Neden Sorularla Sosyoloji ve Eğitim Sosyolojisi Kitabı?

Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi İnsan ve Toplum Bilimleri Öğretim Üyesi Doç. Dr. Süleyman Doğan tarafından kaleme alınan, “Sorularla Sosyoloji ve Eğitim Sosyoloji” kitabı Akıl Fikir yayınları tarafından neşredildi. Kitap on bölümden ve 344 sayfadan oluşuyor. Kitabın titiz bir akademik çalışma ürünü olduğunu belirten Doğan, “Kitapta 500’e yakın kaynak kullandım. Bu alanda yapılmış en orijinal çalışmalardan biridir” dedi.

Soru-cevaplı kitap!

Süleyman Doğan yeni çıkar kitabı hakkında şunları söylüyor: “Bu kitap, on yıldır üniversitede verdiğim “sosyoloji” derslerindeki bir ihtiyaçtan doğdu. Öğrencilerimin hep: “Hocam, daha kolay anlayacağımız soru ve cevaplı bir kitap yok mu?” sorusuna biraz da şaka yollu: “Bir gün sizin için kitap yazacağım!” cevabımı ancak
bu kitapla gerçekleştirme imkânı buldum. Bu kitabın yarısı sosyoloji diğer yarısı
da sosyolojinin bir alt birimi olan eğitim sosyolojisi konusu ele alınmıştır. Bu eser genelde sosyoloji, özelde eğitim sosyolojisine ilgi duyanlar başta olmak üzere,
yükseköğretim öğrencileri, üniversite mezunları ve herkesin anlayabileceği bir dil ve yöntemle hazırlanmıştır.”

Kitap on bölümden oluşmaktadır. Bölümler konulara ayrılmış ve her konu üzerine on adet soru-cevap ile konu işlenmeye çalışılmıştır. Bu kitabın bir hedefi de eleştirel ve toplumsal düşünceyi kazandırmaktır. Bu kitapta, genel sosyoloji soruları ile birlikte, eğitim sosyolojisi ile ilgili sorulara da cevaplar verilmiştir. Kitap 101 sorudan oluşsa da konu içinde konu, soru içinde de sorular vardır.

Düşünmeyi teşvik etmek.

Bu önemli akademik eserin başta üniversite öğrencileri olmak üzere gençleri düşünceye teşvik etmek istediğini belirten Doç. Dr. Süleyman Doğan, “Kitabın soru-cevap şeklinde yazılış amaçlarından biri de okuru ve özellikle üniversite öğrencilerini düşünmeye sevk etmek, onları kendi sorularıyla baş başa bırakmaktır. Her bölüm başında önemli bir söze yer verilmiş ve bölüm sonuna okuma parçası ilave edilmiştir. Kitabın ilgiyle okunacağını umuyor, okurları ve öğrencileri eleştirel düşünmeye çağırıyorum. Bu kitabın, okur ve öğrencilerin ufkunu açmasını, sosyoloji ve eğitim sosyolojisi ile kaynaşmalarını temenni ediyorum. Eserimin, bu alanda yapılacak çalışmalara bir nebze katkısı olursa kendimi bahtiyar addedeceğim” diyor. 

Hangi eğitim ve nasıl bir eğitim beşeriyeti insanlaştıracaktır?

İnsanlaşmak için eğitim şarttır. Türk eğitim sistemi Cumhuriyet tarihi boyunca pedagojik değil ideolojik tasarlanmıştır. Eğitimle ilgili günümüzde karşımıza çıkan en mühim mesele toplumdaki beklenti ve değerler ile uyumlu bir yaklaşım ve felsefenin henüz tam olarak ne kitaplara ne de müfredata yansımamış olmasındandır. Toplumun beklentisine cevap verecek bir müfredat için yapılan çalışmalar fevkalade önemlidir. Eğitim politikalarına ve eğitim uygulamalarına yön veren eğitim felsefesi aynı zamanda eğitim sistemlerinin temeline konan insan anlayışlarını değerlendirip eğitimde kullanılacak yeni hipotezler ortaya koymaya çalışır. Eğitim sosyolojisi eğitim toplumca tam olarak benimsendiği güçlü bir inşa işidir. Bu inşada konan her bir tuğla sistem ekseninde o ülkenin geleceğinin nasıl tasarlanacağının bir nevi cevabıdır.  Çünkü “nasıl bir gelecek!” sorusu aynı zamanda o ülkenin eğitim felsefesinin ve de eğitim sosyolojisinin verdiği cevaptır.

Türkiye’de eğitim sistemi çoğu kere toplumsal felsefi bir temelden adeta yoksun olarak yapılandırılmıştır. Türk eğitim sistemini incelediğimizde her siyasal iktidarın eğitim sistemine müdahale ettiği, kendi ideolojisi doğrultusunda eğitim sisteminin içeriği ve amaçları üzerinde değişiklikler yapılagelmiştir. Türk eğitim sistemimin serencamına baktığımızda çıktığı toplumun değerlerinden uzak ya da yabancı olarak ithal bir takım uzmanlıklarla toplumu tasarlama işine girişilmiştir.

