Değerli okuyucularım.

 Bu hafta Mardin gezisinde bazı gözlemlerimi paylaşmak istiyorum. 

Mardin'i ilk defa görüyordum. Yeni bir yer, yeni insanlar ve hiç görmediğimiz mekanları görüyorduk. Evet Mardin' deyiz ve yıllardır merak ettiğim " Mor Gabriel Manastırına" doğru yol aldık. Geldiğimiz boş bir alanda arabalarımızı park ettikten sonra  tam karşımızda manastır duruyordu.  Arabalarımızdan inip manastıra doğru yol aldık.  Müthiş bir mimarı sanat, ince ince desenlerle işlenmiş taşlara. Evet yıllardır merak ettiğim " Deyrulumur Manastırı'' ndaydık" artık.  İçini dolaşmaya başladığımızda önümüze tarihe meydan okuyan eserler çıkıyordu. Taş Mezarlıklar, Güneş Tapınağı, Meryemana Kilisesi ve birçok tarihi araçlar bulunuyordu.

Mor Gabriel Manastırı (Deyrulumur Manastırı) Midyat ilçesinin 23 kilometre güneydoğusunda bulunmaktadır. Manastır, Süryani Kadim Cemaati'nin ünlü ve büyük yapıtlarından biridir. Meşe ağaçları ile kaplı yüksekçe bir tepede yapılmıştır. Manastırın temelleri Mor Şmuel ile Mor Şemun tarafından 397 yılında atılmış ve yapı kısa sürede tamamlanmıştır. Değişik tarihlerde içine ve dışına ekler de yapılmıştır.

Oradan çıktık ve  "Kasımiye Medresesi'ne" geldik. Hemen medresenin yanında on beşinci- on altıncı yüzyılda Akkoyunlu hükümdarı tarafından yaptırılmış "Cihan Bey Zaviyesi" bulunuyordu. 

Kasımiye Medresesi, Artuklu döneminde Akkoyunlu hükümdarı Cihangiroğlu Kasım padişah döneminde 1457-1502 yılında yarım bırakılmış medrese tamamlanmıştır. Medresenin içinde ayrı ayrı odalar bulunuyordu ve bu odalarda tarihten kalmış aletler sergilenmekteydi.

Rivayetlere göre; Kasım Paşa burada katledilmiştir. Kasımiye Medresesi eyvanı, rivayete göre, Kasım Paşa'nın kız kardeşi, Kasım Paşa öldüğünde kanlı gömleğini ağıtlar eşliğinde bu eyvanın duvarlarına sürmüş ve hala o duvarlara su döküldüğünde duvardaki kan izleri belli olmaktaymış, duvarlardaki kan izlerinin bunlara ait olduğu söylenir. 

Medreseden ayrıldıktan sonra direk Mardin'in içine girip eski Mardin çarşısını dolaşmaya başladık. Onun ardında eski Mardin evlerinin bulunduğu dar sokaklara girdik ve tüm evler beyaz nahitli taşlardan yapılmıştı.   Burada yaşayan insanların daha çok Süryani halkı olduğunu gördük. Kürtlerin Mardin'de az sayıda olduğunu daha çok Süryani ve Yezidilerin yaşadığını görmüş olduk. Bu arada Kürt  halkının daha çok oradan göç ettiğini de öğrenmiştik. Fakat dikkatimi çeken bir husus vardı, günboyu Mardin'in içinde dolaştığımız halde bir ezan sesinin kulağımıza gelmemesiydi. Mardin'e gitmeden önce arkadaşlardan, " Mardin' e gittiniz mi gece oralarda dolaşmadan gelmeyin. Çünkü geceleri bir otantik hava oluşuyor ışıkların loşluğu ve Kale' den yanan ışıklar insana bir huzur veriyor" diye. Bizde o havayı ve o atmosferi yakalamak için  akşama kaldık.

Evet, eski Mardin Çarşısını dolaşırken tam karşımızda  kartal yuvası diye bilinen "Mardin Kalesi'' ve altında çarşı meydanı  bulunuyordu. Akşama girdiğinde Mardin Kalesi' nde yanan loş ışıklar ve meydanda dolaşan kalabalık insanlar güzel bir hava vermişti. Görülmeye değerdi. Fakat gözlemlediğim birşey vardı ki, Mardin de daha çok Yahudi ve Hristiyanlar için çalışan misyonerler ağırlıktaydı. Müslümanlığa bir nevi uzak olan bir ortam gözüme çarptı. Mardin'in eski tarihi o dar sokakları görülmeye değerdi. Daha çok yabancı göçü vardı. Mardin'in her köşesi tarih kokuyordu. İnsanları sıcak cana yakın kişilerdi.  Burada Mardin'in de tarihi bir şehir olduğunu görmüş olduk. Bazen sorulur: " çok gezen mi bilir, yoksa çok okuyan mı?

Bundan sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki " çok gezen daha iyi bilir."

Herkese Mardin'i gezip, görmelerini tavsiye ederim. Görülmeye değer bir şehrimiz.

Allah'a emanet olun.