ANKARA - MHP lideri Devlet Bahçeli, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamada bulundu. Bahçeli, terör örgütlerinin ekonomik baskılar, yaptırım tehditleri, siyasi oyunlar, diplomatik şantajlar, darbe girişimleri ile Türk milletini haklı davasından geri döndüremeyeceğini bildirdi. Türkiye'nin bölgesinde parlayan yıldız, uyanmış dev olduğunu kaydeden Bahçeli, küresel ve bölgesel senaryo yazanların karşısında 82 milyonun tek yürek olduğunu kaydetti.

'TERÖRİST FAALİYETLERİ ETKİSİZ HALE EGTİRMEK İHTİYAÇTIR'

Bahçeli, Türkiye'nin egemenlik haklarıyla birlikte toprak bütünlüğünü savunmak, uluslararası hukuktan doğan meşru imkanları kullanmak suretiyle terörle mücadelesini kararlılıkla sürdürdüğünü kaydederek, "Suriye'nin kuzeyinden kaynaklanan ve milli bekamızı tehdit eden terörist faaliyetleri odağında karşılayıp etkisiz hale getirmek ülke güvenliği ve jeopolitik zaruretler açısından büyük bir ihtiyaçtır. Aynısını Pençe 1 ve Pençe 2 operasyonlarıyla Irak'ın kuzeyinde icra ettiğimiz bilinen bir husustur. Kaldı ki Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla da güney sınırlarımız boyunca inşa edilmek istenen terör koridorunu stratejik noktalarından yardığımız sarih bir hakikattir. Vatanımızın güvenliğini, yüksek tehdidin yeşerdiği alanları kurutarak, hain ve haşaratın üreyip yuvalandığı çukurları kapatarak temin etmek yegane seçenektir" dedi.

'MEMNUNİYET VERİCİDİR'

Sınırların emniyete alacak şekilde inşa edilecek 'güvenli bölge planlaması'nın bu nedenle kaçınılmaz bir zaruret olduğunu belirteren Bahçeli, şöyle konuştu:

"30 ile 35 kilometrelik bir derinlikte kurulacak bir güvenli bölge yalnızca Türkiye'yi değil, bölgeyi de güvenceye kavuşturacaktır. Bu çerçevede ABD askeri heyetiyle 23 Temmuz'da yapılan ilk tur temasların ikincisi 5 Ağustos'tan itibaren başlamış ve 7 Ağustos'ta tamamlanmıştır. Suriye'nin kuzeyinde ABD ile koordineli bir şekilde kurulması düşünülen güvenli bölgeye ilişkin yapılan müzakerelerde Müşterek Hareket Merkezi'nin en kısa sürede Türkiye'de kurulması konusunda uzlaşmaya varılmıştır. Ülkemizin güvenlikle ilgili kaygılarını telafi edecek tedbirlerin alınacak olması, bu konuda mutabık kalınması memnuniyet vericidir. Temennimiz yeni bir oyalama sürecine tevessül edilmemesidir. Müşterek Hareket Merkezi'nin kurulmasını müteakiben güvenli bölge, Türkiye'nin haklı ve meşru taleplerine göre tesis edilmelidir. Derinliği ve genişliği Türkiye'nin tezlerine, güvenlik ihtiyaçlarına uygun şekilde gerçekleştirilmelidir. Güvenli Bölge, terör örgütü PKK/YPG'nin güvenliğini değil, Türkiye'nin güvenliğini muhafaza etmelidir. ABD müttefiklik ahlakıyla çelişmemelidir. Bu ülkenin PKK/YPG'yi kanatlarının altına alarak ulaşacağı hiçbir yer yoktur. Güvenli bölgenin kurulmasıyla birlikte ülkemizdeki Suriyeli sığınmacılar için yeni bir hayat ve iskânın ortamı süratle hazırlanmalıdır. Türkiye, sığınmacıların en temel insani ihtiyaçlarını karşılamak üzere imar, inşa ve bayındır faaliyetlerini yapacak donanım ve yeterliliktedir. Bu güvenli alanın denetim ve kontrolü de Türkiye tarafından sağlanmalıdır. Böylelikle Türkiye'de kucak açıp misafir ettiğimiz Suriyeli sığınmacılar için yeni ve emniyetli bir hayatın temeli kazılmış, ilk adımı atılmış olacaktır."

'ABD YPG'YE SİLAH VERMEKTEN VAZGEÇMELİ'

Bahçeli, ABD'nin Türkiye'yi anlaması ve saygı duyması gerektiğini, terör örgütleriyle arasına kalın ve kesin mesafeler koyması gerektiğini vurguladı. "YPG'ye silah ve cephane sevkiyatından mutlaka vazgeçmeli, yanlıştan dönmelidir" diyen Bahçeli, şunları söyledi:

