna adamış bir elçidir” diyorum. Çünkü, yaptığım işler, bir başkasının kendini doğru ifade edebilmesini ve sonuç olarak hayatını itibarlı bir biçimde devam ettirebilmesini sağlıyor. Toplum tarafından kabul görmüş, sözü dinlenir ve sevilir bir kişi, kurum ya da platform olunabilmesi için iletişim çok önemli bir temel ihtiyaç. 

Kısaca kariyer yolculuğumdan bahsedecek olursak; Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünden onur öğrencisi olarak mezun oldum. Çeşitli kurumlarda sırasıyla muhabir, editör, kurumsal iletişim yönetmeni, koordinatör ve danışman olarak çalıştım. Halen dijital strateji ve sosyal medya kampanyaları geliştirme, dijital PR, konsept ve kampanya çalışmaları, kongre, seminer, toplantı, etkinlik yönetimi multimedia çalışmaları ve danışmanlık konularında çalışmalarını sürdürmekteyim. Üniversitelerde, dernek organizasyonlarında ve kongrelerde multichannel pazarlama, inovasyon, marka yönetimi alanında sunumlar ve bilinçlendirme eğitimleri vermekteyim. Sosyal pazarlama, pazarlama araç ve tekniklerinin ürün ve hizmete uygulanması, kurumsal iletişim faaliyetlerinin önemi konularında bilgi ve deneyimlerini paylaşmaktayım. Ayrıca motivasyon, kişisel gelişim ve farkındalık kazanma konularında ihtiyaç duyan kişi veya kurum çalışanları ile birebir eğitimler gerçekleştirmekteyim.

Mesleğinizi seçmede etkili olan faktörler nelerdir? Çalışmalarınız hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz?

Çocukluğumdan bu yana kendimi ifade edebilme ve iyi insan ilişkileri kurabilme noktasında yetenekli olduğumu farkediyordum. Kompozisyon yazma yarışmalarında dereceler alıyor, minik de olsa hikaye ve şiir kitapları yazıyordum. Edebiyata ve şiire olan bu ilgim gün geçtikçe içimde büyüyordu. Her boş zamanımda dünya edebiyatından eserler okuyordum. Liseye geldiğimde kocaman bir kütüphanem olmuştu bile...

Gazetecilik okuduğum üniversite yıllarıma geldiğimde, bu yazı yazma sevgimi haber veya basın bülteni şeklinde kitlelerle paylaşabileceğim düşüncesi oluştu ve beni çok motive etti. Pek çok dergi ve televizyon kanalında editörlük yaptım. Röportajlar yapmak ve her röportajdan hayata dair yeni birşeyler öğrenmek meslek olarak baktığım “iletişim” çalışmaları benim için adeta bir hobiye dönüştü. Saatlerce aralıksız redakteler, deşifreler ve görsel seçimleri beni hiç yormaz oldu. Mesleğime olan  tutkum bu yıllarda başladı.  

Ardından teknolojinin gelişimi ile  sosyal ağlar, artan toplumsal etkisi ile hayatımızın adeta bir parçası haline geldi. İletişim çalışmaları da bundan nasibini aldı ve şu an doğru stratejinin ve sosyal pazarlamanın içiçe geçmiş formu ile karşımızda. Ben, tüm bu sosyal iletişim ve pazarlama kavramlarına bütünsel bir bakış açısıyla bakılması gerektiğine inanıyorum. Geleceğin ruhuna ayak uydurmak ve geleceğin iş dünyasında var olabilmek için, iletişimi etkin kullanmak gerektiğini düşünüyorum. 

Çiçeği burnunda bir kadın girişimci olarak, serüveninizden bahsedebilir misiniz?

İnsanları mutlu eden işler yaratmayı ve hikayeleştirmeyi çok seviyorum. Kendimi bildim bileli girişimci olmaya yatkındım zaten ama kurumsal firmalarda çalıştığım tüm yöneticilerim de bana “seni kendi yaratıcılığına bıraktığımızda daha iyi işler çıkarıyorsun” diyorlardı”. Bu da beni girişimci olmaya yönlendiren nedenlerden biri diyebilirim. Çalışmalarımda ilk günkü heyecanımı ve amatör ruhumu kaybetmeden elime aldığım her projeyi, olması gereken noktaya ulaştırma noktasında elimden geldiğince destekliyorum. İletişim ve markalaşma sürecinde çalışmalarını yürüttüğüm her projeyi kendi projemmişcesine sahiplenerek yapıyorum. Sahiplendikçe ortaya çıkan başarı sayesinde, yeni projeler de almaya başladım. Birbirini sarıp sarmalayarak büyüyen bu etki benim en büyük iş motivasyonum diyebilirim. 

