Sanat, parayla satın alınmaz ancak sahnelerin tozunu yutarak edinilir…

‘ASUMAN ÇAKIR’

Artist Pakize ile Yeşilçam’ın güzel kadınlarını sahneye taşıyan ünlü Yönetmen ve oyuncu Asuman Çakır ‘Bir oyuncu iseniz tiyatro sahnesi başlangıç noktanızdır.’ Diyor. Bu güne kadar birçok önemli projelerde hem yönetmenlik hem de oyunculuk yapan Asuman Çakır’la biz de önceki gün Önce Vatan Gazetesi adına bir araya geldik. Oyunculuğun gizil perdesini araladığımız özel söyleşimizi siz değerli okurlarımız için derledik… 

Bize kendinizden bahseder misiniz, oyuncu, yönetmen Asuman Çakır’ın kimlik oluşum süreci nasıl başladı?

İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde okurken,  İstanbul Belediye Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’ne de girdim.  O zamanlar eğitim, sanat, çok yönlülük, kültürel alt yapı çok teşvik edilen konulardı. Kimliğinizi, kişiliğinizi oluştururken bunlara bakılırdı. Dolayısıyla formüller belliydi, bilinmeyenin yerine kendi değerinizi koyarak ilerlemeniz gerekiyordu. Sanırım ben de bunu yaptım. İlerlerken duraksadığım yerler de oldu tabi... Ama oralar da kendinizi tanıyıp, keşfetme ve kabul etme yerleri oldu bana göre...

Bugüne kadar birçok önemli projede yer aldınız, oyunculuk serüveniniz nasıl başladı?

Bir oyuncu iseniz tiyatro sahnesi başlangıç noktanızdır. Ben de o zaman Tiyatrokare’de sahneye çıktım. Sonradan da bir okul gibi oldu benim için... Tiyatro konusunda donanımlı bir insan olan Nedim Saban’la birçok oyunda yönetmenlik, dramaturji görevlerini paylaştık. Çok kıymetli bulduğum bana çok şey öğreten diğer çalıştığım yer de İstanbul Erkek Lisesi’dir. Yaklaşık on yıl kadar orada drama dersi verdim. Eğitimciliğe hâlâ devam etmekteyim, Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi’nde drama derslerine giriyorum.

Sizi derinden etkileyen filminiz ya da sahneniz oldu mu?

İlk başrolüm olan, senaryosunu Yavuz Turgul ‘un yazdığı, Şevket Altuğ’ un karısını oynadığım -ki son oynadığı TV dizisidir; “Unutma Beni” benim için unutulmazdır. Her sahnesi ayrı bir değerdeydi... Filmin müziğini de hatırlayanlar olacaktır. 

En büyük ütopyanız nedir? Oyuncunun en büyük rüyası yeni bir karakter midir? Bu işin bir zirvesi var mıdır?

En büyük ütopyam; herkesin sanatın bir dalıyla ilgilenmesi, bir parça anlaması... Bu yönde taleplerinin olması... Sanatın alınıp, satılan bir şey olmasının önüne geçemeyiz belki ama cadde ve sokaklarda sık sık karşılaşılan bir değere dönüşmesini isterdim. O zaman sahne sanatlarında da yeni şeyler denemekten korkmazdık. 

Artık belli koşullarla karşılaştıktan sonra rüya görmez oluyorsunuz... En iyisi oyun sahneye koyarak başka bir oyuncunun hayalini gerçek yapabilirsiniz... 

Bu işte zirve diye bir şey tabi yoktur; olsaydı, oynamadığımız karakter veya dönem, yönetmediğimiz oyuncu, yazmadığımız hikâye kalmamasıyla olabilirdi.

Kendi tiyatronuzu kurdunuz, bu süreç nasıl gelişti, bu işin meşakkati?

Yukarıda da dediğim gibi artık hayalleriniz, rüyalarınız koşullarla yüzleştikçe pek kalmıyor. Tiyatromu kurarken doğrusu bir hayalin peşinden gidip de oldurmuşluğum hissi içinde değildim. Biraz da görev gibi önümüze düştü. Eğitim konusundaki birikimimi yönlendirebileceğim bir mekân sahibi olmakla beraber başladı her şey... Tiyatro oyun provaları için de uygun bir ortamdı burası... Şu anda Devlet Tiyatrosunda Alyoşa adlı oyunla birlikte oynadığımız. Yeni Yüzyıl Üniversitesi dekanı çok değerli Prof. Erhan Tuna’nın yönettiği ve oynadığı bir Oğuz Atay oyunu için verdiğimiz yapım desteği bizi cesaretlendirdi.  Hemen sonrasında da Derya Arıkan’la beraber Balkonda Sanat Prodüksiyonu kurduk.  Benim daha önce yazdığım oyunlarımı bakanlık desteğiyle de hayata geçirdik. Seyirciye ulaşmak, salon kiraları, vergiler... Kolay süreçler değil. Kısaca şunu söyleyebilirim maddi ve manevi bir birikiminiz yoksa evet, çok meşakkatli.

