Merhaba Murat Bey. Dünyada seçilmiş olan örnek insanlardan biri de sizsiniz diye düşünüyorum. Ayaklarınızı nasıl kaybettiniz?
Hoş geldiniz Elif Hanım. Öncelikle askerde iken insomnia (ağır uykusuzluk) problemi yaşadım. Eskiden ufak tefek uykusuzluklarım olmuştu ama o 48 gün’de neredeyse hiç uyku uyumadan 68 kilodan 54’e düştüm. Bir gün o kadar çok hastalanmışım ki askeri araçla askeri hastaneye gittim. Uykusuzluktan mahvolmuş bir durumdaydım. Ankara’da kar yağıyor, rüzgâr içimden geçiyordu. Kâbuslar gördüm ve sonrasını hatırlamıyorum, bayılmışım. Doktorlar birkaç saat daha öyle kalsaymışım ölmüş olabileceğimi söylediler. İki ayağımı da “Bilateral Chopart” seviyede (sadece topuklarım kalacak, ayak tarağı ve parmaklar olmayacak şekilde) kaybettim. Askeriye bana çok iyi baktı. Sadece ayaklarımı değil, 15 yıldır uykularımı da kaybetmiş durumdayım.
Asıl mesleğiniz nedir ve hayatınızdaki kırılma noktası askerlik mi?
Ben akeoloğum. Askerliğe gidene kadar arkoloji işimi sevdrek yapabilien biriydi. Fakat askerlik benim kırılma noktam oldu. Arkeolojiyi yapamaz, araziye çıkamaz hale geldim. Şu an özel bir şirkette 13 yılımı tamamladım. Sanırım yazarlığa geçme isteğim, çabam buradan geliyor.
Askerden sonra hemen iş bulabildiniz mi?
Hayır. Engelli olarak en iyi terapinin yalnız yaşamak olduğuna karar verdim. Kendi ayaklarımın üzerinde durmak istedim (Gülüşmeler). Arkeolog olarak kadro bulmak çok zordur. Tabii burada çok özel bir kurumu anmadan edemeyeceğim; Mehmetcik Vakfı bu zorlu süreçte yaşadıklarımı görüp beni bünyelerine kattı, malulen emekli maaşı bağladı.
Peki gelelim en çok merak edilen konuya Fenerbahçe'nin en çok sevilen fubolcularından Alex’in ayak kalıplarıyla yürümek nasıl aklına geldi?
Şölyle, Protezlerimi üç yılda bir yenilemem gerekiyor. Fenerbahçe için proje üretme isteğim ve yeni protez ihtiyacım kesişti. Yeni protez tiplerini araştırırken “Silikon Ayak” teknolojisi ile karşılaştık. Hareket kolaylığı sağlıyorlardı. “Asla Yalnız Yürümeyeceksin”, “Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda” sloganları ile kaptanımız Alex De Souza’nın ayaklarını kopyaladık. Ayrıca bu konuda Aziz Yıldırım’ın çok desteği oldu. Kitapta yer alan “Göze Göz Düşe Düş” aslında buna dair bir şey anlatıyor. Tribüncüler orada ne anlatmak istediğimi direk anlayacak. Sevdiği şeyler için engelleri sabırla aşmaya çalışan kişilere armağan.
Anlıyorum ki Alex'i çok seviyorsunuz. Çok sevdiğin bir futbolcunun ayaklarıyla yürümek nasıl bir duygu?
Top Alex’in ayağına geldiğinde refleks geliştirmiştim, tekme savurmaya başlamıştım. Psikolojik öğeler. Masalsı bir taraf. Türkiye’de ilk defa iki ayağa birden silikon protez uygulanmıştı ve dünyada ilk defa bir sporcunun ayak kalıpları ile biri yürümüştü. “You will never walk alone”un cisimleşmiş hali diyebilrim. Herşey muhteşem.
Bu kalıplar ile Alex'le tanışmış oldunuz. Peki ilk karşılaştığınızda neler hissettiniz?
