Londra

Kovid-19 salgınının ardından yaşanan hızlı ekonomik toparlanma sonrası birçok sektörde ortaya çıkan arz-talep dengesizliği, Rusya-Ukrayna savaşının etkisiyle tedarik zincirlerinde yaşanan aksamalar ve enerji krizi, enflasyonun küresel bir sorun haline gelmesine yol açtı.

Birçok büyük merkez bankası, enflasyonu düşürmek için son bir yılı aşkın süredir para politikasında son on yılların en agresif sıkılaşmasını uyguluyor ve enflasyon hedefine ulaşana kadar sıkılaştırma adımlarının süreceğinin sinyalini veriyor.

Son olarak, hazirandaki toplantısında politika faizini yüzde 5-5,25 aralığında sabit bırakan ABD Merkez Bankası'nın (Fed) 26 Temmuz'daki para politikası toplantısında 25 baz puan faiz artışına gideceğine kesin gözüyle bakılıyor.

Hazirandaki son toplantısında politika faizini 25 baz puan yükselterek mevduat faizini yüzde 3,50'ye, refinansman faizini yüzde 4'e ve marjinal fonlama faizini de yüzde 4,25'e çıkaran Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) 27 Temmuz'da 25 baz puan daha artışa gideceği, İngiltere Merkez Bankası'nın da (BoE) haziranda 50 baz puan artışla politika faizini yüzde 5'e çıkarmasının ardından 3 Ağustos'ta politika faizini 25 baz puan yükselteceği öngörülüyor.

"ESKİŞEHİR-5000" Eylül 2025'te raylara inecek "ESKİŞEHİR-5000" Eylül 2025'te raylara inecek

Para politikasında sıkılaşmaya giden Kanada, İsviçre, Norveç, Hindistan, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Kore merkez bankaları arasına Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası da (TCMB) katıldı.

OECD ülkelerinde konut yatırımlarında düşüş

İnatçı hale gelen enflasyonu düşürmek için faiz oranlarının yükseltilmesi en etkili araç olarak öne çıkarken, faizlerin beklenenden uzun süre yüksek kalabileceğine yönelik belirsizlikler küresel ekonomide yeni zorlukların ortaya çıkma riskini artırıyor.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) geçen ay açıkladığı Küresel Ekonomik Görünüm Raporu'na göre, sıkı para politikası bankaların fonlama maliyetlerinin keskin şekilde yükselmesi ve emlak piyasasında yatırımların giderek azalmasına yol açtı.

Tüm büyük OECD ülkelerinde 2022'nin son çeyreğinde konut yatırımları geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7,5 azaldı. Bu oran, ABD'de yüzde 19 ve Kanada'da yüzde 13 oldu.

Emlak piyasasının yanı sıra yüksek faizlerin bankacılık sektöründe kırılganlıkları artırabileceği öngörülürken, ABD başta olmak üzere bazı ülkeler için resesyon endişeleri de artmış durumda.

"Daha fazla kemer sıkma politikası gerekebilir"

ING Think Makroekonomi Küresel Başkanı Carsten Brzeski, son on yılların en agresif para sıkılaşma politikasının birçok ekonomi üzerinde güçlü izler bırakacağını ifade etti.

Faizlerin etkisinin tam olarak hissedilmesinin bir süre alacağını belirten Brzeski, "Yeni finansman talepleri henüz etkilenmeye başladı ve bu da yakın zamanda emlak, inşaat ve yenilenebilir enerji gibi faize duyarlı yatırımlarda negatif sonuçlara yol açacak. Ayrıca, yüksek borçlu hükümetlerin ödemeleri gereken miktarlar artacak ve bu da yeni sürdürülebilirlik sorunlarına ve daha fazla kemer sıkma politikasına neden olacak." dedi.

Brzeski, ING Think'in son aylık değerlendirmesine göre yılın ikinci yarısında küresel ekonomide daha fazla yavaşlama yaşanabileceğini belirterek, "ABD'de resesyon bekliyoruz. Avro Bölgesi de resesyonla flört etmeye devam edecek." ifadesini kullandı.

Zayıf bilançolu şirketler için riskli dönem

Merkezi Birleşik Krallık'ta bulunan uluslararası yatırım ve varlık yönetim şirketi abrdn'nin Yatırım Direktörü James Athey de faiz oranlarının borçlanmayı caydırmak ve tasarrufu teşvik etmek için araç olduğunu söyledi.

Tüm bunların talebi azaltıcı ve ekonomiyi yavaşlatıcı etki yaptığını ifade eden Athey, şunları kaydetti:

"Bu etkenlerin etkisi her ekonomide farklılık gösterebilir ancak birkaç kesin gerçek de var. Örneğin, bir ekonomide ne kadar çok borç varsa yüksek faiz oranlarının muhtemel etkileri de o kadar büyük olur. Değişken oranlı mortgage, kredi ve borcun oranı ne kadar yüksek olursa faiz oranlarındaki değişimler de ekonomiye o kadar hızlı etki edecektir.

Dünyanın farklı bölgelerine baktığımızda, İsveç, Avustralya, ve Yeni Zelanda gibi ekonomilerde konut fiyatları ve tüketicilerin borçluluklarında dramatik artışlar görüldü. Hepsinde büyük ölçüde değişken oranlı veya çok kısa vadeli sabit oranlı ipotek sistemleri var. Bu değişen dinamikler, önümüzdeki yıl bu ekonomilerde talebin büyük ölçüde yavaşlayacağını gösteriyor."

Athey, emlak sektörü gibi faiz oranlarına duyarlı sektörlerin bu süreçten daha olumsuz etkileneceğinin altını çizdi.

Ayrıca, zayıf bilançolara sahip şirketlerin muhtemelen zarar görecekleri bir süreç yaşandığını ifade eden Athey, "ABD'de bu noktada keskin farklılıklar görüyoruz. Russell 3000 endeksindeki 205'in üzerinde şirket 'zombi' olarak tanımlanabilir, yani bu şirketler sadece borçlarının faizini ödemek için bile yeterli kar elde edemeyen şirketler. Diğer yandan, mega sermayeli teknoloji şirketler, ekonominin iniş çıkışlarından bağımsız olarak büyük kar marjlarıyla önemli gelir artışı sağlamaya devam ediyor." diye konuştu.

AA