"Onurlu bir devletin terör örgütlerinden medet umması, teröristlerle ittifak içine girmesi akıl, adalet ve ahlakın tümden inkârıdır. Güvenli bölge kurulmasıyla ilgili iddia edilen müspet gelişmeler ABD'nin lütfu değildir. Türkiye'nin haklı olduğu bir konuda hakkını yedirmesi, bunun yanında taviz vermesi asla düşünülemeyecektir. Müzakerelerin uzaması, güvenli bölgenin derinlik mesafesiyle ilgili görüş ve yaklaşım farklılıkları, terör örgütü PKK/YPG'ye elbette zaman kazandırmıştır. 30 Temmuz 2019 tarihli Milli Güvenlik Kurulu Kararı'nda vurgulandığı gibi,  Suriye sınırı boyunca var olan otorite boşluğunun ülkemizi hedefine alan tehdide dönüştüğü, bölgenin terör örgütlerinden temizlenmesi amacıyla bir barış koridorunun inşası gündeme alınmıştır. Türkiye güvenli bölge talep ve tasavvuruyla huzurun, güvenliğin, istikrarın, barışın, bütünlüğün, kardeşliğin yanında; bölücünün, zalimin, hainin, cani emellerin karşısında olduğunu göstermiştir. Yanıbaşımızda terör devleti kurmayı aklından geçirenler unutmasınlar ki; son nefesimize, son neferimize kadar direniriz, alayının aklını alır, heveslerini kursaklarında bırakırız. Şehit oluruz, ama Türkiye'yi böldürmeyiz."

CHP, HDP VE İYİ PARTİ'Yİ ELEŞTİRDİ

Bahçeli, CHP'nin Fırat'ın doğusu için barışçı yaklaşımlar ve diyaloglar önerdiğini kaydederek, bu tutuma tepki gösterdi. Bahçeli, "Söylenmek istenen nedir? Hangi barışçı yaklaşımlar izlenecektir? Nasıl bir diyalog kurulacaktır? PKK/YPG'yle masa mı kurulsun, CHP bunu mu istiyor? Fırat'ın doğusunda ihanet var, rezalet var, düşman var, Türk'e kefen biçen alçaklar var. Bunlarla ilgili ne tür bir diyalog teklif ediliyor? Bu nasıl bir acziyettir, nasıl bir köhneliktir, nasıl bir zafiyettir? HDP'li temelsiz şahıs ise savaş politikalarından vazgeçilsin diye utanmadan çağrı yapıyor. Bu köksüz, Kürtlerle barışmanın yolunu arayın diye fitne yayıyor. Kürt kökenli kardeşlerimizle küslük yoktur ki barış olsun. HDP Türk ve Türkiye düşmanlarının içimizdeki sızıntısıdır. CHP'den bu sızıntıdan beslenen siyasi sızıdır. İP'ten bahsetmeye gerek bile yoktur, çünkü hepsi aynı zillet çuvalının dibinde kaynaşmış, kucaklaşmıştır" şeklinde konuştu.

'BU NASIL BİR HAKTIR?'

Bahçeli, 11 Ocak 2016 tarihinde bin 128 akademisyenin imzasıyla, 'Bu suça ortak olmayacağız' bildirgesinin yayımlanması ile ilgili olarak ise, şöyle konuştu:

"Takip eden süre içinde nihai imzacı sayısı 2 bin 200'ü aşmıştı. Yurt içinden ve yurt dışından sözde akademisyen ve entelektüellerin imza attığı PKK bildirisinde sokağa çıkma yasakları eleştirilmiş, devlet katliamcı olarak gösterilmişti. Anayasa Mahkemesi de İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 4 Nisan 2018'de verdiği kararda hak ihlali olduğunu, 26 Temmuz 2019 tarihinde açıklamıştır. Anayasal düzeni yıkmak için kan döken, eylem yapan bir terör örgütüne destek olan sözde akademisyenlerle ilgili verilen cezaların neresinde hak ihlali vardır? Bunlar haklı değil, haysiyetsizdir. Bu nasıl bir haktır? Bu halde hak nedir, nasıl tarif edilecektir? Hainlerle ilgili hak ihlali kararı verenler maşeri vicdanda vebal altındadır. Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararıyla hakkın doğasına zarar vermiştir. Terörün, terör destekçiliğinin, devlete katliamcı iftirasının tanımı hezimettir, zillettir, rezalettir, hıyanettir. Geldiğimiz bu aşamada Anayasa Mahkemesi'nin bu hak ihlali kararına ilk derece mahkemesinin riayet etmemesi adaletin ruhuyla çelişmeyecektir. Hakkı inkâr eden, hakikate dirsek çeviren, halka zulmeden bir alçalmanın hakkı da yoktur, hukuku da yoktur. Var diyenlerin bu milletin arasında yeri olmayacaktır."

'İP'TE ÜLKÜCÜNÜN YERİ YOKTUR'

1 Ağustos 2019 Perşembe günü tarihi bir çağrıda bulunduğunu ve partisinden bir sebeple ayrılarak İYİ Parti'ye katılanları kucaklaşmaya davet ettiğini hatırlatan Bahçeli, bu çağrının geniş yankı uyandırdığını kaydetti. "Yaptığım çağrıya küstahça ve kahkahayla cevap verenler günü geldiğinde son gülenin iyi güleceğini ağlayarak, rezil rüsva olarak öğreneceklerdir" diyen Bahçeli, şunları söyledi:

"Siyasetin doğası gereği bazen küslük, bazen kırgınlık, bazen de kızgınlık yaşanabilmektedir. İP'te milliyetçi ve ülkücünün yeri yoktur. Hakikaten de İP'in yönetiminin bunu teyit etmesi, ülkücüleri kenara itmesi hazin bir vakıa olarak karşımızdadır. İP kozmopolit, icazetli, fikirsiz, hedefsiz, sadece MHP'den intikam almak üzere kurulmuş hastalıklı siyasi bünyedir. Ülküsü olanın, Ülkücüyüm diyenin İP'te işi olamaz."