Artist Pakize ile ilk defa yönetmen koltuğuna oturdunuz, yönetmenliğin oyunculuğa yansıyan yönleri var mıdır?

İşin doğrusu yazıp da oynamayı düşündüğüm bir oyunda iyi bir yönetmene teslim olmak işin en şahane bölümü olurdu benim için...  Sonuçta oyuncu olarak kendimi oyunun tam içinde hissetmek istiyordum. Ama burada da bütçe konusuyla karşı karşıya kaldığımız için iş başa düşmüştü... Öncesinde de yönetmenlik denemelerim olmuştu. Yalnız oyunculuk kökenli olduğum için yazılan oyun da oyun yönetimi de bir oyuncu elinden çıktığı belli olurdu bana göre,  bu durum da benim hiç hoşuma gitmiyordu. Sonuçta seçeneğim kısıtlıydı ve kendim yönettim. Oyuncularımı çok iyi seçmiştim, provalarda onlara özgürlük alanları bırakarak ilerledim, oyun üç ayı aşkın zamanda çıktı ve beğenildi. 

Artist Pakize de bizleri alıp adeta bir Yeşilçam klasiğine sürüklüyorsunuz. Karakterleri oluşturmada ve hikâyenizi oluşturmada hangi duyguları yaşadınız?

 Yeşilçam filmlerin hikâyelerinde genellikle dört ana tip de kadın görürüz. Baktığınız zaman bunlar birer arketiptir. Zaman içinde bu tipler ortak bir bilinç oluşturmuştur toplumda.   Ben de bu tiplere sadık kalarak aslında Pakize’nin hikâyesini anlattım. Pakize’nin sinema dünyası biraz da bizim algımız gibidir. Biz de Pakize’yizdir biraz da... Hoş Pakize’nin cesareti, meydan okuması çok az insanda mevcuttur.

Yeşilçam’ın güzel kadınlarını sahneye taşımak zor olmadı mı?

 Oyuncu seçiminde yetenekli, eğitimli olmasının yanı sıra güzel olmalarını da göz önüne almak zorunda kaldık. Bu da kolay bir süreç değildi. Oyun yetmişlere atıf yaptığı için kostüm ve makyajla da oyuncularımızın güzelliğine güzellik kattı.

Tescilli bir oyuncu olarak sabah uyandığınızda ruhunuzda mesleğinizin ağırlığını hissediyor musunuz?

Herkes gibi kalkıyorumdur. O akşam ilk oyun akşamıysa ya da gala ise biraz kaygılı olabilirsiniz. Genel olarak mesleğiniz için düzenli ve sağlıklı bir yaşamı seçmişseniz kendinizi iyi hissedersiniz. Ben de öyle yaşamaya çalışıyorum.

Oyuncu olmaya ilk ne zaman karar verdiniz? İlk oynadığınız ya da okuduğunuz oyun?

Bir karar sonucu olmuş bir şey değil...  Bu tür yaşamsal konularda o tarafa doğru sanki bir güç sizi çeker.  İlk okuduğum oyun Çehov’ un Martı’sıydı. Çok genç olmama rağmen Nina’dan çok Arkadina karakterinden etkilenmiştim. 

Aileler genelde çocuklarının mimar, mühendis gibi bir mesleği olsun ister. Oyunculuğu hayatınızda nasıl bir yere koyuyorsunuz?

Ailem hiç bir zaman sanatla uğraşmama karşı olmadı, o yönden şanslı bir çocuktum.  Mesleğimle uğraşırken ya da yaparken sancılar yaşayabiliyorsunuz. En çok da ülkenin sosyal ve ekonomik dalgalanmaları çok belirliyor. Oyunculuk mesleğini seviyorsanız ona göre yaşamak zorundasınızdır. Yukarıda da değindiğim gibi daha düzenli, dikkatli yaşamalısınız. Yemenize, içmenize, uyku düzeninize, sporunuza zaman harcamalısınızdır. Galiba mesleğinizi hayatınızı bir yerine koymuyor, hayatınızın kendisi mesleğiniz oluyor. Hep o durumun içinde oluyorsunuz, farkındalık ve eğitim hali...

Oyuncu olmaya karar verdiğinizde ailenizin tepkisi?

Desteklediler. 

Dizi, sinema projelerinde özellikle oynama istemediğiniz bir karakter var mı?

