''O bir Alman'' söylemi ile : Alman üretimde kaliteden ve sistemden asla taviz vermez temasına gönderme yapıyordu. Marka, safkan Alman ırkının tüm karakteristik özelliklerini taşıyan , Almanya’nın uluslararası alanda kariyer ve şöhret edinen isimlerinden herkesin tanıdığı biri ile Alman oyuncu ve model Claudia Schiffer'la anlaşarak hedef kitlesini etkilemeyi amaçlamış. Ünlü model ‘’O bir Alman’’ temasıyla tüm Avrupa’da 2013 yılından bu yana markanın elçisi ve reklam yüzü. Uzun boyu, doğal sarı saçları, beyaz teni ve renkli gözleri ile yaşıtı olan pek çok ‘’maskülen’’ görünüşe sahip orta yaşlı ,orta sınıf Alman kadınından farklı. Belli ki düzen, disiplin ve kurallara bağlı yaşadığı için, yirmi sekiz yıldır hem şöhretini hem gençliğini ve güzelliğini korumayı başarmış. Hedef kitlesi erkekler olan üst düzey bir ürüne ve onun sloganına güzelliği, ses tonu, gülümseyişi ile yumuşak bir geçiş yapabilmiş.
Alman: Alman vatandaşlığını almış, Alman ırkından gelen, Orta Avrupa'da yaşayan German soyundan olan kimse ve Alman halkına özgü olan şey anlamına geliyor. Reklam filminin dikkatimi çekme sebebi ise verilen mesajın etkinliğinden. Bir Halkla İlişkiler uzmanı olarak algıda seçicilikten olsa gerek ben bu reklamın üzerinde düşünmeye değer buldum .Bir otomobilin bile kimliği olabiliyor demek ki. Alman halkının ulusal güzeli Claudia ‘yı ekranda her gördüğümde, Türk kelimesini nedense lügatlerinden kaldıran? Bu ülkeye özgü değerleri kültürü ve hatta ana dili reddeden kullanmak istemeyen insanları düşünürüm.
TBMM’de adı ‘’Türkiye Büyük Millet Meclisi’ ’olan en önemli mekanda ulusa seslenmesi gereken bir yemin töreninde Türkçe yemin etmekten ısrarla ve inatla kaçınan gerginlik yaratan, yüreği nefret ile kin ile dolu insanları düşünüyorum. Bu ülkenin büyük millet meclisine seçim ile demokratik ve uygar yollardan girmiş insanların söylemlerine ‘’Türkçe ‘’yemin etmekten kaçınmayı eklemeleri marjinallik çabalarına ayrı bir değer katıyor olsa gerek.Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz. (1931) demiştir Mustafa Kemal Atatürk…
Kısa adı PKK olan (Partiya karkere kurdistan) yani Kürdistan İşçi Partisi adlı terör örgütü temelini 70’li yılların ortalarında kurulan KADEK terör örgütünden alır. Siyasi, kültürel, ekonomik anlamda ‘’Kürt halkının Türk devletince sömürüldüğünü düşünür’’. Sosyalist Marksist ve Apo’cu bir ideoloji çerçevesinde bir Kürdistan devleti kurma amacıyla eylemler yapar. Pkk pek çok uluslararası kuruluş ve ülke tarafından bir terör örgütü olduğu kabul edilir ancak finans kaynağının büyük kısmını ve politik desteği yurt dışından sağlar.
Örgütün en önemli gelir kaynakları :
Kaçak Sigara : Bulgaristan ve Irak’ta üretilen Suriye, İran ve Gürcistan üzerinden yurda sokulur .Örgüt bu şekilde vergi adı altında bir haraç sistemi geliştirmiştir. Cezai uygulaması az olan önemli bir finans kaynağı olduğu için tercih ediliyor.
Uyuşturucu Kaçakçılığı : Örgütün yılda 1,5 milyar ile 3 milyar arasında gelir elde ettiği finansal gücü.
