Sevgili okurlarım merhaba, yıllarca Hollanda’yı zengin devlet, toleranslı ülke, sosyal ülke, özgürlükler ülkesi olarak bildik!.. 

Hani: “Uzaktan davulun sesi hoş gelirmiş.” Diyorlar ya… 

İnsan her şeyi birebir yerinde yaşayarak öğreniyormuş. Kuralcı devlet, kuralcı millet, kuralcı insan ilişkileri. Bizlerde yıllarca bu kurallara, kural içinde kuralla yaşamaya alışmış öğrenmiş insanlarız. Öğrenemeyenlereyse bir şekilde öğretiler. Her ne kadar vatandaş sayılmayıp, bazı kesimler tarafından yabancı gözüyle görülsek de, artık bu ülkenin vatandaşlarıyız. Yıllar boyunca bu ülkenin kalkınmasında emek sarf ettik vergi ödedik. Fakat (Gurbette Yabancı Memlekette Almancı) damgasından kurtulamadık. Değiştirebilmek kendimizi ifade edebilmek zor lakin zoru başarmaksa ayrı bir haz elbette bir gün başaracağız. Birinci, ikinci, üçüncü kuşak derken şuan dördüncü kuşaklar boy saldı. Acaba kuşaklarımızı sağlam kuşandık mı? 

Sağlam kuşanmadığımız kesin öyle olmasa yabancı ve İslam düşmanı Wilders kabine koltuğunda yer alabilir miydi?  

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, düşüncesinden yola çıkarsak gün gelir o yılan zehrini bizlere de kusar. Bırakalım artık din dil ırk renk ve mezhep ayrımı yapmayı. Bir siyah beyazı gözümüzün önüne getirelim birde tüm renkleri sizce hangisi daha ahenkli? 

Ahengin farklı kültürlerin zenginliği olduğunu görmeyenler tarafından ikinci ülkemizde yabancı sıfatıyla bakılıyoruz. Soyutlanalım mı, yoksa sağduyulu olarak soydaşlarımızla birlikte evlatlarımıza iyi bir gelecek mi hazırlayalım? 

Hani:  “Bir elin nesi iki elin sesi var.” Diyorlar ya… 

Hazırız tek sorun birlik beraberlik. Sesimiz politikada dengeyi sağlayabilecek güçte, gücümüzse hiç azımsanacak kadar değil. Biz azınlık değil yaşadığımız ülkenin bireyleriyiz. Hollanda’ya ilk geldiğim yıllarda giyim kuşam çevre düzenlemesi tren istasyonları havalimanları karayolları yıkık dökük binalar. İkinci Dünya Savaşının kalıntılar her alanda görülüyordu. Şuan her şeyin en iyisi mükemmeli mevcut biz mevcut düzene yıllarca katkıda bulunan emekçileriz. Maalesef yılların emekçileri bizler çöpe atılmak üzereyiz. Oysa Hollanda grileşme dönemine çoktan girdi. Bir gün gelecek o çöpe atılanları mumla arasalar bulamayacaklar o gün geldiğinde çok geç kalmış olacaklar, son pişmanlığın fayda etmediğini o zaman anlayacaklar!..

Yıllarca çalışıp devlete vergi ödediği halde işsiz kalıp ödenek almak zorunda kalanlara hor bakıyorlar. Bakıp göreceğiz ödenek almak zorunda kaldığımız dönem gelince bizlere devlet kasasında para kalacak mı?

Başka bakış açısıyla düşündünüz mü bu insanlar aldıkları işsizlik ödeneğiyle geçimini sağlayabiliyorlar mı? 

İstatistiklere bakılırsa ödenek alan kesim minimum altında yaşıyorlar geçim sıkıntısı çekiyorlar. Soruyorum nerede kaldı bizim zengin ülkemiz bu insanlar devlet kasasına yıllarca vergisini ödediler ödenek alıyorlarsa suç mu? 

Suç teşkil eden bir durum varsa devlet kurumları var. İşsizleri kamera önünde yermeye ekonomi iyi gitmiyorsa ödenek alanları parmakla göstermeye kimsenin hakkı yok. İnsanlara iş alanı sağlamak iş ortamı yaratmak uğraşları olmalı. Nerede kaldı bizim sosyal ülkemiz? 

Biz Türkler bindiğimiz dalı kesenlerden olmadık. Ülkeyi yönetenler çıkardıkları uyum yasalarıyla bizleri zorda bırakıp insanları guruplara ayırıyorsa bizler sıradan vatandaşlar olarak özgürce bir arada nasıl sağlayacağız. Nerede kaldı bizim özgürlükçü ülkemiz? 

Hani: “Birlikten bereket doğar.” Diyorlar ya… 

Bereket ülkenin emekçileri, o emekçilerin evlatları olarak neslimizin devamı yavrularımızla birlikte ülkenin kalkınmasında onların geleceğini sağlamak, sorumluluğumuzun bilincinde olup sorunlara birlikte el atmaktır. Bu ülkede örnek teşkil eden başarılı evlatlarımız zaten devlet dairelerinde politikada önemli iş adamları olarak her alanda yer aldılar. Bu başarıların devamı için kuşaklarımızı sağlam kuşanma zamanı. Zaman geçmeden zamanı zaman içerisinde birlikte değerlendirelim.  Yıllar boyunca emek sarf ettiğimiz ikinci ülkemizde çocuklarımız torunlarımız adına çaba gösterip geleceğe yatırımın yavrularımız olduğunu unutmayalım!..

Sevgi ve saygılarımla Zekiye Doğan

Not: Yazmış olduğum bu makale Hollanda SonHaber.NL gazetesinde Türkçe olarak yayınlanmıştır…