ÜLKÜ GÖZEN STEWART’IN TOPLUM MAĞDURİYETİNİ KONU ETTİĞİ CİNAYET KURGUSU ROMANI “ALLAH’IN KIZI” 

RÖPORTAJ: KIVANÇ TERZİOĞLU

Ülkü Gözen Stewart’ın bir cinayet kurgusu olarak kaleme aldığı Allah’ın Kızı adlı yeni romanına adından ve kapağından dolayı bazı önyargılar olmakta. 

Bu kitap, travmatik bir şekilde büyüyen Dua adlı bir kızın şizofrenleşerek ona ve hayvanlara yapılan kötülük ve haksızlıkların cezasını kestiğini anlatan bir kurgu. Okunduğunda, içeriğindeki hepimizin içinde yaşayan çocuğun kalbi anlaşılıp bu önyargı tamamen yok oluyor. Duygusallığıyla, obsesif kompülsifliğiyle şizofrenleşen bir kadının, kendisine, kadın, çocuk ve hayvanlara karşı affedilmeyecek suçlar işleyen insanları öldürdüğü bir kurgudur. Tabii ki de Allah doğurmamıştır! Tabii ki de romandaki Dua karakteri Allah’ın doğurup da kızı olduğu kurgusu falan değil! Tövbe estağfurullah!.. 

Önyargıya direkt hedef olan kitabın adı ve kapağı sorulduğunda yazar şöyle açıklıyor: “Kitabın ne kapağıyla ne adıyla ne de içeriğiyle Allah’a şirk koşmak gibi bir düşünce yok. Tamamıyla hayal ürünü bu cinayet kurgusu iyi niyetle okunduğunda verdiği mesaj zaten net anlaşılıyor. Yeryüzünde yaşayan her insan yoktan var eden Allah’ın bir evladı değil midir? Yani aslına baktığımızda hepimiz Allah’ın çocukları değil miyiz? 

Kitabın kapağı çok konuşuluyor. Yayınevim ve grafikerlerle kararlaştırıp yaptık. Ses getirmesini istedim, nitekim de ses getirdi. Birçok insanın albümü çıkana dek sesi soluğu çıkmıyor. Ve albümün çıkışıyla ‘Ona yardım etti, buna şunu yaptı, şöyle etti.’ gibi saçma sapan haberleri çıkıyor. Gündem!.. Ben de yazarım. Ve aklımı kullandım. Yaptığım kurguda ana karakter Dua Protestan bir Müslüman. O yüzden haç üzerine Arapça Allah yazısı var. Çıplaklık ise kızın tüm çıplak ruhuyla Allah’a sığınışını ifade ediyor. Kökler de sımsıkı tutunuşunu… 

Kapak tasarım fikrimi ortaya koyduğumda birçok dostum ‘Taşlanırsın!’ diye uyardı. Allah’ın kitabıyla, kurallarıyla, kullarıyla arasına hiçbir zaman girmek istemedim, istemem de. Herkes dinini, inancını ve Allah’la olan iç huzurunu kendi yaşar. Ben Dua karakterinin Allah’la olan duygusunu işlerken ‘Allah Baba kızar!” ya da ‘Allah Babaya dua et.” şeklinde kendi büyütüldüğüm biçimden ilham aldım. Benimle yaşıt her insan eminim büyüklerinin bu sözlerine alışkındır. Allah Baba 

her zaman yanımdaydı. Çocukluktan bugüne ben de çok zor dönemler yaşadım. Bedenen ve ruhsal şiddete ben de maruz kaldım ama dimdik ayakta kalıp mağdur olmadım! Sığınağım hep Allah Baba oldu. Çok mutluyum. Kendi ülkemdem binlerce kilometre uzaklıktayım ve Allah Baba hep yanımda. Her zaman O’na el açıp dualarımı ediyorum. Mutluysam, huzurluysam ve sağlıklıysam bunları hep dualarıma borçluyum. Herkes de Allah Babasına dua etsin. Yılmasın. Herkese tavsiyem bu. O duyan, gören. Gözeten. Duyuyor, görüyor, gözetiyor! 

