İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Ayvalık ilçesinde bulunan Vilayetler Evi'nde düzenlenen Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü Merkez ve Taşra Teşkilatı Hizmetiçi Eğitim Semineri Programına katıldı. Türkiye’nin hareketli ve dinamik bir coğrafyada bulunduğunu söyleyen Bakan Soylu, köklü devlet geleneğinin, sivil toplum alanında da modern zamanlarla uyumlu bir miras ve kültür bıraktığını söyledi. Sivil toplum alanının gücünün, özgürlükler alanı olması ve kendine ait bir etki alanı olduğunu vurgulayan Bakan Soylu, "Bilhassa bizim gibi, yoğun terör ve vesayet faaliyetlerinin olduğu bir ülkede, bu alanın korunması meselesini daha da önemli hale getirmiştir. Bu alanı istismar etmek isteyen yapılara, buraya sızmak isteyen ve burası üzerinden vesayete destek olmak isteyen yapılara karşı uyanık olmak, bir şekilde sivil toplum alanının güvenliğini, buradaki demokrasi ve özgürlüğün güvenliğini sağlamak durumundayız. PKK sivil toplum alanını istismar etmeye çalıştı. FETÖ sivil toplum alanını istismar etmeye çalıştı. Aşırı radikal gruplar, marjinal yapılar sivil toplum alanını istismar etmeye çalıştı” ifadesini kullandı.

PKK’nın Türkiye içerisinde finans kaynağı bulmakta zorlanmasında temel sebeplerden bir tanesinin belediyeler olduğunu belirten Bakan Soylu, ayrıca sivil toplum örgütleri üzerinden hem parayı hem insan kaynağını devşirmesinin engellendiği söyledi. Soylu şöyle devam etti:

"Aynısı FETÖ. Hakkari’de veya Şırnak’ta kurulmuş henüz 1 yıllık olan, sözde çocuk veya kadın derneklerine Norveç, Danimarka, bilmem ne krallığı veya Türkiye içerisinde bulunan birtakım büyükelçilikler, bizimle hiç ilgisi olmayan İskandinav ülkelerinden, 1 milyon euro veya 900 bin dolar gibi blok bağışların gitmesini, üstelik sadece bir yıl gitmesini, öncesinin ve sonrasının olmaması. Yani 1 yıl olan bir bağış öncesi olmayan, sonrası olmayan, bunun kesintili bir şekilde veya hiç olmadığı şekilde bir kere gündeme gelmesi başka bir eylemin işaret fişeğidir. Tam da PKK’nın yığınak yaptığı bir zaman diliminde gitmesini, kim acaba hangi normal gerekçeyle izah eder. Belki meşruiyet aramaya çalışanlar kendilerine bir gerekçe bulurlar. Keza, yakın zamanda basında da yer almıştı. ABD’den Chrest diye bir vakıf, bizim ülkemizdeki 18 adet medya kuruluşu ve araştırma merkezine toplam 1.3 milyon dolar yardım yapmış. Dernek ve vakıfları anladık diyelim, bir medya kuruluşuna niye ABD'den yardım gelsin? Onun gelişmesini istiyor demek ki. Çok mu yardımseverler? PKK’nın 6-8 Ekim olaylarında yakıp yıktığı mahalleleri onarırken niye kimse bize 5 kuruş göndermedi? Görevlendirme yaptığımız belediyeler yol yaparken, park yaparken, kültür merkezi yaparken, köprü yaparken, çocuklara oyun alanı yaparken niye bu Amerika’dan, Avrupa’dan, İskandinav ülkelerinde 5 kuruş para gelmedi. Biz İdlib’e yardım kampanyası düzenlerken, Afrika’da su kuyuları açarken ne hikmetse bu ülkelerden hiç kimse bizi arayıp, ‘5 Euro da biz gönderiyoruz’ demedi. Bu Chrest Vakfı’nın Türkiye’deki yazar, çizer takımı, eşek yüküyle para alıp da, bu ülkenin yöneticilerine küfredip, aşağılamaya çalıştılar. Ben onların neler yazdıklarını son 4 yılda tamamen çıkarttırdım. İnsan olsalar utanırlar. Ama onlar insan değiller. Elin oğlu seni parasıyla kullanacak, seni ülkene ve ülkenin attığı bütün adımlara karşı istediği gibi söz söyletecek. Bu ülkenin bayrağına, bu ülkenin değerlerine değil; başka ülkelerin değerlerine tabi olacaksın, sonra da adın aydın gazeteci, yazar olacak. Ciğerleri 5 kuruş etmez, karakterleri 5 kuruş etmez insanlar bunlar. Hakikaten öyle. Avrupa’dan, Amerika’ya kadar tüm batı, eurolarını, dolarlarını LGBTİ derneklerine akıttılar. Yani Türkiye’nin bir eksiği bu muydu? Neden, aile yapımımızı tarumar etmek için. Değerlerimizi ortadan kaldırabilmek için. En demokratik, en özgürlükçü ve en katılımcı alanımızı kullanmaya çalıştılar. Keza FETÖ; aynı yöntemleri bu sefer ters bir akışla kullandı. Buradan toplayıp, kadınların bileziklerine varıncaya kadar toplayıp, yurtdışındaki kasalarına gönderdiler. Bylock yazışmalarının deşifresini hatırlıyorum. Milyon dolarlar havada uçuşuyordu. Bir tanesi  ‘Ne kadar verelim?’ diyor, ötekisi diyor ki, ‘Ne kadar gerekiyorsa, ne kadar isterlerse’ diyor. Sınır yok. Kurdukları veya sızdıkları farklı yapılarla, öğrenci yurtlarından derneklere kadar her yerden, teşbihte hata olmaz, her yerden bunu yapmışlar. Bir hortum gibi çekmişler. Dolayısıyla bizim, sivil toplum alanındaki bu kapasiteyi doğru tahlil edip her türlü istismardan, örgütsel faaliyetten, bu ülkenin güvenliğine, ahlakına yönelik bir hazırlık içinde olanların yuvalanmasından korumamız lazım."

