MHP’li KALYONCU: MHP Olarak İklim Değişikliği İle İlgili Projelerimiz Hayata Geçmekte, Projelerimiz Uygulanmaktadır!

ÖNCE VATAN HABER MERKEZİ

Milliyetçi Hareket Partisi İzmir Milletvekili Prof. Dr. Hasan Kalyoncu iklim değişikliği ile ilgili konuştu. 

TBMM Genel Kurulu’nda Küresel İklim Değişikliğinin Etkilerinin En Aza İndirilmesi, Kuraklıkla Mücadele ve Su Kaynaklarının Verimli Kullanılması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu görüşmelerinde söz alan Milliyetçi Hareket Partisi İzmir Milletvekili Prof. Dr. Hasan Kalyoncu’nun konuşmasından başlıklar şöyle;

İklim Değişikliği İçin Küresel Düzeyde Tutarlı Bir Politika İzlenmiyor!

İnsan faaliyetleri ve özellikle sanayileşme sonucu ortaya çıkan çevre sorunlarının teknolojik önlemler ile ortadan kaldırılabileceği düşüncesiyle 1970’lerden bu yana sürdürülebilir kalkınma yaklaşımları ve politikalar geliştirilmeye başlanmıştır. Ancak gelinen noktada ekolojik krize çözüm bulmak açısından geliştirilen teknolojilerin yeterli gelmediği net olarak görülmektedir.  Özellikle gündemimizdeki iklim değişikliği konusunda Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Paris İklim Anlaşmasına rağmen, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri artmaktadır. Bunun nedeni iklim değişikliği konusunda küresel düzeyde tutarlı bir politika izlenememesi, sürecin daha da kötüleşmesine neden olmaktadır. 

Dünya kaynaklarını kısıtlama olmaksızın kullanarak sanayileşmiş olan bugünkü zengin ülkeler, halen sera gazı emisyonu üretiminde şampiyon durumundadır. Gelişmekte olan ülkeler ise refah düzeylerini yükseltmek için uğraşırken sera gazı salınımlarını da artırmaktadır. Birleşmiş Milletler bünyesinde gerçekleştirilen küresel iklim değişikliği müzakerelerinde, sera gazı emisyonlarını kimin, ne kadar azaltacağı, bunu ne zaman yapacağı, iklim değişikliğine uyumun maliyetini kimin karşılayacağı ve ne kadar ödeyeceği konuları taraflar arasında halen tartışmaya ve mücadeleye neden olmaktadır. Doğanın yıkımı ve küresel iklim değişikliği sorunları, insan kaynaklı ve liberal ya da neoliberal politikaların ürünü olduğu ortadadır.  Bu bağlamda batılı düşünürlerin dile getirdiği biyopolitika veya ekopolitik kavramları gündeme gelmiş ve bilim adamları tarafından çeşitli görüşlerle desteklenmiştir. Bu bakış açısıyla, sadece insanın değil tüm canlı varlıkların yaşama hakkını gözetmek gereklidir. 

Neoliberal politikaların ve küreselleşmenin ortaya çıkardığı, insanın ve doğanın sınırsızca kullanımını içeren süreçleri tersine çevirecek ekopolitik yaklaşımlar, disiplinler arası bir anlayışla üretilmeli ve bunlar atmosferdeki karbon miktarının iklim sisteminde şiddetli değişimlere yol açmayacak seviyede tutulmasını sağlayan nitelikte olmalıdır. 

Hem tarihsel sorumluluğa sahip gelişmiş ülkelerin hem de sera gazı azaltımı yükümlülüğü bulunmayan gelişmekte olan ülkelerin bu süreçte sorumluluk almaları önemlidir. Bizim milli hafızamız ve inanç dünyamız birbiriyle uyumlu şekilde doğayı insana ve insanı da devlete emanet edilmiş bir değer olarak görür. Böylelikle dünyaya da bir uyum ve çözüm programı sunabiliriz. Türkiye olarak iklim değişikliği sorununu önemseyip alınacak çok yönlü tedbirler konusunda eylem planları hazırlanmış olmamız oldukça önemlidir. 