Allah’ın Kızı romanımı bitirip basıma hazır hale getirdiğimde ilk defa bir kitabım için yayınevi şoku yaşadım. Kimi adına, kimi kapağına, kimi de içerisinde işlediğim cinsel istismar ya da cezalarda sansür uygulamadan cesurca kaleme aldığım detaylara yönelik geri adım attı. Geri adım atışları kitabı basmamaları adına değildi. Basmak istediler ancak betimleme ve tanımlamalara dokunarak ifadeleri değiştirmemi rica ettiler. Kabul etmedim. Ne yazar olarak ne kadın olarak yılmadım ve Allah Babam karşıma açılımı ‘Yılmayan Kadınlar’ olan Yılkad Yayınları’nın sahibesi Yılçay Atar Hanım’ı çıkarttı. Herkesin olduğu gibi benim de yolumu çizen Allah… Olanımıza ‘Hayrlıymış., olmayanımıza ‘Hayrsızmış.’ demez miyiz? Demek ki Allah önüme bazı engeller koyarken hayrlı görmediğindendi. Ve vakti geldiğinde karşıma benim için hayrlı olanı çıkarttı. Kendi kalemi de güçlü olan Yılçay Hanım, toplum, görüş, inanç, konu her ne olursa olsun, yönlendirilen ya da sansür uygulanan kitap sahiplerinin ‘yazar’ değil, sadece ‘yazan’ olduğunu söyler. Çok doğru. Ve bir esere bu şekilde ne sözel ne de redaksiyonel müdahale eder. Kaleme saygı duyar. Kitabı beğenip beğenmemesi ayrı bir konudur. Okudu. Beğendi. Ve özenerek bastı. Kendisi ile anlaşmayı yaptığımda sözünün eri oluşuna, çalışma tarzına, hassasiyetine ve çalışkanlığına hayran kaldığım bir kadın. Çok prensipli. Öyle lafta ya da egosal prensipli de değil; medeni ve doğru. Üslubunda dahi nizamlı.” 

Önsözünde “Aile meselesi sayılıp ve saydırılıp normal kabul edilen ve ettirilmeye çalışılan şiddet mağdurlarının ruhlarında müebbet yara, hasar, dram olarak kapanmaz derin iz bırakan toplumsal bu şiddetin suçluları ne yazık ki uluorta serbest biçimde her gün hayatımızın her yerinde; evlerde, okullarda, iş yerlerinde, akla gelebilecek her bir yerde. Ve bu şiddeti uygulayan bireyler, sanki zihinleri vahşet dürtüleriyle zerre donanmamışçasına, hiç kanlı değilmişçesine toplumun içinde ahkâm keser durur, insanlık adı altında öğütler atarlar, tutarlar ve de sallarlar!” diye başlayan romandaki baş kahraman Dua, çocukluğundan beri gördüğü haksızlıklar karşısında hasta düşen ruhuyla cinayetler işleyen, kendi içinde yapayalnız bir kadın. Onu kırıp yıkanların ölüm görevini üstlenerek adaleti yerine getirdiğine inanan ruh hastası bir katil. Empati kurmakla ilgili onca cümle sarf 

edildiği göz önünde bulundurulduğunda bu kitap, içerisinde konu edilen olaylara bir de şizofren bir kadının gözünden bakabilme noktasında tam da empatinin kurulma vaktini ortaya koyuyor, ki toplum içinde benzer travmalarla hem bedeni hem de ruhu darp edilmiş sayısız Dua var! Mağdurun, beyninde olduğu gibi ruhunun da bir algısı var. Bu algı doğrultusunda yarasını saramayan, acısını tedavi edemeyen ruhun beden sahiplerinin kimilerinin tepkisi toplumdan izole şekilde yaşamak, kimilerinin de ya gelenekselleştirerek ya intikam duygusuyla ya da “Döngü bu!” diyerek gördüğünü normal kabul edip yaşamak ve yaşatmak! İki biçim de hastalıktır! Ruhtaki hastalıktır! Daha da tehlikeli ötesi, belki de canileşmektir! 