Hep tribünden gördüğüm, sahada devleşen adamla, kaptanla yan yana gelmek, kendi boyutlarımda görmek şaşırtıcıydı. Ne yapmak istediğimizi, ne aşamada olduğumuzu, duygularımı aktaran bir mektup hazırlamıştım, Portekizceye çevirmiştik. Okudukça yüzü anlam doldu. Alçakgönüllüydü. Kısa sürede kaynaştık. Sonrası malum. Protez kalıplarımızı aldık. Takımla idmana çıkmak istiyordum. Böylelikle geniş kitlelere “koşmak için ayaklara değil, önce o fikre ihtiyaç var, önce o kararlılığa ve sonra sabırla çalışmaya” demekti. Pozitif tribün, pozitif engellilik, pozitif mücadele. Aziz Yıldırım’dan izin alıp Dereağacı Lefter Küçükandonyadis Tesisleri’nde çalışmaya, top oynamaya başladım ve sonunda Alex ile küçük bir idman yaptık. Her zorluğa, ağrıya, acıya, yaraya değecek bir meydan okumaydı. Benim için unutulmaz diyebilirim.
"Alex'e kitabımın çıktığını söylediğimde kendi sosyal paylaşım ağından kitabımı paylaşarak milyonlara duyurdu... Ve bu beni inanılmaz mutlu etti" dedi.
Hayatının bir bölümünden sonra engelli olarak yaşayan pek çok insan yaşama küsüyor ve eve kapanıyor. Sen bu talihsizlikten sonra hayata tutunmayı nasıl başardınız?
Sadece eve kapanmıyorlar, bazıları kapatılıyor. “Kâbus Kapan” öykümde buna değinmek istedim. Bahsettiğim gibi kendi başıma yaşama isteğim, hayattan, merak etmekten, engelimi aşma çabamdan vazgeçmemem, öğrenmeye duyduğum tutku ile başardım bunu. Yani anlayacağınız kendimi engelletmedim. Etrafımdaki kimsenin acıma hislerine teslim olmadım. Kabul etmedim. Talihsizlikler meziyeti imtihan ediyor.
Peki engeli olan insanlara ne önerirsiniz? Eve kapanmadan, sosyal hayata karışmanın yolunu nasıl bulabilirler?
Muhakkak bir yol olduğunu bilsinler. En önemli şey, engeli aşma isteğiniz varsa sevdiğiniz, sabır gösterebileceğiniz uğraşı bulup küçükten büyüğe doğru hedeflere yürümek, üzerinde yılmadan çalışmak. Futbol, Fenerbahçe, insanlarla iletişimde olmak, okumak, yazmak benim için hep böyle oldu. Anadolu’da farklı zorluklar var tabii. Utanıp dışarı çıkamayan, isim takılan hatta ahıra zincirlenen insanlarımız var. Ne diye bilirim ki çok üzücü ve bu insanlık dışı.
Şimdi "Kibrit Ev" isimli bir kitap çıkardınız. Korku gerilim türünde hikâyelerden oluşuyor öyle değil mi?
Evet. Aslında kitabı anlatmak istemiyorum fakat üst metinde süre giden tedirgin edici öğelerin alt metninde insanlığa, tıynetimize dair daha korkutucu şeyler var. Öykülerime baktığımda hepsinin bir meselesi olduğunu düşünüyorum. Bu kadarı yeterli sanırım.
Bundan sonraki hedeflerinizde neler var? Mesele Murat S. Dural kendini beş yıl sonra nerede görüyor?
Benim bir kitaptan beklediğim en büyük kazanç bir diğerine sebebiyet vermesidir. Yazmak istiyorum. Beş sene sonra da yazmak istiyorum. Eğer mümkün olursa daha iyi yazmayı arzuluyorum. Gelişmeyen, stabil olan her şey beni sıkıyor. İlerlemek lazım. Yolda olmak. Şu aralar en uçuk dileğim ise “Kibrit Ev”in yabancı dil ya da dillere çevrilmesi. Daha çok insana dokunmak, dertleşmek, daha fazla insanı şüpheye düşürmek, güldürmek, tedirgin etmek istiyorum.
Bu güzel roportaj için size teşekkür ederim.
Ben de size ve gazetenize çok teşekküt ederim.
Röportaj: Elif GÜNAY