Eğitim Sistemi

Türk eğitim sisteminde görülen hızlı ve ani konjonktürel değişim ve dönüşümler eğitimin kalitesini menfi olarak etkilemektedir. Eğitimin kademelendirilmesi, geçiş sınavları, okullaşma, ortaöğretim (özellikle de mesleki ve teknik eğitim), yükseköğretim, öğretmen yetiştirme politikaları, istihdam, eğitimde fırsat eşitliği, eğitimin içeriğinin ve amaçlarının toplumun ortak değer yargıları ile uyuşmaması gibi eğitimde pek çok mesele çözüm beklemektedir. Özellikle de eğitimin çıktılarına yönelik,  “Nasıl bir insan? Ne ile? Hangi yöntemle? Niçin?” gibi sorular Türk eğitim sisteminde cevaplanmayı beklemektedir.

Eğitim sistemini sınav odaklı olmaktan kurtarmak gerekir. Ölçme değerlendirme mantalitesi değişmeli, ölçülenin öğretildiği bir sistemden öğretilenin ölçüldüğü bir sisteme geçilmelidir. Eğitimin tüm paydaşları bir araya gelerek “nasıl bir insan?” yetiştirmek istediklerinin cevabını aramalıdır. Sistemin en önemli parçalarından olan öğretmen yetiştirme politikaları gözden geçirilmelidir. Eğitim sistemi için, toplumumuzun hafızasını oluşturan geleneğimizden ve onu şekillendiren düşünce yapısından da beslenmesine dikkat edilmelidir. Her yeni yapılmaya çalışılan müfredat taslaklarıyla ilgili “Evrim olmadan öğretmenler dersi anlatamaz!” diye evrimi dillerine pelesenk edenler için eğitim sosyolojisi kısmını sürekli ıskalanıyor. Bu da gösteriyor ki müfredatı eleştirenler meseleyi pedagojik değil ideolojik olarak ele alıyorlar. Bu durum da gerçeği görmelerini güçleştiriyor.

Eğitim, insanın bugünkü ve gelecek yaşamına bir müdahaledir. Eğitim sürecinden geçen insanın kazandığı yeni bilgi, beceri ve tutum onun birey olma ve ait olma farkındalığını artırır, kişiliğini geliştirir ve daha değerli kılar. Eğitim; bilerek düşünmeye, yaratıcılığa, sınırların dışına çıkmasına, dünyaya daha esnek ve daha geniş bir bakışla bakmasına imkân sağlar. 

Toplumun bugünü ve geleceği için eğitim sosyolojisi ihmal edilemez bir gerçektir. Her şekliyle sonlu ve sınırlı bir alemde sonsuza ermek ve yakalamak mümkün değildir. İnsandaki ebediyet duygusu bir gerçektir. Bu gerçeklik, yetişme fikrine ait önemli temellerden biridir. Eğitimin amacı daha faziletli, daha insancıl ve daha yardımsever insanlar yetiştirmeye değil, daha çok verim almaya, sanayinin çarklarını daha hızlı dönmesine göre ayarlanmıştır. Bu yüzden tüm yasakçı, zorlayıcı ve baskıcı anlayış ve sistemler, temelde insanın, hakikatin, gelişmenin ve icatçılığın düşmanlarıdır.

İnsan zorlanmadan birçok şeyi öğrenebilir. Birçoğumuz günlük hayatımızın akışı içinde tecrübe kazanır ve birçok şeyi kendi kendimize öğreniriz. O halde öğrenme zor bir faaliyet değildir. Ancak öğretim organize edilmeli, öğrencilerin seviyelerine göre yürütülmelidir. Öğretim, anlamak, uygulamak ve yapmak içindir. Bu işlemler yapılırsa öğrenme daha kolay olacaktır. Eğitim sistemimiz ve felsefemiz, tek form ve tek yön üzerine oluşturulamaz. Eğitim sistemi tasarımız hükümetlere göre değil uzun vadeli pedagojik planlama ile tasarlanmalıdır. Eğitim sistemi artık ideolojik değil pedagojik tasarlanmalıdır!

Nasıl bir insan ve vatandaş?

Eğitim sistemi bugün en önemli hedefinden yoksundur. ‘Nasıl bir insan ve vatandaş?’ sorusu, cevabını bekleyedursun, eğitimde asıl olan nicel artış, günübirlik çözümler ve popülist yaklaşımlar değil, kişilik ve kimlik sahibi kendini bilen insan yetiştirerek, zihnî gelişim ve değişim sağlamaktır. Bütün mesele, 21. yüzyılın eşiğinde maarifimiz yani eğitim sistemimiz, irfan ve marifetiyle çok yönlü ve vizyoner hedeflerini yakalayabilecek mi? Akif’in bir asır önce idealize ettiği “Asım’ın neslini!” yetiştirebilecek midir? Neslimizi gelecek asırlara göre muntazaman hazırlayıp yetiştirmemiz icap eder. Bunun için azami gayret göstermemiz şarttır. Gerisi laf-ı güzaftır.