EUROPOL ((Avrupa polis ofisi) raporlarında Avrupa’da uyuşturucu pazarında ilk sırayı PKK alıyor. Örgütün uyuşturucu kaçakçılarından komisyon aldığı bildiriliyor.
Avrupa’da yapılan ‘’yardım’’ kampanyaları, bağışlar, şirket ve iş adamlarından alınan ‘’vergi’’(?) Terör örgütünün güç aldığı finans kaynaklarının başında. Günümüzde Örgütün yıllık geliri Abdullah Öcalan’ın kardeşi olan Osman Öcalan’ın belirttiği rakama göre yıllık 50 milyon dolar…
Örgütün bilinen yayın organlarından biri geçmişinde Med- Tv olarak kurulan daha sonra olarak uydu aracılığı ile ‘’Barış ve özgürlük ‘’ sloganı ile Danimarka’dan yayın yapan Roj tv kanalıdır. Roj Tv 2011 yılında Nobel barış ödülüne aday gösterilmiş…
Gelelim Pkk terörünün ülkemiz ekonomisine otuz yılı aşkın süredir verdiği kalkınmamızın önünde adeta bir kambur olan zararlarına. Türkiye Cumhuriyeti devletinin teröre harcadığı para dudak uçuklatacak miktarda .Öyle ki bu kaynak Türkiye’nin iktisadi büyümesi için kullanılıyor olsa idi Türkiye ekonomik anlamda dünyanın önde gelen ilk on ülkesi içinde yer alabilir der tüm ekonomi profesörleri.
Milli gelirimiz artar ve dolayısıyla yaşam standardı daha yüksek bir ulus olabilirdik..
Can korkusu ve yoksulluktan büyük kentlerimize 1980 ‘li yılların ortalarından itibaren akın eden yoğun Güney doğu göçünün ekonomik ve sosyolojik sonuçları yaşanmayabilirdi.
İnsani yaşam standardının altında kalan gelirlerinden dolayı kaçak elektrik kullanımının maliyeti yada can korkusu ve yokluktan kaçmak zorunda kalan vatandaşlarımıza yapılan sosyal yardım maliyeti . Tüm bunlar bir yana asla telaffuz edilecek bir rakamsal karşılığı olmayan ‘’manevi kayıplarımız’ ’ var ki onlar şehit ve gazilerimiz …
Düzen dediğimiz şu düzensizlik bazen ne kadar dudak bükeceğimiz ‘’ironiler’’ içerisinde. Bir yanda Gücüne güç katan teknolojileri ile övünen kendi ülkelerinin çıkarlarını gücünü ve özgürlüğünü, ‘’kimliklerini’’ özgüvenle dünyaya deklare edebilen güçler. Bir yanda ‘’Ne mutlu Türküm’’ diyene sözünü bir aşağılama unsuru olarak gören bir ulusun binlerce yıllık tarihini bilmeyen anlamayan ve anlamlandıramayan zihinler. Şirketleşmiş, cehaletten ve yasadışı finans kaynaklarından beslenen bir terör örgütünün sebep olduğu maddi manevi fiziki zararlar.. Terör uğruna harcanan milli servet. Temeli atılamayan nice barajlar, fabrikalar ,köprüler, Okullar.. Bir yanda yoksulluk cehalet ve ölüm . Bir yanda alkış kıyamet gerçekleri görmezden gelen ‘’senin özgürlüğün benim özgürlüğümün, gelişmemin ve ölümün olduğu yerde biter!’’ diyemeyen, bir terör örgütü ile el ele kol kola aydınlarımız. Bir yanda ise her şeye duyarsızlaşmış adeta körleşme yaşayan bir kesim .Bazı sözler vardır, binlerce kelimenin özetidir. İşte bu sözlerden biri Türk siyasi tarihinin önemli isimlerinden A. Türkeş’e aittir.
‘’Ancak istila ve işgal altındaki bir millet, milliyetçilik yaptığı için suçlanabilir!’’