Kısaca demek lâzımsa, Mustafa Kemal Atatürk; hakkında yurt içinde ve dışında haklı haksız, doğru yanlış yüzlerce eser, binlerce makale ve yazı yazılmış ve daha da yazılacak olan; siyasette deha sahibi bir şahsiyettir. Hattâ merhûm Eşref Edîb'in bana bizzat söylediği gibi, Atatürk'ün siyasî dehası; komutanlığından daha üstün ve yüksektir.
Atatürk; Türk Tarihi'nin kalın ve kalıcı bir çizgisidir. Artık hatasıyla-sevabıyla tarihe mal olmuş bir fânidir. Geri gelmesi muhal ve imkânsızdır.
Fakat Millî Mücadeleyi zaferle taçlandırmasından dolayı, O'na ve kumandası altındaki tüm subay, assubay ve erlere ve onları; tüm yokluklara rağmen canı ve kanı bahasına desteklemiş olan halkımıza yâni baba ve dedelerimize medyûnu şükranız / şükran ve teşekkür borçluyuz. Üzerlerine düşeni hayatları ve mallarını hiç çekinmeden vererek yapmışlar. Bizlere bu cennet vatanı emanet etmişlerdir. Binenaleyh bizlere de bu emanet vatanı gelecek nesillere aldığımız gibi aynen ve hatta daha da güzel ve daha da gelişmiş bir şekilde bırakmak ve emanet etmek düşmektedir.
Artık “Eski hâl muhâl. Ya yeni hâl veya izmihlâl.” hükmü mucibince mazinin güzel ve ibret verici yanlarını alıp; yanlış olan yönlerini terk etmeliyiz.
Unutmayalım ki, bir şey; ne eski olduğu için iyi ve güzeldir. Ne de eski olduğu için kötü ve çirkindir. Yine bir şey; ne yeni olduğu için iyi ve güzeldir. Ne de yeni olduğu için kötü ve çirkin. Bir şeyin iyi ve güzel, kötü ve çirkin oluşu; eski ve yeni oluşundan kaynaklanmaz. Eskide iyi ve güzel şeyler olduğu gibi, eskide kötü ve çirkin şeyler de vardır. Yeni'de iyi ve güzel şeyler olduğu gibi, Yeni'de de kötü ve çirkin şeyler vardır. İyilik ve kötülük, güzellik ve çirkinlik bu vasıf ve niteliklerini; eski ve yeni oluşlarından almaz. Ne bir şey eski diye iyi ve güzeldir. Ne de bir şey yeni diye iyi ve güzeldir. 
Bir şeyin güzel veya çirkin, iyi veya kötü oluşu, eski ve yeni oluşundan dolayı değil. Güzel veya çirkin, iyi veya kötü oluşu; içinde bulunduğu zamandan ötürü değil, bizzat / zatından / nefsinden / kendisinden dolayı güzel veya çirkin, iyi veya kötüdür. 
Velhasıl kötü veya çirkin; yenide de olsa, eskide de olsa alınmaz ve alınmamalı. İyi ve güzel; ister yenide ister eskide olsun alınır ve alınmalı. İyilik ve kötülük, güzellik ve çirkinlik; vasıflarını bulundukları zamandan değil; kendi mahiyet, içerik ve içyüzlerinden alır.
Netice olarak bir şey; yeni yahut eski olduğu için iyi veya kötü, güzel veya çirkin değildir. Keza bir şey zatından, kendisinden kaynaklanan muhteviyat ve içeriklerden dolayı; ister yenide ister eskide olsun, iyi veya kötü, güzel veya çirkindir.
Öyleyse bizler; iyi ve güzeli, mâzide ve hâlde de olsa almalıyız. Kötü ve çirkini; mâzide ve hâlde de olsa almamalıyız. Evet hâlde de iyi ve kötü, güzel ve çirkin vardır. Mazide / geçmişte de iyi ve kötü, güzel ve çirkin mevcuttur.
Bir şey ne maziden geldiği için, iyi ve güzel veya kötü ve çirkindir. Ne de hâlde var olduğu için, iyi ve güzel veya kötü ve çirkindir.
Hâlde de iyi ve güzel veya kötü ve çirkin vardır.
Mazide de iyi ve güzel veya kötü ve çirkin mevcuttur.
Kısaca demek lâzımsa:
“Bir bahçeye girsem, iyisini intihap ederim (iyisini seçerim). Koparmasından zahmet çeksem, hoşlanırım. Çürüğünü, yetişmemişini görsem, 'Huz mâ safâ.' (Her şeyin iyi ve güzelini al.) derim. Muhataplarımı da öyle (kendileriyle konuştuklarımın da benim gibi hareket etmelerini yâni her şeyin iyi ve güzelini almalarını, kötü ve çirkin şeyleri bırakmalarını) arzu ederim.” diyen Asrın Âlimi ne güzel demiş; her şeyde ve her yerde çıkış kapısını, tam bir isabetle göstermesini bilmiştir.