Günümüzde sıcakların etkisiyle hepimiz suyun önemini daha çok kavramış gibiyiz. Yakın gelecekte suyun sadece bireyler için değil, ülkeler için de çok daha önemli bir unsur haline geleceği muhakkaktır. Bu durum Türk dünyası için de geçerlidir. Hatta suyla ilgili meselelerin Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin geleceğini olumsuz etkileme potansiyelinin yüksek olduğu uzmanlar tarafından dile getirilmektedir.

Çünkü, bölgenin su ve enerji kaynakları dengesiz bir şekilde dağılım göstermektedir. Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan enerji kaynakları bakımından zenginken, su kaynaklarında komşularına bağımlıdır. Tacikistan ve Kırgızistan ise su kaynakları bakımından zengin ancak petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynakları açısından yetersizdir.

Bu sebeple ülkeler arasında bazı önemli sorunlar ortaya çıkmaktadır. Örneğin Kırgızistan’ın yazın barajlarda su toplayıp kışın enerji üretmek için bıraktığı nehir suları Kazakistan'da hem kuraklığa hem de sellere neden olmaktadır.

Prof. Dr. Giray Saynur Derman Orta Asya ülkelerinin arasında bütüncül bir işbirliğinin kurulamamasına dikkati çekmekte ve her ülkenin su sorununu nehir kıyısı devletlerinin çıkarlarını düşünmeden tek taraflı olarak çözmeyi hedeflediğine işaret etmektedir. Bu ülkelerin her biri sorunlara ortak çözümler aramaktan ziyade kendi sorunlarını kendi çözme eğilimi göstermektedir.
 
Tacikistan ve Kırgızistan, kronik hâle gelen enerji sorunlarını çözmek amacıyla kendi HES projelerini gerçekleştirmeye öncelik vermektedir. Bu meyanda Tacikistan’ın güneyindeki Rogun hidroelektrik santralini, Kırgızistan’ın da Kambarata santralini tamamen hayata geçirmek için çaba sarfetmektedir. Burak Çalışkan “Orta Asya’da Su Sorunu: Çözüm Mümkün Mü?” başlıklı yazısında ciddi bir finansal yatırım gerektiren bu projelerin tam kapasite çalışmaya başlaması hâlinde, diğer bölge ülkelerinin bu durumdan olumsuz etkileneceğine dikkati çekmektedir.

Orta Asya’da su sorunları yeni değildir.  Sovyet döneminde de bu sorunlar vardı ancak Moskova’nın koordinasyonuyla sorunlar çözülmekteydi. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ortaya çıkan su sorununu çözmek için bölge ülkeleri bir araya gelerek 1992 yılından itibaren çeşitli anlaşmalara imza attılar. Ancak aradan 30 yıldan fazla bir zaman geçse de bu anlaşmalarla kalıcı bir çözüm üretilemedi.

Bölge ülkeleri sorunun çözümü için uluslararası antlaşmalarda da yer aldılar. Örneğin, Özbekistan, Türkmenistan ve Kazakistan 1992 Helsinki Sınıraşan Kaynakların ve Uluslararası Göllerin Korunması ve Kullanılması Sözleşmesini imzaladılar.  Belgede yer alan şu ifadeler yol göstericidir: "...Sınıraşan nehirlere sahip taraflar, üzerinde mutabık kalınan politikalar, programlar ve stratejiler çerçevesinde eşit ve karşılıklı yarar temelinde ikili veya çok taraflı anlaşmalar akdederek işbirliği yapacaklardır."

Ayrıca küresel mutabakat, tüm devletlerin uluslararası nehirlere erişimde eşit haklara sahip olduğunun altını çizmektedir. Tüm bunlara rağmen ülkeler içinde yer aldığı antlaşmalardaki taahhütlerini çeşitli sebeplerden ötürü yerine getirmemektedirler.

Uzmanlar Sınıraşan Nehirler Anlaşması'na uyulmaması ve anlaşmazlıkların devam etmesi halinde ekoloji ve güvenlik meseleleri başta olmak üzere büyük sorunların bölge ülkelerini beklediğine işaret etmektedirler.