Özellikle oynamak istemediğim bir karakter var mıdır diye hiç düşünmedim. Karşınıza çıkan karakterler, tanıştığınız insanlar gibi oluyor. Önce onları hiç tanımazsınız sonra giderek tanımaya ve anlamaya başlarsınız. Hayatta nasıl ki kimse sıradan, basit değilse rolde de değildir. Herkes kendi hayatının başrolündedir. 

Kamera karşısına geçmeden önce uyguladığınız belli ritüelleriniz var mı?

Sadece vücut ısıtma alıştırmaları yaparım. Sadece karakteri düşünürüm. Ancak televizyon dizisi için kamera karşısına geçtiğinizde zamana karşı yarışıldığından, sahneler bazen provası bile yapılmadan çok çabuk çekilip biter.  Pek bir şeye vakit bulamayabilirsiniz. Özellikle uzun çalışma saatleri yaşayan sette çalışan kardeşlerimizi daha fazla yormamak için bazen de çektiğimiz sahneyi tekrarlamadan geçtiğimiz olur. 

Hiç düşünmeden kabul ederim dediğiniz bir rol var mı?

Daha çok kim yazmış, kim yönetecek, soruları benim için önemli olur...

Birlikte oynamak istediğiniz oyuncu veya oyuncular var mı?

Mesleğini hakkıyla, severek, isteyerek yapan oyuncularla oynamak isterim.  Abartılmış, starlaştırılmış, disiplini, etiği olmayan kişilerle oynamak zorunda kalmayı istemem...

Bir oyuncuda mimik ve vücut dili ne kadar önemli?

Oyunculukta İlk öğrenilen şey; oyuncunun enstrümanı, sesi ve vücududur. Dolayısıyla vücudunuz ve sesinizle sahnede veya kamera karşısında varsınız. Bu demek değildir ki, o zaman çok hareket, çok mimik yapacağım. Vücudunuzla veya mimiğinizle hiç bir şey yapmasanız da bir şey yapmış sayılırsınız. Buna da oyuncu oyununa göre kendisi karar verir. 

Mesleğinizin ne tür zorlukları ve keyifli yanları vardır?

Oyunculuk belli bir süre içinde icra edilen bir iş olmasına rağmen, yaşamınızı ona göre idame ettirirsiniz. Sıkça yüzünüze makyaj yaptırmak zorunda olmak, ışığa maruz kalmak, iklim koşullarına göre değil de sahne veya set koşullarına göre yaşamak, kalabalık ortamlarda olmak, göz önünde olmak gibi zorlukları olduğu gibi çalışırken bir şey üretiyor olmanın verdiği haz, yaptığınız şeyin tamamen sizden kaynaklı ve biricik olması, insanlardan gördüğünüz ilgi, dünya görüşünüzün mesleğinizle genişlemesi keyifli yanlarından...

Sanat dünyasında bir şeyleri değiştirme şansınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Sanat anlayışının bir şey üretmekle yakından ilgili olduğunu bunun duygusal bir iş olduğundan daha fazlasının çalışma ve akılla bağlantılı olduğunu yaymaya çalışırdım. 

Örnek aldığınız bir oyuncu tiplemesi?

Hocam Yıldız Kenter’in azmi ve inadı...

Bu sektörde bayan oyuncu olmanın ne tür zorlukları var?

Toplumun kadın anlayışı neyse sektörde de değişmiyor...

Ülkemizde sanata ve sanatçıya yeteri kadar değer verildiğini düşünüyor musunuz?

İnsana, hayvana kısaca canlıya değer verdiğiniz zaman zaten konunun hayıflanacak noktası kalmıyor. 

Günümüzde sizce insanların sanata ilgisi ne durumda , özellikle gençlerin..

Yaşam koşullarının ağırlığından dolayı kimsenin çok fazla takip ettiğini söyleyemeyiz, genellikle televizyona hapsolmuş bir toplum var... Ama gençlerin koşulları zorlaması gerektiğine inanıyorum. Öğrencilerime son bir yıl içinde izlediğiniz veya dinlediğiniz bir performanstan söz edin dediğimde çok az sayıda öğrenci çıkması düşündürücü tabi... 

Sizce oyuncu adayları nasıl bir yol izlemeli. Deneyimlerinizden yola çıkarak önerileriniz var mı?

Öncelikle gerçekten de yeteneğinin olup olmadığını öğrenmesi ve tabi eğitim almaları... Dünyayı takip etmeleri, klasik romanlar okumaları, hayatın içinde olmalarını öneririm... 

Biz de Önce Vatan Gazetesi ailesi olarak bizimle yaptığınız bu özel ve içten röportajdan ötürü değerli sanat yüreğinize şükranlarımızı sunar, gelecek çalışmalarınızda başarılar diliyoruz…