Asırlar boyu adalet ve hoşgörüyle cihana hükmetmiş Osmanlı İmparatorluğu’nun 1912’de elinden çıkan Rumeli Coğrafyasında sağ kalabilen Türkler ve Müslümanlar, yeni devletlerin zulmü altında inlemekte, eza ve cefa içinde yaşamaya çalışmaktaydı. Katliamlar özellikle 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi ve 1912-1913  Balkan Savaşlarıyla Türklere yönelik etnik temizlik kampanyasına dönüşmüştü. Dünyanın görmek istemediğİ bir soykırımın hedefi olan Türkler’den hayatta kalabilenler potansiyel bir tehlike olarak görülmekteydi. Osmanlı’yı çağrıştıran ve kendinden olmayan her varlığı  insanlık dışı yol ve yöntemlerle yoketmek, doğal bir hak gibiydi.

     Anadolu ve Ortadoğu topraklarımız da Birinci Dünya Savaşının sonunda işgal edilmiş ve Sevr Anlaşmasıyla İç Anadolu’da küçük bir toprak parçasında yaşamaya mahkum edilmiştik. Zamanın Büyük Devletlerinin bu şartlarını tanımayan Büyük Önder Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde, 19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlatılan Kurtuluş Savaşı sonucunda Trakya’nın doğusu ve Anadolu düşman işgalinden kurtulmuştu. Yıkılan imparatorluğun külleri üzerine kurulan Türk Hükümeti, işgalcilerle sürdürdüğü savaşı kazanmış olmakla birlikte, bir yandan içerde sosyal ve ekonomik sorunlarla uğraşmakta, diğer yandan sınırlar dışında kalan bu insanların hak ve hukukunu korumaya çalışmaktaydı.

     Balkan Savaşından sonra Epir bölgesindeki, Selanik ve çevresindeki şehirler ile birlikte adalardaki Müslümanlara karşı yoğun baskı ve yer yer katliamlar yapılmaktaydı. Bu durum yaklaşık on sene sürmüştü. 1919’dan itibaren Megali İdea uğruna Anadolu’yu işgal etmeye çalışan Yunan Ordusunun 1922’de mağlup olmasıyla ayakları yere basan Yunanistan Hükümeti, Trakya ve Ege adalarının Helenliğini sağlamak amacındaydı. Mağlubiyetin ardından Küçük Asya’daki Helenlik te yollara dökülmüş, Anadolu’da can ve mal güvenliklerinin kalmadığını düşünen 1.069.957 Anadolulu Rum’un Yunanistan’a göç etmesiyle çok büyük sıkıntılar oluşmuştu. Anadolu’dan  gelen Rumlar, Müslümanları evlerinden çıkarıp sokağa atmakta ve o evlere kendileri yerleşmekteydiler. Yunanistan’da son derece ciddi insan hakları ihlalleri yaşanıyor, hükümet çare bulamıyordu. Kuzeyde Yanya, Tırhala ve Yenişehir’den(Larissa), güneyde Mora’daki Yenişehir’den (Nuplia), Batı Trakya’dan, Selanik vilayetinden, Girit ve Midilli’den Türk ve Müslümanları çıkararak Küçük Asya’daki Rumlarla mübadele etmeyi düşünüyordu.

     Hem Yunanistan'daki hem de Türkiye'deki azınlıkların sorunlarının daha da artması üzerine anlaşma hazırlığı için görüşmelerin başladığı dönemde 30 Ocak 1923 tarihinde Lozan Barış Anlaşması’na ek protokol ile Türkiye ile Yunanistan arasında mübadeleyi öngören sözleşme imzalandı. Mübadele ile 1.200.000 Ortodoks Hıristiyan Anadolu'dan Yunanistan'a, 500.000 Müslüman Türk de Yunanistan'dan Türkiye'ye göç etmek zorunda kalmıştır. Mübadelenin ana kıstası ırk ya da dil değil din olduğu için Rum denilenlerin arasında, Türkçe'den başka dil bilmeyen ve konuşmayan Türk Ortodoks Hıristiyan Gagavuzlar ile Karamanlı Ortodokslar da vardı. Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi kapsamında Türkiye'de sadece İstanbul kenti ile Gökçeada ve Bozcaada'da oturan Rumlar, Yunanistan'da ise sadece Batı Trakya Türkleri mübadeleden muaf tutulmuşlardır. Mübadelede Drama, Girit, Kavala, Selanik, Vodina ve Yanya'dan Türkiye'ye gelen nüfus Doğu Trakya ve Batı Anadolu'da Rum azınlığın ayrılışı ile boşalan yerlere iskan edilmişlerdir. Mübadillerin yoğun olarak iskan edildikleri şehirler Adana, Balıkesir, Bilecik, Bursa, Çanakkale, Edirne, İstanbul, İzmir, Kırklareli, Kocaeli, Manisa, Mersin, Samsun ve Tekirdağ idi. (*) O dönemde İtalya’nın elinde bulunan 12 ada Türkleri yerlerinde kalmıştı.

     Anlaşmayı Büyük Devletler de zorlamış bu bölgede barışı sağlamayı ve etnik azınlıklar sorununu ortadan kaldırmayı amaçlamışlardı.

     Türkiye’nin geniş coğrafyası ve tecrübeli bürokrasisi, gelen Müslümanları kabule hazır imparatorluk tecrübesi, acılara rağmen gelenlerin sorunlarını daha kolay çözmüşse de çok sıkıntılar yaşanmıştı.

     Yunanistan ise mevcut nüfusunun yarısı kadar bir muhacir kitlesiyle karşılaşınca hazırlıksız yakalanmış, çok büyük sorunlar yaşamıştı. Pontuslular bile yeni yurtlarında kabul görmemiş, işsizlik, intiharlar ve aşırı fikirli siyasi partilere yönelmeler görülmüştü. Hristiyan oldukları için mübadeleye tabi tutularak gönderilen Karamanılar dediğimiz Hristiyan Türkmenler yeni ülkelerinde acı bir hayata mecbur kalarak perişan oldular. Yerleştirilecek konut bulunamayan göçmenler aylarca Pire ve Selanik limanlarında barakalarda yaşamıştır. Çitçi kesimini oluşturan Müslüman Türklerin göçüyle tarımın çökmesi ve savaşlar nedeniyle tükenmiş olan maliyesi nedeniyle Yunanistan ekonomik krize girmiş ve açlık başlamış, halk yiyecek ekmek dahi bulamamıştı. Yunanistan İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa ile bütünleşince bu sorunlarla başedebilmiştir.