TÜRK’ÜN, TÜRK MİLLETİNİN TARİHE DAMGASINI VURAN KENDİNE HAS NİTELİKLERİ NELERDİR?

 Değerli Türk Tarihçisi ve Türk Dili Araştırmacısı İsmail Hami Danişment’e göre Türk’ün tanımı:  

 .Türk, namusludur, ulvi seciyelidir. (yüksek karakterlidir) Kendisine nasıl muamele edilmesini isterse, kendisi de başkalarına öyle muamele eder. Bu hususlarda cins ve mezhep ayrımı yapmaz.

. Türkler, İslamiyet’in men ettiği sarhoşluk, kumar, düello, kibir ve azamet, cimrilik, kıskançlık, oburluk, hiddet ve şiddet, tembellik, koğuculuk (insanların arasını bozmak için laf getirip, götürmek) ve zina gibi edepsizliklerden, hayâsızlıklardan, alçaklıklardan tamamıyla uzaktırlar.

. Türkler çok yaşarlar, az hasta olurlar.

. Türkler mertlik, sözde sebat ve ahde vefa (verdiği sözde durma) gibi yüksek faziletlere (erdem, iyi ahlak, iffet) sahiptirler.

. Türk çocukları başka ülkelerdekilere benzemezler.

. Türkler millet olarak kendilerini diğer milletlerden üstün gören bir milli gurura sahiptirler.

. Türkler âlicenaptırlar. (yüce gönüllü, cömert…)

. Türkler vakurdur (ağırbaşlı, onurlu) ama kibirli değildirler.

. Türkler kanaatkârdır, tutumludur.

. Türkler, hayırsever insanlardır.

. Türkler, hükmetmeyi severler.

. Türkler, ailesine bağlıdırlar.  

 (Bk. Kaynakça-15)

 Tarih biliminin yaşayan efsanelerinden Tarih Profesörü, Sn. Tuncer Baykara ise; Türk’ün o kendine has niteliklerini bakın nasıl tanımlamıştır:

. Türk edepli, terbiyeli, akıllı ve temiz kalplidir, azimlidir, hoşgörülüdür, tedbir sahibidir.

. Türk yerini yurdunu çok sever. Ondan ayrı düştüğünde orasını her zaman özler.

. Türk sağlam yapılıdır, cesurdur, kahramandır. İyi savaşır. Türk ancak korkulması gerekenden korkar. Türkler iyi savaşçı oluşları sebebiyle, bütün Orta Çağ boyunca, dünyanın en seçkin askerlerinden sayılmışlardır.

. Türk temiz kalplidir, açık sözlü ve açık yüreklidir. Onun bazen ‘’saf’’ ve ‘’sade-dil’’ olarak ifade edilen bu dört güzel özelliği; zamanla yadırganacak, adeta ‘ahmak’ gibi bir anlama kadar gidecektir.

. Türk namusludur, güvenilir insandır.

. Türk teşkilatçıdır; dolayısıyla itaatin, emir komutanın ne olduğunu bilir. O yalnız olduğunda iyi bir önder olduğu halde, başında kendisinden daha üstün yetenekli birisi olduğunda ona severek itaat eder.

. Türk zayıf ve acizleri korur. Savaş zamanlarında korkunç bir muharip görünümünde ise de; o barış zamanlarında en sakin insandır. Bu zamanlarda gelene, gidene yemek yedirir-içirir, yardım eder.

. Türk tabiatın içinden geldiğinden, küçük yaşlarından itibaren hayat kavgasına alışmıştır. Hayatın, yaşamanın zorluklarını bilir ve onları çözmeye yatkındır.  Arap bilim adamı Cahiz’in dediğine göre: ‘’Türk, eli kolu bağlı olarak bir kuyuya atılsa, mutlaka bir çaresini bulup kurtulur.’’ Belki de bu sebepten, daha doğuştan iyi mücadeleci ve kavgacıdır.