Genelde girişimcilik hikayelerinde, ne iş kursam diye bir araştırma süreci olduğunu görürüz. Benim hiç böyle bir sürecim olmadı, çünkü ne yapacağımı biliyordum. Benim için gereken resmi işlemleri araştırıp danışmanlık şirketimi kurmam 3 gün sürdü. Yapacağım işin sektörde karşılayacağı ihtiyacı bildiğim ve çok önceden fizibiletesini yaptığım için bu dönemi hızlı atlattım diyebilirim. Ekonomik koşullar herkes için olduğu kadar benim için de zorlayıcı bir faktör. İşimi büyütmek ve benimle aynı heyecanı paylaşacak ekip arkadaşlarımın sayısını arttırmak ise, işin en zor tarafı. 

İşinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Genel olarak çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?  

Her marka kendi hikayesini yazıyor yıllar içinde ve her gün yeni bir satır ekleniyor. Ben bu satırlar arasında seçilen kelimelerin başarı hikayeleri yazabilmeleri için çabalıyorum. Tamamen ekibin içinden biri gibi ama objektif bakış açımı kaybetmeden... Bu butik bir çalışma prensibi ve oldukça yalın bir tarz. Çünkü “iletişim” yapısı gereği, önce doğru ve eksiksiz olarak anlamaktan geçiyor.

İletişimi, bir kuruluşun hedeflediği kitleye yönelik olarak tüm kanallarının etkin ve çalışır durumda olmasına yönelik faaliyetlerin bütünü olarak tanımlayabiliriz. Doğru iletişim ise kurumlar için verimlilik ve markalaşmanın en önemli unsurudur. Çünkü markalaşma; kuruma kalite, güven ve başarı sağlamaktadır. Girişimimin de en büyük amacı, hizmet verdiğim kişi ve kurumlara markalaşma süreçlerinde destek olmak.    

Vizyon olarak, günümüz iletişimini, dijital dünyasını yakından takip ederek, işletmelerde iletişim biçimleri ve etkin iletişim ile kişisel ve kurumsal imajın oluşturulması, korunması ve geliştirilmesi sürecinde hizmet verdiğim markaların en yakın yol arkadaşı olmayı benimsiyorum.  Markalaşma sürecinde birlikte yürüyeceğim yeni dostlarımla da tanışmak için sabırsızlanıyorum.

Bir kadın girişimci olarak, kendi işini kurmak isteyen kişilere ne tür önerilerde bulunursunuz? 

Öncelikle insanın sevdiği işi yapması kadar güzel bir şey olmadığının altını çizmek istiyorum. Ardından kurmak istediği işin, hangi ihtiyaca karşılık vereceği ve bunun pazardaki payını araştırmalarını öneririm. Girişimciliğin dışarıdan görüldüğü kadar kolaymadığını da ifade etmek isterim. Sonuçta çalışan iken hiç tanışmadığınız pek çok fatura ve evrak süreci ile karşılaşıyorsunuz ve artık devlete karşı yükümlülük sahibi oluyorsunuz. 

Kurumsal hayatta çalışmanın kendine göre avantajları oldukça fazla, ancak benim gibi girişimci kafasına sahip kişiler için en yüksek maaş ve en yüksek prim de onlara altın kafes gibi gelecektir. Bu yazıyı okuyup “Tam da beni anlatıyor!” diyenler olacaktır diye tahmin ediyorum. Çünkü, bizler plazalarımıza kapanıp bilgisayar başından kafamızı kaldıramazken, dışarıda mevsimler değişiyor, çocuklar büyüyor ve en önemlisi kendimizi unutuyoruz. İnsanın kendi sosyal hayatından çalmadan da kendi kazancını elde edebileceği bir çalışma düzeni inanın pahabiçilemez.

Kadın girişimciler için bu çok daha önemli bir konu. Hamilelik ve doğum sürecinde mesai saatlerindeki katı kurallar, süreci verimlilikten çok verimsizleştiriyor. Home-office çalışma sistemi ile maksimum faydayı sağlayabileceği halde, haftalık olaağan toplantılar için erkenden ofiste olması gereken anneler bu zorlukları yaşıyor. Ben gelecekte teknolojik toplumlarda, çalışma şekillerinin değişeceğini düşünüyorum. Günümüzde ancak kendi işini kurarak bu sürece çözüm bulabilen kadınların, yeni çalışma düzenleri çok daha mutlu insanlar olacağını düşünüyorum. 

Etkin iletişimden ve doğru stratejiden bahsettiniz. Peki, bir girişim nasıl büyür? İnovasyon bunun neresindedir?

