Bugünlerde canım hiçbirşey yazmak istemiyor. Aslında okumak da istemiyorum. Haberleri, yaşananları duymak, görmek istemiyorum. Bir yazar olarak yazmak istemeyişim, yani yazmayı reddettiğim bu durum ilk defa başıma geliyor. İnsan olarak mutsuzum, yazar olarak yeteneklerimin, isteklerimin bittiğini hissediyorum. Onca insan İsrailliler tarafından öldürülürken ben başka hangi konudan bahsedebilirim ki? Fakat bu konu hakkında daha ne söylenebilir? Hukuk dışı, insanlık dışı bir olay hakkında sözün bittiği yerde değil miyiz? Fakat ne yazık ki eyleme geçecek gücümüz yok! Merak ediyorum bu olay Avrupa ülkelerinden birinin başına gelseydi neler olurdu? Bizim gibi boynu bükük mü kalırlardı acaba? Dünya basınına göz atınca İsrailli yetkililerin “boşverin Türkler bağırsın” tarzındaki sözleri diplomatik arenada gerçekten çok kritik. Ancak diyorum ya kafa tutacak kadar güçlü değiliz. Gerçi İran, İsrail’e saldırmak için sudan bahaneler arıyor, bizim bu durumda hiçbirşey yapmamıza gerek yok. Fakat olayın sonuçları açısından böylesine bir plan hiç de iyi olmayabilir. Yapacak şeyler nedir peki? Kınamak... bol bol kınamak... Ancak bunu yapabiliriz. Zaten Dünya’daki ekonomik kriz henüz sona ermedi. Bu durumda yapılacak iş, ayıplamak, ne kadar kötüsünüz demek. Onlar da “ peki, biz kötüyüz ve öldürüyoruz” derler. Bu iş de böyle devam eder. Peki olan kime oluyor? Tabii ki vatandaşa... Hep bir korku imparatorluğu var. Bu tedirginlikle hiçbir şey yapamıyoruz. Üretemiyoruz örneğin. Neden? Çünkü her an bir sorunla uğraşıyoruz. Bu kadar meseleyle uğraşmasak dünya devleri arasına gireceğimizi biliyorlar. Kimler? Tabii ki Amerika ve onun can müttefiki İsrail... Sonra ne oluyor? Mutsuz oluyoruz. Haberleri seyrederken tedirginiz. Mesela İsveç basınını merak ediyorum. O kadar sakin bir ülke ki oradaki en büyük olay bir bisikletin tekerleğinin patlaması olur herhalde... Ben Türkiye de İsveç gibi huzurlu, sakin bir ülke olsun istiyorum. Öyle bir ülkede yaşamak hayal mi acaba? Kültür ve sanatın en üst seviyeye çıktığı, insanlarnı birbirine nezaketle davrandığı, sabahları güler yüzle karşıladığı bir ülkede yaşamak çok mu zor? Kimbilir belki bir gün...