'3600 EK GÖSTERGE BİZİM TAAHHÜDÜMÜZDÜR'

Bakan Soylu, 3600 ek göstergesi ile ilgili yaptığı açıklamada "Bugün yine Sayın Kılıçdaroğlu birtakım ifadeler kullanmış. Polisimizin 3600 meselesi üzerinden güya eleştiri yapacak. Doğrudur, 3600 ek gösterge bizim taahhüdümüzdür. Taahhüdümüzün de sonuna kadar arkasındayız ve gerçekleştireceğiz. Bundan herhangi bir şekilde sarf-ı nazar etmemiz elbette ki mümkün değildir. Bu sözümüzü yerine getirmek için de Sayın Cumhurbaşkanımızın da talimatıyla arkadaşlarımız çalışıyorlar. Ancak; lafa buradan girip, son yıllardaki başarılarıyla huzurumuzu, güvenimiz en üst düzeye çıkaran Türk polis teşkilatını siyasetin içine çekmek, onu siyasetin bir aracı gibi göstermek, Kılıçdaroğlu’na da yakışmamıştır. Doğru bir yaklaşım değildir. Yıllarca bu tahrikleri orduya yaptılar. Türk Silahlı Kuvvetlerine, kahraman ordumuza. Artık bu alışkanlıkları bıraksınlar. Fitne siyasetini bıraksınlar. Bunun üzerinden de yine İstanbul’daki eski İnönü Stadyumu'ndaki saldırıdan dolayı PKK’nın katliamında şehit olan polislerimiz oradaki diğer şehitlerimizle alakalı da çok abest bir cümle kullandı. Beni de itham ederek, ‘Bu paranın üzerine çöktüler’ dedi. Böyle bir şey söz konusu değil. Bizim çok nazik yerimizdir burası. Şehit aileleri, gazilerimiz, gazi ailelerimiz için biz her şeyimizi feda etmeye hazırız. Onların evlatları ve kendileri bu ülke için her şeyi feda ettiler. Bunu böyle ucuz bir siyaset malzemesi haline getirmenin, edepten yoksunluk olduğunu düşünüyorum. İki Sayın Kılıçdaroğlu, biz dünyanın da, öteki dünyanın da hesabını yaparız. Allah’a hamdolsun. Şehitlerimizin, şehitlerin bize emaneti olan şehit ailelerimizin, gazilerimizin ve gazi ailelerimizin her zaman emrine amadeyiz. Ne ihtiyaçları varsa da Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla sadece bu meselede görevli olan ben ve benim arkadaşlar değil, tüm devlet emrine amadedir."diye konuştu. 