Bir girişimin büyüyebilmesi ve kitlelerce sahiplenilebilmesi için öncelikle çok iyi bir fikri olması ya da mevcut olarak kabul görmüş bir ihtiyaca yönelik bir çalışma sistemi olması gerekiyor. İyi bir fikri olan ancak uygulanabilirlik ve fizibilite açısından çok da iyi planlanmamış çalışmalar maalesef yine başarısızla karşılaşıyor. Planlama bu sürecin başrölünde, ardından da kalite ve inovasyon geliyor. İyi planlanmış, kaliteli ve inovatif bir ürününüz olabilir. Ancak burada da karşımıza kazanç modeli çıkıyor. Planlama kısmında kazanç modeli baştan çok iyi şekillendirilmemiş girişimler de yine emek ve zaman kaybı olup, girişimciyi küstürebiliyor. 

İnovasyon bu süreçte çok önemli bir yere sahip, yapmak istediği iş kolunda yenilikçi ve teknolojiye uyumlu ürün veya hizmet rakiplerinden bir adım önde olacaktır. Tüm bu süreçlerin sonunda girişime marka değeri kazandırma kısmı geliyor. Kaliteli ve ihtiyaca yönelik ürünün doğru tanımlanması ve marka konumlandırması işlemlerinin de titizlikle yapılması gerekiyor. Kendi girişimim de tam da bu süreçte devreye giriyor. Şimdiye kadar pek çok start-up projeye markalaşma hizmeti verdim. Hepsinden yeni bir şey öğrendim ve bu deneyimler bir sonraki projemde verimliliğimi arttırdı. Start-up projelere olan danışmanlığın, kurumsal firmalara olan danışmanlık hizmetinden farkı; pazara tutundurma çalışmalarında daha fazla deneme yanılma yönteminin halen kullanılıyor olması. Yani; “Benim fikrim tutar mı?” ile “Kurumumuzun yeni imaj çalışması nasıl olmalı?” araındaki devasa bir fark bulunuyor. Bu anlamda start-up projelerdeki deneyimlerimi, ürüne dönüşmüş ve pazarlama aşamasına gelmiş start-up projelere aktarmak benim için çok keyif verici.

Sağlık iletişimi çalışmalarınızdan da bahsedebilir misiniz? Diğer çalışmalarınız arasında nasıl bir yere sahip?

Sağlık, benim özel olarak ilgi duyduğum ve profesyonel olarak çalıştığım bir alan. Önceki editöryal çalışmalarım gereği içinde bulunduğum bir sektör. Profesyonel olarak ele alınması gereken, uzmanlık isteyen ve kesinlikle bilgi sahibi olunmadan çalışma yapılamayacak bir alan. Sonuçta tıbbi müdahale amaçlı olarak insana dokunmak söz konusu. Bilinçsizce yapılan her iletişim çalışması bir insan hayatı için tehlike oluşturabilecek nitelikte. Hele ki; sağlık bilgisi almak için doktordan önce arama motorlarına başvurduğumuz, internetin bu denli hayatımızın içinde olduğu bu dönemde, sağlık iletişimi çalışmaları daha da önem kazanıyor. Trend olmak adına, aykırı söylemlerde bulunup, insanları tıbbi çalışmalara karşı duruş ve algı yönetimi yapan kişilere karşı çok dikkatli olunmalı. Sağlık okuryazarlığının arttırılması ve hastaların bilinçlendirilmesi gerekmekte.

Marka ve iletişim çalışmalarında sağlık sektörü, kendini ifade sorunu yaşıyor. Bazı büyük ve kurumsal firmalar ifade sorununu aşsa da, projelendirme noktasında yetersiz kalıyor. Bu anlamda kaliteli sağlık hizmetlerinin ulaştırılması temelinde bütüncül bir strateji oluşturulması gerekiyor. İnovatif yöntemlerle, geleneksel yöntemlerin harmanlanarak ulaştırılması ve bunun yansıtılması gerekiyor. Çünkü dünya ülkeleri nezdinde sağlık turizmi açısından oldukça iyi bir konumdayız. Ülke olarak bu fırsatın değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. 

Son olarak eklemek istediklerinizi rica ederiz.

Katıldığım üniversite seminerlerinde sunumumda paylaştığım ilk cümle şu: “Büyük düşünün. Başarının büyüklüğü, inancınızın büyüklüğüyle belirlenir.” Adım adım küçük başarılar dizisi yaratabilirsiniz. Her yolculuk ilk adımla başlar. Ama gideceğimiz yere ulaşmak için ikinci, üçüncü ve gerekli tüm adımları atmak zorundayız.” Yine Cicero’nun bir sözü ile de cümlelerimi sonlandırmak istiyorum: “Bütün büyük işler, küçük başlangıçlarla olur.”

Biz de Önce Vatan Gazetesi ailesi olarak bizimle yaptığınız bu özel ve içten röportajdan ötürü değerli sanat yüreğinize şükranlarımızı sunar, gelecek çalışmalarınızda başarılar diliyoruz…