Her kurbanına farklı renkte bir kefen hazırlayarak onca kanlı cinayeti işleyen ana karakter Dua da ruhunda hiç büyümemiş bir kadın. Canice katlettiği kurbanlarının yanı sıra okunacak satırlarda onun masum yanı sayısız kereler görülüyor. 

İçerikteki tüm mesajlar kadına, çocuğa ve hayvana şiddet yönünde! Geçmişten bugüne, üstelik bugünkü bugüne bakıldığında kadının mücadelesi tam bir savaş! Türkiye geri kalmış bir toplum değil ama sanki gerilercesine katledilen, zulmedilen, tecavüz edilen bir kadın ordusu var! Caniler hak ettiği cezaları bulmuyor! Kurgu bu ya, kitabın ana kahramanı Dua da kendi kesiyor kötülerin cezasını! Kendince! 

“Sevgisiz ruh yıkıktır, virandır. Dolayısıyla ya suskun kalarak kendi sessizliğine gömülür ya da çığlık, kıyamet feryat ederek hayata patlar, hayatı patlatır!” ifadesinde bulunan yazarın kaleme aldığı Dua da travmalı bir kadın! Dövülmüş, sövülmüş, kardeş, ağabey bildikleri tarafından taciz edilmiş, kocası tarafından tecavüze uğramış, gözünün önünde köpekleri katledilmiş! Kabacası; Dua’ya kafayı yedirmişler! 

Bir kız çocuğuna, bir kadına yaşatılan bunca şeyin bir suç olduğunu anlayan, anlatan, algılayan, bu suça maruz olup sonra aynı suçun zanlısı olmadan ehli, insani yoluna devam eden, edebilen kaç kişi? Şiddet, bir zincir olmamalı! Bu vahşetin bir sonraki canisi olunmamalı! Maruz bırakana benzememeli! Kitaptaki Dua hikaye içinde bir kahraman… Peki toplum içindeki onca sayısız Dualar? Dolayısıyla içerik kadına, çocuğa, hayvana şiddetse bu konu herkesi “çok” ilgilendiriyor! O yüzden bu kitap çok satmalı, çok okunmalı. Hatta bu roman film de olmalı! 

“Romandaki Dua’da olduğu gibi çocukluğunda ve ergenliğinde ailesi tarafından şiddet mağduru olanların anıları şiddet ve sövgü ile dolup taşar. Beyin, vücudu yöneten organ olarak görev yapsa da esas beyni yöneten ruhtur. Ruh grip 

olmuşsa, ruhun burnu akıyorsa, ruhun ateşi kırk dereceyi geçmişse, ruh sızlıyorsa, ruh acıyorsa, ruh kanıyorsa sakin duramaz emanet bedende! İçinde olduğu bedenin kafatasındaki beyine öyle silleli komutlar verir ki darmadağın eder ya kendini ya incitenleri! Akıl delirirse tehlikeli değil de esas ruh delirirse, işte o fena! Can asıl bedende değil, ruhtadır. Canı değil, ruhu yakmamak esas mühim! Canı yanan ağlar, ruhu yanan dağlar!” diyerek çocukluğundan beri haksızlığa uğrayan kendisine ve tecavüze uğrayıp katledilmiş köpeklerin vebal sahiplerine zekice planlanmış cinayetlerle cezaladırarak ilahi adaletle kendi çapında bu romanıyla ses getirmek isteyen yazar “Bu roman benim ‘fantastik kalemim’ ama bu hayata dair ‘gerçek mesaj’ sizsiniz, biziz! Hepimiziz! Kendi çapımda ses getirmek istedim. Benim çapım nedir ki? Ama sizlerin, bizlerin, hepimizin çaplarını bir araya getirirsek ordulaşarak yeri yerinden oynatırız! Bir yere varmanın yolu da bir olmak değil midir? Yılmak yok, yola devam! Haydi bakalım, kitap bahane, el ele verip birlikten gücü doğurmak şahane! Kitabım, toplumumuzda ciddi sorun olan tüm bu mağduriyetlere ithafen yazılmış bir eserdir.” diyerek noktayı koyuyor.