12 Eylül 1980 darbesinden sonra yaklaşık 10 yıl cezaevinde kalan 26. Dönem MHP Sakarya Milletvekili Zihni Açba, darbe dönemlerindeki acı tecrübelerin bir daha yaşanmaması için toplumun hafızasının canlı tutulması gerektiğini söyledi.

İstanbul Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi Makine Mühendisliği son sınıf öğrencisiyken darbeden yaklaşık 4 ay sonra "ülkücü" olduğu gerekçesiyle çeşitli suçlamalarla gözaltına alınan Açba, 132 gün süren sorgunun ardından 6 yıl yargılandı.

Bu süreçte kendisine isnat edilen 34 cinayetin 32'sinden beraat eden ve iki davadan aldığı idam cezası müebbet hapis cezasına dönüştürülen Açba, 8 yılı Mamak Askeri Cezaevi olmak üzere yaklaşık 10 yıl mahkumiyet hayatı yaşadı.

Üniversite sıralarından sonra sorgu odalarının işkence dolu karanlığıyla ve oradan da cezaevlerinin soğuk duvarlarıyla tanışan Açba, 1991'in Nisan ayında özgürlüğüne kavuştu.

Yaşadıklarını, "mağduriyetten öte gurur vesilesi" olarak nitelendiren iki çocuk babası Açba, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 12 Eylül 1980'de yaşananların asla unutulmaması gerektiğini söyledi.

"132 gün sorguda kaldım"

Açba, 12 Eylül kimliğinin kendisini düşman, hain, terörist ilan etmesinin kendisi için gurur kaynağı olduğunu ifade ederek, "Kendi adıma ve mensubu olduğum ideolojik kimlik adına, 12 Eylül darbesini yapanların beni kendilerine hasım kabul etmelerinden dolayı ciddi bir gurur duyuyorum." diye konuştu.

Açba, "komünist örgütlere karşı yapıldığı görüntüsü verilen darbeyle ülkücü camiaya urgan geçirilmeye kalkıldığını", Alparslan Türkeş'in dışında idam talepleriyle yargılanan başka bir siyasi kimliğin olmadığını savunarak, "12 Eylül'ün, bir ucu Amerika bir ucu Rusya olan kutuplaşmanın hedefindeki coğrafyada, milli direncin temsilcisi yapıya karşı olduğunu düşünüyorum." dedi.

Darbe döneminde İstanbul Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi Makine Mühendisliği son sınıf öğrencisi olduğunu belirten Açba, şunları anlattı:

"12 Eylül'ün rekoru bendedir, 132 gün hem emniyet hem de Milli İstihbarat Teşkilatı'nda sorguda kaldım. Yakalanmadan önce 72 kiloydum, cezaevine girerken ise 47. 132 günde 72 kilodan 47 kiloya indik. 132 gün süre içerisinde akla gelebilecek ne kadar insanlık dışı muamele varsa... 12 Eylül öncesinde İstanbul'da faili belli olmayan ne kadar öldürme, yaralama olayı varsa önce 'Bunu sen mi yaptın?', arkasından 'Bunu sen yaptın?' şeklinde sorgulama yapıldı."

Açba, 132 gün sonunda o zamana kadar bulunamamış 34 faili meçhul cinayetin azmettiricisi veya asli faili olarak mahkemeye sevk edildiğini aktararak, "6 yıl yargılama sürdü. 6 yılın sonunda 34 cinayetin 32'sinden beraat ettim, ikisinden müebbete dönüştürülen idam cezalarına çarptırıldım. 8 yılı Mamak'ta olmak üzere Türkiye'nin değişik cezaevlerinde cezamızı yattık. Tabii emniyette gördüğümüz kötü muamele, işkenceler, cezaevlerinde başka bir hal almaya başladı. Mamak Askeri Cezaevi'nde türlü baskılar, şunlar, bunlar.. Nihayetinde 1991 Nisan ayında hürriyetimize kavuştuk." ifadelerini kullandı.

"1979'da kurgulanan darbe geciktirildi"

12 Eylül'de 2. Ordu Komutanı'nın sarf ettiği "darbe ortamının oluşması için bir yıl bekledik" cümlesinin, aslında darbenin bütün özünü ifade ettiğini aktaran Açba, "Darbeyi şekillendirenlerin, darbe ortamının olgunlaşabilmesi için yani vatandaşın 'artık yeterse yeter, kim gelirse gelsin, ne olursa olsun' deme noktasına, bezginlik noktasına gelebilmesi için belki de 1979 yılında kurguladıkları darbeyi 1980'e kadar geciktirmeleri, Türkiye genelinde yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine, yaralanmasına, yetim kalmasına, mağdur olmasına göz yummanın itirafıdır. 12 Eylül, böyle bir anlayışın üzerine kurulmuş darbedir." değerlendirmesinde bulundu.

Açba, 12 Eylül'ü "Cumhuriyet ahlakının yozlaştırılması sürecinde bir milat olarak kabul ettiğini", FETÖ'nün ilk adımlarının da bu dönemde atıldığını dile getirdi.

"Yasal müdahale olabilecekken ülke yönetimine el konuldu"

Darbe öncesinde ideolojik kamplaşmanın en üst düzeyde yaşanır hale geldiği ya da getirildiği bir ortamın oluşturulduğunu aktaran Açba, şunları kaydetti:

"Rusya'nın komünist ideolojisinin yayılmacı zihniyetiyle terör örgütlerinin Türkiye'de hayatın içerisine girmesi, bütün meslek gruplarının, eğitim dallarında ortalığı karıştırması ve şiddet olaylarını arttırması sonucu, okullarda özellikle üniversitelerde milli refleks olarak 70'ler sonrasında çıkan milliyetçi düşünceye sahip Ülkü Ocakları mensupları, bu terörün içerisine ağır tahriklerle çekilmek istenmiştir. Belirli bir süre buna karşı direnç gösterildi ancak zaman zaman uluslararası istihbarat örgütlerinin tahrikleriyle ve de nereden geldiği bilinmeyen terör saldırısı, silahlı saldırı, bombalama, kundaklamayla ülke anarşi, terör ortamının içerisine sürüklenmiştir. Buna ne yazık ki devlet organları da adeta göz yumar bir tavır içerisine girmiş, özellikle 1977-1980 yılları arasında terör olayları artmıştı. 12 Eylül 1980'in önüne devletin bir takım yasal müdahalesiyle geçilebilecek iken, 12 Eylül sabahında bir anda ülke yönetimine el koyuldu."

"PKK bir anda gündeme geldi"

Açba, 11 Eylül 1980'de birçok olayın yaşandığını, gençlerin katledildiğini, 12 Eylül sabahı ise terörün bıçakla kesilmiş gibi bittiğine dikkati çekerek, "Halkta terörün bittiğine dair rahatlama oluşurken, bir yandan da ülkede yavaş yavaş başka bir dönem başlatıldı. 1978'de kurdurulduğu bilinen PKK, 1982 yılında bir anda gündeme geldi." ifadesini kullandı.

Darbelerin bir daha yaşanmaması için toplumun hafızasının canlı tutulması gerektiğini söyleyen Açba, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"12 Eylül ve benzeri girişimler, emperyalist güçlerin oluşturdukları projeler, bu coğrafyaya yönelik hayallerinin ürünleridir. Bugüne kadar olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Önüne geçmenin tek yolu, bu toplumun hafızasını canlı tutabilmektir."