Türkiye, Ekolojik Bir Medeniyet Projesine Öncü Olmalıdır!

Çevre sorunları ve iklim değişikliğine uyum çalışmalarında kurumsal, finansal, teknik kapasitenin yükseltilmesi ile kamu kuruluşları arasında eşgüdümün geliştirilmesi sorunları bugün de varlığını korumaktadır. Keza sürdürülebilir enerji, enerji verimliliği ve temiz enerji teknolojilerine yönelik çabalar ile iklim değişimine uyum çalışmalarının bütünlük içinde dikkate alınması gerekmektedir. Bu alanda sağlanacak ilerleme ile Türkiye, ekolojik bir medeniyet projesinin öncüsü olma kapasitesine sahiptir. 

Yeşil Ekonomi Kapitalizmin Sömürü Aracı Haline Gelmiştir!

Ülkemizde sıklıkla bir an önce emisyonun sıfırlanması hedeflerinden bahsedilmektedir. Oysa ülkemiz, hem tarihi sorumluluk hem de güncel etki açısından emisyon hacmi olarak çok düşük seviyelerdedir. Biz emisyonu sıfırlasak dahi, küresel ısınmayı durdurmuş olmayacağız ama ülkemiz iklim değişmelerinden en fazla etkilenen ülkeler arasında yer almaya devam edecektir. Bunun sebebi; bugün yaşadığımız olumsuz durumların sorumlusu ve Paris anlaşmasına imza atmış olan bazı ülkeler kuzey kutbuna varıncaya kadar dünyanın her yerinde yoğun şekilde fosil yakıt aramaya, madenler ve diğer yer altı kaynaklarını hızla ele geçirmek için gelişmemiş ülkelerde sömürüye devam etmeleridir. Ayrıca aynı gelişmiş ülkeler tüm bu faaliyetleri yaparken nükleer denemeler, uzay çalışmaları gibi alanların emisyonunu göz ardı ederek hayvancılıktan kaynaklı emisyonu gündeme getirmektedirler. Trajikomik olan yan ise aynı zamanda yapay et konusu dünya gündemine oturtulmasıdır. 

Bir taraftan Avrupa Yeşil Mutabakatı ve sınırda karbon vergisi uygulamaları gündemi işgal ederken, gelişmiş ülkeler üretimlerini yoksul ülkelere kaydırmış ve güncel emisyon sorumluluklarını bu ülkelerin hanesine yazarak kendi yükümlülüklerini azaltma yoluna gitmektedir ve yeşil ekonomi de kapitalizmin sömürü aracı haline gelmektedir.

İklim Değişikliği Kirletici Devletler ve Küresel Aktörler Tarafından İhmal Edildi!

İklim değişikliği akşamdan sabaha yaşanan bir şey değildir ve adım adım ve hızlanarak bugüne gelinmiştir. Bu gidişin önünün alınması gerekirken kirletici devletler ve küresel aktörler tarafından sürekli ihmal edilmiştir. Hali hazırda uluslararası müzakerelerde güzel sözler içeren raporlar, hatta anlaşma ve sözleşmeler üretilirken ipe un sermeye devam ediliyor. Fakat bu süreçte doğaya yaptığınız müdahalelerin sonuçları daima tahmin edilemezdir. Bu sebeple biz, Türkiye olarak emisyon azaltımı uygulamalarını hayata geçirirken bu değişimin etkilerini daha az zararla karşılayacak önlemleri almalıyız. 

Obruk ve Müsilaj Oluşumları, Göllerde Kuruma ve Su Miktarında Azalma Ülkemizde  İklim Değişikliğinin Oluşturduğu Sonuçlardandır!

Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin fiziksel etkilerinin yol açacağı sonuçlardan bazıları güvenilir ve yeterli gıda temininde güçlük, toplumsal gerilimin artışı, kullanılabilir suya erişilememesi, ticaretin azalması, insan sağlığının bozulması, yoksulluğun artması, göçlerin artışı ve artan asayiş sorunlarıdır. Türkiye de iklim değişikliği kökenli bu etkilerden vareste değildir. Ülkemizdeki obruk oluşumları, müsilaj oluşumu, göllerde kuruma ve su miktarında azalma buna örnek olarak gösterilebilir. 

MHP Olarak İklim Değişikliği İle İlgili Projelerimiz Hayata Geçmekte, Projelerimiz Uygulanmaktadır!

Milliyetçi Hareket Partisi olarak konu ile ilgili kanun teklifleri ve çeşitli öneriler vererek iklim değişikliği ile mücadele sürecinde aktif rol aldık. Meclis’te kabul edilen Araştırma Komisyonu Raporunda da bu düşüncelerimiz büyük oranda yer almıştır. 

Ayrıca Milliyetçi Hareket Partisi olarak, iklim değişikliğinin ülkemize etkilerini azaltmak amacıyla iklim değişimine bağlı olarak ürün desen değişiminin planlanması ve hayata geçirilmesi, istilacı türler ve patojenlerle mücadele, ekolojik köprüler, su kuyularının kontrol altına alınması, yeraltı barajları, toprağın değil bitkinin sulanmasına yönelik kapalı ve basınçlı sistemlerin yaygınlaştırılması, yağmur suyu hasadı, ekosistem değişimlerine ve oluşabilecek olumsuzluklara karşı önlemler dahil olmak üzere tarımdan turizme, sanayiden şehirciliğe, enerjiden milli savunmaya kadar bir çok alanda sorunları ortaya koyduk ve çözüm önerilerini sunduk. Bu önerilerin bir kısmı hayata geçirilmiş ve tarafımızdan uygulamalar da takip edilmektedir. Komisyon raporunda henüz uygulamaya geçmemiş ve önlemler paketi olarak ele alınması gereken birçok konu da ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır.

Yeşil Ekonomi Hayata Geçirilmeli!

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim siyaset yapmamızın birincil motivasyonu önce ülke ve millete hizmet edebilmektir. Bu sebeple iklim değişikliğinin etkilerinin en aza indirilmesi konusunda kısa, orta ve uzun vadeli planların yapılması gerektiğini ifade ediyor ve bu planların da alternatifli şekilde öngörülmesi gerektiğine dikkat çekiyoruz. Yeşil ekonominin hayata geçirilmesi için hükümet ve yerel yönetimler eşgüdüm içinde hareket etmeli ve özel sektör de kendi üstüne düşen sorumlulukları yerine getirmelidir. Bu çerçevede yerel yönetimler mevzuatında düzenleme yapılması, çevre kirliliğine ve iklim değişikliğine karşı mücadelede teknik kapasite, denetim ve yaptırım yetkilerinin güncellenmesi gerekmektedir. Giderek artacak çevre felaketlerine karşı, şehirlerimizin dirençli hale dönüştürülmesi için belediyeler sorumluluklarını yerine getirmelidir. Yerel yönetimlerin yatırımlarında iklim değişikliği etkilerine karşı dirençli, tolere edilebilir düzeyde karbon emisyonu üreten teknolojilerin kullanılmasına öncelik vermesi önemlidir. 

İklim değişikliğine karşı tedbirlerden doğrudan belediyelerin görev alanında olanların başında su meselesi gelmektedir. Kentlerimizde kanalizasyon ve yağmur suyu toplama sistemleri ayrıştırılmalı, geri dönüşümün oranı azamiye çıkarılmalı, atıklar kaynakta ayrıştırılmalı, vahşi depolama yapılan çöp alanları ıslah edilmelidir. Şehir parkları ve yeşil alanlarda kullanılan sulama teknikleri modernize edilmeli ve yağmur hasadıyla elde edilen ya da geri kazanılmış sular kullanılmalıdır. Şehirlerimizde yutak alanların genişletilmesi konusunda da yerel yönetimlerin inisiyatif alması gerekmektedir. Yaşanan fırtına ve hortumlar göstermiştir ki, yapıların şiddetli hava olaylarına karşı dayanıklı hale getirilmesi zaruridir. Dolayısıyla çatı yapım teknik ve araçları gözden geçirilmeli, antenler, reklam tabelaları gibi portatif yapıların güvenli hale getirilmelidir.  

