İSTANBUL - Doğu Roma İmparatorluğu'ndan kalma Pantokrator Manastırı 1453 yılında İstanbul'un Fatih Sultan Mehmet tarafından feth edilmesinin ardından ilk olarak medereseye ardından da camiye dönüştürüldü. Molla Zeyrek Camisi olarak yüzyıllar boyunca hizmet veren restorasyonu tamamlandı. Yapının restorasyonunda sanat tarihçisi olarak görev alan Hayri Fehmi Yılmaz, restorasyonun en önemli bölümlerinin 2009 ila 2017 yılları arasında gerçekleştiğini belirterek, "Bu yapı kent tarihi açısından çok özel bir yapı. 12. yüzyılda bir manastır kilisesi olarak inşa edilmiş. Aynı zamanda etrafında büyük bir hastane, kütüphane, yaşlılar evi gibi bir sürü birimden oluşuyordu. Haçlı Seferleri sırasında Katolikler tarafından bir konut ve Katolik manastırı haline getirildi. Sonrasında yeniden bir Ortodoks kilisesi ve manastırı oldu. 1453'te İstanbul'un fethinden sonra Fatih'in şehirde ilk kullandığı yapılardan biri oldu. Ayasofya Camii haline getirildi. Burası bir medrese oldu. İslam şehrinde olması gereken yapılar oluşturuldu. Fatih külliyesi inşa edilinceye kadar, burası kentin en önemli medresesi oldu. Bu haliyle kentteki ilk İslami eğitim yapısıdır. Zaten bugün yapıyı da bir müderrisin, Molla Zeyrek'in adıyla hatırlıyoruz. Molla Zeyrek, Fatih devrinin en meşhur ulemalarından biriydiö dedi.


"ÇOK EMEK VERİLEREK, YÜKSEK STANDARTLARDA BİR RESTORASYON GERÇEKLEŞTİRİLDİ"


Yapının 1766 depreminde zarar gördüğünü ve sonrasında üçüncü Mustafa devrinde yapılan başarılı restorasyon sonucu bugünkü halini aldığını söyleyen Yılmaz, "19. yüzyılda meşhur 1894 depreminde de zarar gördü. İkinci Abdülhamit döneminde de epeyce elden geçirildi, kalem işlerinin bir kısmı yenilendi. Fakat bir daha yapıya el atılamadı. Cumhuriyet tarihinde bir iki kez restorasyona başlandı ama hiçbir zaman tamamlanamadı. 2009'da İBB'nin katkısıyla bu yapı yeniden ele alındı. Gerçekten çok emek verilerek, çok ciddi yüksek standartlarda bir restorasyon gerçekleştirildi. Etrafındaki zemin açıldı, iki metreye kadar biriken toprak temizlendi. İstanbul Arkeoloji Müzeler Müdürlüğü denetiminde Arkeolojik bir kazı yapıldı. İnanılmaz mimari malzemeyle karşılaşıldı. Arkeolojik açıdan çok zengin veriler elde edildi" diye konuştu.


"HEM BİZANS HEM OSMANLI DÖNEMİNİN HOŞ HATIRALARI VAR"


Yılmaz, "Kalem işleri özellikle çok sıkıntılıydı. Yapı çok rutubet almıştı. Duvar da yapılan raspalarda bazı yerlerde 10'dan fazla kat kaldırıldı. Alttan hem 19. yüzyıl hem de 18. Yüzyıl kalem işlerinin bir kısmı çıkarıldı. Mümkün olduğu kadar yapıda bu iki dönemi de koruyarak sergilemeye çalıştık. Yapı çok dilli, çok kültürlü bir uygarlığın hatırası, bunun içinde hem Bizans hem Osmanlı döneminin hoş hatıraları var. Her iki uygarlığa da saygılı her iki tabakayı da koruyan, kollayan İstanbul geleneğini de yansıtan iyi bir restorasyon oldu. İstanbulluların muhakkak ziyaret etmesi gereken yapılardan biri" ifadelerini kullandı.