KILIÇDAROĞLU’NA SERT ÇIKTI

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na eleştirilerini sürdüren Bakan Soylu şunları söyledi:

"Biz bir yere çökmüş değiliz. Ama biz senin nereye çöktüğünü biliyoruz. Sen FETÖ’nün kasetiyle bir partiye çöktün ve hala devam ediyorsun. Bunlar yanlış işlerdir. Bu alanlara girmek doğru bir yaklaşım değil, ucuz siyaset manevralarıdır. Kahraman polisimize, 'katil polis' diyenlerle iş birliği tutan ben değilim. Sen ve senin arkadaşların. Polis devleti deyip, polisimizi tahkir etmeye çalışan da ta senin zihniyetinin anlayışıdır. Bizim anlayışlımız değildir. Demişim ki ‘Polisimiz kendi görevini para için yapmaz.’ Çünkü polis şerefli bir meslektir. Karakterli, vatansever bir meslektir. Hiçbir anne baba oğlunun kaç para maaş aldığına bakmaz. Onun giydiği üniformanın namusuna, şerefine ve onuruna bakar. Herkesle konuşurken de oğlunun polis olduğunu o büyük onuruyla ve gururuyla konuşur. Sizin mahallede bunlar anlaşılmaz. Ne demek istediğimi sizin mahalle anlayamaz. Sayın Kılıçdaroğlu, senin konuştuğun adamlar da anlayamaz. Burada özellikle ifade etmek isterim ki, bu konuların her birinde, her birimizin özellikle yorumlanmasında, değerlendirmesinde çok dikkatli olması gerekir. Bu tip değerlendirmelerin yapılması toplum nezdinde, millet nezdinde yapılırken sorumlulukla yapılması gerekir. Bu düşüncenin içerisindeyim. Doğru Türk polisi PKK’yı sevmez, DHKP-C’yi sevmez, uyuşturucu tacirlerini sevmez. Çünkü yıllarca bu yapılarla mücadele etmiştir, şehitler vermiştir. Dolayısıyla PKK ve PYD’nin siyasi sözcüsü olan yapıları meşrulaştıranları da, meşrulaştırmaya çalışanları da DHKP-C’lileri hapishanede bir kahraman gibi ziyaret edenleri de sevmez. Eylemlerinde ‘katil polis’ diye slogan atanları alkışlayanı da Türk polisi sevmez. Polisin hakkını savunacaksa, önce onun sevmediklerinden kendini sıyırsın, oradan bağımsızlığını kazansın, ondan sonra da söyleyebileceği sözü varsa söylesin. Hem bu yapılarla dirsek temasında olacaksın, hem PKK’nın siyasi koluna ‘meşrudur’ diyerek arka çıkacaksın, hem de dönüp bu alanı istismar etmeye çalışacaksın. Tekrar söylüyorum. Bu meslekler şeref, haysiyet ve vatanseverlik mesleğidir ve bu konuda elbette ki hep birlikte bu anlayışı istismar etmek isteyenlere karşı da bu alanın istismar edilmemesini hatırlatmak bizim en temel sorumluluğumuzdur.”