. Türk gerçi kimi zaman rahata kavuşunca gevşer, hatta komşularının etkisinde kalır. Ama çok geçmeden kendi özelliklerine dönmesini bilir.

. Türk, çoğunlukla et yemekle birlikte sağlık bakımından bunu dengelemesini bilmiştir.

. Türk, tabiata karşı çok tahammüllüdür. Hayatın güçlüklerini güler yüzle karşılar. Türk atı da aynı zamanda çok tahammüllüdür.

. Türk hem çoban, hem seyis, hem cambaz, hem bir baytar, hem süvaridir. Cahiz’in dediği gibi: ‘’hulasa Türk başlı başına bir millettir.’’ (Bk. Kaynakça-16)

Arap Bilim Adamı, El-Cahiz’in göre (Gerçek adı: Ebu Osman Amr bin Bahr el- Kinami el-Fukaimiel- Basri’dir)  "Fezâil ül Etrâk" (Türklerin faziletleri ve övgüleri) isimli risalesinin Osman Fevzi Olcay tarafından yapılan serbest çevirisi olan kitapta bakınız Türkler nasıl anlatılmıştır:

 "Türkler yılmaz, fakat yıldırır, korku denilen şeyi asla bilmezler. Toprağı için canını seve seve verir, kanını seve seve akıtır.

 Eğer Türk askeri iki dağ arasında dar bir vadide veya bir köprübaşında bir kalabalık arasında sıkışacak olursa derhal atını mahmuzlar ve öte taraftan adeta bir yıldız gibi doğar. 

 Sarp bir geçitten geçmek icap ederse, yürümeyi bırakıp dağın doruğuna yükselmeğe başlar, bir dağ keçisinin çıkmağa cesaret edemeyeceği yerlere çıkar, oradan kendisini aşağıya sarkıtır. 

 Eğer sen Türkün bu vaziyetini görsen kendisini nasıl tehlikeye koyduğuna hayret eder ve şaşarsın. İşte Türk daima böyle tetik ve çevik vücutlu bir insandır.

 Türklerin medeni hasletlerinden biri de; bir yerde oturmaktan ve bir mahalde uzun zaman kalmaktan kat’iyyen hoşlanmamalarıdır. 

 Çünkü Türklerin bünyeleri hareket üzerine müesses (kurulmuş) olup, bir yerde durmak ve sükûnetle oturmaktan asla başları hoş değildir. 

 İnce fikir, hararetli zekâ ve fitnet sahibi oldukları için daima iş ve güçle meşgul olmak isterler. Ruhları da, bedenleri gibi kuvvetlidir. 

 Türklerce bir şeyin olup bitmiş olması asla makbul değildir. Onlarca bu hal acizliktir. Uzun zaman bir yerde oturmak, hele hele muharebeyi terk etmek bir Türk için zillet (aşağılanma, hor görülme) addedilir."  

Devletimizin kurucusu Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk; aşağıda yapmış olduğu tanımlamayla, Türk Milletinin kimliğinin açıklamasına şu cümleleriyle son noktayı koymuştur:

‘’Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Türkiye Halkına Türk Milleti denir. Dünya yüzünde ondan daha büyük, daha eski bir yurt, ondan daha temiz bir millet yoktur. Ve bütün insanlık tarihinde görülmemiştir.’’ Tanımlamasıyla milletimize, tarihin kökünden gelen bir isim takmıştır. 

 Böylece milletçe ortak bir davranışı, birlik ve beraberliği sağlamayı amaçlamıştır. Ama daha da önemlisi, Osmanlı İmparatorluğu toplumu içerisinden çıkarttığı Türk Milletinin: ‘’Ben kimim?’’ sorusunu yanıtlamıştır. Millete bir kimlik vermiştir. Hemen bunun ardından milletin niteliğini açıklamıştır. 

 Atatürk bu önemli konuyla ilgili olarak; tarihte ve kurtuluş savaşımız boyunca; Türklerin gösterdiği kahramanlıkları kanıt olarak kullanmıştır.