Alıntı – 1 ( Kitabın arka sayfasında yer alan tanıtım bülteni )

İki genç insan şehrin tek işlek caddesi olan Cumhuriyet caddesinden yukarı sinemanın olduğu yöne doğru kalabalığın içerisine karışarak ilerlemeye başladılar. Daha önceleri şehir yaşamından hep çekindiğini, şehir yaşamanı hiçbir zaman benimsemeyeceğini dile getiren Melek, sanki Murat ile birlikte olduğunda bu korku, endişe ve düşüncelerinden sıyrılıyor, Şehir de keşfedilmeyi bekleyen nice güzellikler olmalı diye düşünmeye başlıyordu. Melek’in şehirde en çok hoşuna giden şey ise kadınların, kızların gayet şık ve modern bir şekilde giyinerek özgürce dolaşmalarıydı.

Gerçek bir hayat hikâyesinden esinlenerek yazılan bu roman aslında çocukluğumuzda yaşadığımız olayların, ileride karakterimize ve yaşamımıza nasıl etki ettiğini gözler önüne seriyor. Bazı şeylerin farkına varılması geç bile olsa, toprağın üstünde olduğumuz sürece hiçbir şey için geç olmadığını açık yüreklilikle söylüyor. Peki, kahramanımız bu günahlarını manevi huzura erdirecek mi? Kendi tabiri ile yapabilecek mi? Damlalar yardımcı olacak mı? Belki de o damlalardan biri onun kurtuluşu olacak, kim bilir?

Okuduğunuz kitaplar ruhunuzda bir iz bırakabiliyorsa gözlerinizi yorduğunuza değmiş demektir. Unutmayın, bu roman da onlardan biri olmayı hak ediyor ve sizi bilinmeyen bir yolculuğa çıkarıyor.

………………………………………………………………………………………………………………………………………

Alıntı – 2

Uzun ve sancılı geçen bir haziran gecesinin sabahına doğru gözlerini aralamıştı. Henüz daha yıldızlar gökyüzünde yerli yerinde dururken yavaş yavaş doğruldu yer yatağından. Bedeni öylesine ağırlaşmıştı ki, sanki tonlarca ağırlığında kayalar bağlıydı. Ağlamanın, sızlanmanın faydası olmayacağını bildiği için sessizce odanın ortasında bulunan, toprak damın çökmesini engellemek için konulan kalın ahşap direğe tutunarak doğruldu ve ayağa kalktı. Hareketleri oldukça yavaşlamıştı artık. Odayı aydınlatmak için gaz lambasını ararken, dışarıda da ayak sesleri çoğalmaya başlamıştı. Ve çok geçmeden Maha kaynananın sesi odanın içerisine kadar ulaşıp yankılanmaya başlamıştı.

-Ali, gelini de uyandır.

………………………………………………………………………………………………………………………………………

Alıntı - 3

Ali otuz yaşında zayıf, kınalı saçları ve yüzünde çilleri olan hiç de o bölgenin kara yağız delikanlılarına benzemeyen ince bir yapısı vardı. Çocukluk ve gençlik yıllarını hiç yaşamadığından, bu zaman dilimlerini pas geçerek direk hayatın tam ortasında bulmuştu kendini. Yüzünde zorlu bir yaşamın izlerini bulmak çok kolaydı. Bütün sıkıntılarını, üzüntülerini hep yüreğinde depolamış ve hiç kimseyle bir derdini, kederini paylaşamamıştı. En büyük paydaşı ise her zaman yanında taşıdığı parlak, alüminyum renkli metal kutusu içinde ki kaçak tütünü idi. Sırf bu yüzden işaret parmağı kına yakmış gibi sararıp solmuştu. Başında her zamanki ki gibi sola doğru kaymış kasketi, ayağında eski bir şalvarı ve eskimeye yüz tutmuş kırmızı meşin yemenisi vardı.

………………………………………………………………………………………………………………………………………

Alıntı - 4

Bazen bazı şeyleri yarım kalır hayatta. İlk önce gözümüze ilişen bir şeye doğru emeklemeye başlarız, koşmaya başlarız belli belirsiz zamanlarda olmadık şeylere doğru. Sonra o şeyler bizden uzaklaşır olur. Bazen dolu dolu, coşkulu bir şekilde konuşmak isteriz ama çıkmaz kelimeler yerinden yuvasında kalır, oysa söylenecek ne çok şey vardır. Çoğu zaman en derinden severiz bir canı, cananı, bir kuşu, bir günü, bir gülü, bir yüreği ve bir hayatı. Dokunmak isteriz usulca, yavaştan, ürkütmeden ama nafile boşluğa uzanan bir çift el havada kalır. Bazen bir türkü yarım kalır, hayatı anlatan bir film bitmez, uzun bir yolculuğun sonu gelmez. Geleceği inşa eden bir tablo yapmaya çalışırsın renkler uyumsuz olur ya da fırçan bir tarafa tuvalin bir tarafa düşer. Bir aşk hikâyesi yarım kalır bazen, bir gece ya da bir gündüz bitmez, kesilir bir yarıdan. Bugünü yaşamadan yarınlar için planlar yapılır hayata dair. Bugün yanımızda olanların farkına varmadan yarınımızda onlara yer ararken, yanı başımızdakiler kaybolur bir bir. Başladığımız bir şeyi bitirmeye gücümüz yetmez, sabrımız yetmez, zamanımız yetmez ve ömrümüz yetmez. Melek gibi...

………………………………………………………………………………………………………………………………………

Alıntı – 5

Soğuk yuvarlak demiri kavrayan bir çift el, şöyle bir sağa sola hareket ederek yönünü bulmuştu artık. Bir gözü kapalı, bir gözü açık ve omuzdan aldığı destek ile “Ya Allah Bismillah” diyerek, işaret parmağının uzandığı tetiği kendine doğru çekti. Kulakları sağır edercesine namlunun ucundan fırlayan kurşun, başladığı işi bir an önce, çabucak bitirmek istercesine, hedefinde yalnızca bir tek o varmış gibi havada ıslık çalarak, yoluna devam ederken, rüzgârı da ikiye bölüp, Melek kızın tamda döşünün ortasına saplanmıştı.