İklim değişikliği yeryüzünde her bölge ve ülke için farklı risk ve tehditler taşıdığı için ve her ülkenin uyum kapasitesi ve kırılganlığı farklı olduğu için yakın zamana kadar topyekûn bir güvenlik sorunu olarak algılanmamıştır. İklim değişikliğinin güvenlik boyutu değerlendirilirken farklı bölgelerin farklı etkileri yaşayacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle ülkemiz açısından milli güvenlik alanında olası etkiler ve alınacak önlemler gecikmeden planlanmalıdır. Göç kafileleri sınıra dayanınca düşünmeye vakit olmadığını fiilen yaşadığımızı unutmamak gerekir. Ancak iklim değişikliğinin etkilerini ekonomik öncelikli algılamak yeterli değildir. Millî Savunma Bakanlığı da konuyu milli güvenlik boyutunu gözeterek etkin şekilde ele almalıdır.

İklim Değişikliğine Karşı Ekolojik Güvenlik Sağlanmalıdır!

İklim değişikliğinin doğrudan ekosisteme ve canlı türlerine yönelik tehditleri “ekolojik güvenlik” olarak adlandırılmaktadır. İklim değişikliği hayvancılık açısından ele alındığında, hayvanların üreme ve ölüm oranlarına etkilerinin, arıcılığa ve arı ile bağlantılı olarak tozlaşmaya etkisi ve diğer böcekler üzerine ne gibi etkileri olacağı değerlendirilmelidir. Meselenin tozlaşma yönüyle tarıma ve doğal bitki örtüsü üzerine olası etkileri özellikle incelenmelidir. Ayrıca iklim değişikliği sonucu bitkisel ürünlerin yanı sıra tıbbi ve aromatik bitkiler ile endemik bitkileri de etkilemesi beklenmelidir. Bu konuda araştırma, değerlendirme ve planlamalar yapılmalı ve üreticilerin bilgilendirilmesi ve eğitilmesi sağlanmalıdır. İklim değişimine bağlı olarak rüzgârlarda değişim sonucunda yaşanan aşırı hava olayları, enerji üretim sistemleri ve enerji iletim altyapıları için de tehdit haline gelmektedir. 

Yeni iklim şartlarına ayak uydururken yaşanan uyum sorunu güvenlik sorunudur, beslenme sorunudur, su sorunudur, enerji sorunudur. Bunların kendi içlerinde ve ülke düzeyinde koordinasyonu icap etmektedir. Koordinasyon eksikliği, bizi hem kaynak israfına, zaman kaybına ve standarttan yoksunluğa götürmektedir. Bu çerçevede çevre, iklim değişikliği, su ve orman konularının idari açıdan yeniden bir çatı altında toplanması ertelenemez bir gereklilik halindedir. Her bir yerel yönetim, her bir belediye kendi yetki ve sorumluluk alanında kendi karar süreçlerini işletip kendi uygulamalarını yapmaktadır.

İklim değişikliğine uyum için alınacak önlemler arasında; tarım sektörünün kuraklıklara karşı dayanıklılığının artırılması; daha fazla depolama ve alt yapı yönetimi yoluyla sel risklerinin azaltılması; su kaynaklarının bütüncül yönetimi, enerji üretimi, şehirleşme, kentlerde ısı alanlarının belirlenmesi, rüzgâr koridorlarının oluşturulması ve ekosistemlerin korunması gibi önemli konular yer almaktadır.