Ekolojik sorunlarda en trajik olanı bazı göllerin kuruma ihtimalidir. Örneğin yeterli su alamaması halinde Balkaş Gölü'nün büyük bir bölümü kuruyup sadece üçte biri kalabilir. Rusya’dan gelen Ural ve Volga nehirlerinin sularının çekilmesi halinde ise Hazar Denizi de Aral Denizi gibi kuruyabilir.

Öte yandan Çin Halk Cumhuriyeti’nin İrtiş Nehri'nden su tüketimini her geçen yıl arttırması da endişelere yol açmaktadır. Bu devam ederse, uzmanlar 2050 yılına kadar İrtiş'in küçüleceğini ve Kazakistan’daki Zaysan ve Bukturma göllerinin de Aral Denizi ile aynı kaderi paylaşacağını öngörüyorlar. Demek ki, bölgede ekolojik sorunları önlemek için yapılan anlaşmalara ülkelerin uymasını sağlamak için vakit geçirmeden harekete geçilmesi önem arz etmektedir.

Diğer yandan, Orta Asya'daki su sorunu, bölgesel istikrarı tehlikeye atacak potansiyel bir araç olarak da görülüyor. Bölgenin güvenliğine yönelik bu risk, hakimiyet iddialarından ve hem ülkeler arasındaki hem de ülke içindeki anlaşmazlıkları çözmek için askeri önlemlere başvurma eğiliminden kaynaklanmaktadır. Bu konuya uzun süre çözüm bulunamaması, bölgede ülkeler arası işbirliğini engelleyen ve devletlerin sosyo-ekonomik ve siyasi ilerlemesini potansiyel olarak sekteye uğratan önemli sonuçlara yol açabilir.

Prof. Derman’ın “Orta Asya’da Su Sorunu ve Çevre Güvenliği” adlı yazısında belirttiğine göre, bölgeye nüfuz etmek isteyen güçlü uluslararası aktörler; başka Rusya ve Çin'den talep edilecek projelerle, bölgeyi kontrol etmek isteyebilir ve kurgulayabilir. Bölgede önemli miktarda enerjinin varlığı da düşünüldüğünde bölge büyük güçlerin oyun alanına dönüşebilir ve Orta Doğu'da tanık olunan çatışmalara benzer senaryolar ortaya çıkabilir.

Diğer bir tehlike de bölge ülkelerinin çözümü barışçıl ve diplomatik yolların dışında arayarak kendi aralarında düşmanlıklara varan anlaşmazlıklara düşmesidir.

Tüm bunlar dikkate alındığında gün geçtikçe önemi artan su meselesinin bir an evvel çözüme kavuşturulması elzemdir. Çözüme giden yolların en başında Orta Asya devletlerinin altyapılarını gözden geçirerek sorunları uluslararası hukuk prensipleriyle çözmeye öncelik vermesidir. Daha da kalıcı ve etkili olanın kendi aralarında bölgesel işbirliğini güçlendirmenin yollarını aramak olduğu söylenebilir.

Prof. Derman’a göre, Türkistan ülkeleri suyolları gibi dini ve kültürel köklerinin de aynı kaynaktan beslenmesi sebebiyle karşılıklı yarar sağlayan ticari bağları ve birbirine bağlılığı güçlendirerek birlikte projeler geliştirmeli ve dış müdahalelerin önüne set çekmeye çalışmalıdır.

Sovyet döneminde Türkistan’ın bağımsızlığı için mücadele eden büyük devlet adamı Mustafa Çokay da bir asır önce Orta Asya ülkelerinin bölgesel sorunlar ve dış tehditler için bir Türkistan Birliği’nin kurulmasını gerekliğine işaret etmişti. Bölge ülkeleri arasında sağlam bir ittifakın kurulması su sorunu başta olmak üzere siyasi, ekonomik ve kültürel alanları da kapsayan çeşitli sorunların çözümünde önemli bir adım olacaktır.